«NEFRET ETTİRMEYİN!»

Ali AĞIR aliagir70@gmail.com

Mübârek günler…

Ramazan ayında, seherlerimizi sahurun bereketi ve teheccüd namazı süsleyecek. Gündüzlerimizi; oruç, kaza namazları, tefekkür ve mukabeleler tezyin edecek. Dilimizi, tesbihat ve duâlar; akşamlarımızı, iftarlar; iftarlarımızı, akrabalar, fakirler, komşular güzelleştirecek. Gecelerimizi, terâvih namazları ve Kur’ân’ın âyetleri nurlandıracak.

Camilerimiz, Ramazân’ın bereketiyle yıl boyunca hiç olmadığı kadar dolup taşacak. Çoğu insan -uzak olmasına rağmen- hatimle namaz kıldıran camilere koşacak. Belki yıl boyunca cuma namazlarından başka camiye gitmeyen yahut namaz kılmayan kardeşlerimiz, bu ayı fırsat bilerek hem namaza başlayacak hem de camiye alışacak.

Camilerin bir de küçük misafirleri olacak. Onlar; anne-babalarının yanında, ellerinden tutarak camiye gelecekler. Camileri, cemaati, safları bir bahçe misali, rengârenk bir hâle getirecek, güzelleştirecekler.

Onlar da büyüdüklerinde, büyüklerin yerini almak için yine büyükleri taklit ederek namaz kılmaya çalışacak, salevatlarla eşlik edecekler.

Ancak zaman zaman namazdan kopup gülecekler, camide koşturacaklar, birbirleriyle şakalaşacaklar. Bu tür tavırlar her ne kadar cami âdâbından uzak olsa da sabredilmeli; bazen görmezden gelinmeli; bazen de kırmadan, incitmeden güzelce uyarılmalıdır.

Birkaç yıl önce Konya’da bir camide terâvih namazı kılıyorduk. Önümüzdeki safların birisinde 8-9 yaşlarındaki bir çocuk heyecanla, kendinden geçmiş bir hâlde salevâta iştirak ediyordu. Sesi biraz fazla çıkıyordu. Çocuğun önündeki safta, biraz da çaprazında yaşlı bir amca dönüp çocuğa bakmaya başladı. Çocuğun sesinin yüksek çıkmasına kızdığı belliydi. Çocuk; her selâm verişte salevâta daha gür sesle katılıyor, amca da birkaç kişiyle yer değişiyordu. Sonunda çocuğun yanında son dört rekât için namaza durdu. Namaz bitip selâm verişte salevat başlamıştı ki kaşlarını çatan amca, kolundan tutarak güçlü bir şekilde çocuğu silkeledi. Kızgın bir hâlde, bazı şeyler söyleyerek çocuğu îkaz etti.

O küçücük çocuğun içindeki şevk ve heyecanın yerini hangi duygu almıştır acaba? Camiye, cemaate bakış açısı nasıl değişmiştir?.. Düşünmek lâzım… Gülseydi, koştursaydı belki bu kadar sert olmamakla birlikte güzelce uyarılabilirdi. Lâkin o güzel çiçek; Allah Rasûlü’ne, o günahsız diliyle ve kalbiyle aşkla, heyecanla salevât getirmeye çalışmış, karşılığı bu olmuştu.

Sonraki günlerde o çocuğu bir daha o camide görmedim.

Bu tür tavırlarla kırdığımız kalpler, o çocukların -belki de- Allâh’a açılan gönül pencerelerini bir daha açılmayacak şekilde kapatacaktır.

Yıllar önce okuduğum bir kitapta Münir ÖZKUL’un, camiden nasıl soğuduğuna ait iki hâtırası vardı.* Düşünmeden yapılan bir hatanın nasıl sonuçlandığını, nasıl onulmaz yaralar açtığını bu hâtıraları okuyanlar daha iyi anlar.

Allah -celle celâlühû-, kendini tanrı ilân eden Firavun’a gidecek ve tebliğ vazifesini yapacak olan Musa -aleyhisselâm-’a;

“Ona «kavl-i leyyin: Yumuşak söz» söyleyin, olur ki öğüt alır yahut korkar.” (Tâhâ, 44) buyurmuştur.

“Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” (Müslim, Cihâd, 1732) buyuran Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; diğer hadîs-i şerifleriyle olduğu gibi bu hadîsiyle de önümüze, gönlümüze ışık tutmaktadır.

Küçükken bir cuma namazına rahmetli babamla birlikte gitmiştik. Sebebini bilmesem de oturduğum yerdeki halıyı karışlamaya başladım. Böyle yaptığımı müşâhede eden bir komşumuz, namaz çıkışında babamın yanına gelerek;

“–Ali caminin halılarını karışlıyordu. Îkaz et de camide böyle şeyler yapmasın!” demişti. Babam da;

“–Oğlum büyüyünce belki de cami yaptıracak, şimdiden ölçüsünü alıyordur.” diyerek biraz esprili bir karşılık vermişti.

Çocuklar; neyin yanlış, neyin doğru olduğunu büyükler gibi anlayamazlar. Çoğu zaman sonucunu düşünmeden, akıllarına geleni yaparlar. Görerek, taklit ederek öğrenmeye çalışırlar. Bazen bir mevzuda onları îkaz etseniz de birkaç dakika içerisinde bunu unuturlar ve yapacaklarını yine yaparlar.

İnsanlar camilerde; elbette huşûyla, huzurla Allâh’ın huzûrunda durup ibâdetlerini yapmalıdırlar. Oradaki mânevî havadan fazlasıyla istifade etmelidirler. Ancak bunu henüz fark edemeyen çocukların yaptıkları hatalardan dolayı; yetişkinler, mânâsız tepki göstermemelidirler.

Cami ve mescidler, sadece ibâdet edilen yer olarak değil; eğitim-öğretim, yönetim merkezi, istişâre meclisi, evsizler için ev, yardımlaşma merkezi, hastahâne maksadıyla da kullanılmıştır.

Yıllar önce bir öğretmen abinin 5-6 yaşlarındaki çocuğuna Ramazan ayında;

“–Oruç tutuyor musun?” diye sormuşlar. O da;

“–Ben Fenerbahçe’den başka bir şey tutmam!” diye cevap vermişti.

O güzel, tertemiz gönülleri Allah aşkıyla; Rasûlullah, Allah dostları, vatan ve bayrak sevgisiyle doldurmazsak yahut bu sevgilere açılan kapıları hiç açılmayacak şekilde kapatırsak, elbette o sevgilerin dolması gereken gönül kabını gereksiz, boş, mânâsız sevgiler dolduracaktır.

Karaman’ın Ayrancı ilçesi Kavaközü Köyü’nde öğretmenlik yaptığım zamanlarda, köy camisinin imamı İbrahim TUNCEL; namaz vakitleri dışında çocuklara camide oyun oynamaları için izin verirdi. Çocuklar bir süre koşup oynarlar, dinlenmek için oturduklarında; caminin öneminden bahseder, onları minbere çıkarır, mihraba durdururdu. Zaman zaman da onlara anlayabilecekleri âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şeriflerden bahsederdi.

Bizler; sabredelim, nefret ettirmeyelim, hiçbir çocuğu camilerden koparacak tavırlara girmeyelim. Onlara karşı güler yüzlü, sevecen olalım. Hatalarını güzelce düzeltme yoluna gidelim. Onlara namazı sevdirelim ki kendi sâlih amellerimizin yanında Rabbimiz’in onların kıldığı namazlardan bize verdiği hisselerle âhiret heybemizi doldurmaya çalışalım.

______________________
* Çocuklarımıza Namazı Nasıl Sevdirelim? / Timaş Yayınları.