TESİRLİ BİR ÖĞÜT İÇİN

Sami GÖKSÜN

“Öğüt ver, çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.” (ez-Zâriyat, 55)

Yüce Rabbimiz; âyet-i kerîmede mü’minlere öğüt vermeyi, vaaz etmeyi, nasihat etmeyi, hakka çağırmayı, dîni anlatmayı, iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmayı emretmektedir. İnsanların, mü’min de olsalar vaaz ve nasihate ihtiyaçları vardır. Çünkü vaaz ve nasihat; kalpleri yumuşatır, îmanları pekiştirir, ibâdet ve itaate yönlendirir, haram ve günahtan sakındırır.

İnsan birtakım zâfiyetleri sebebiyle; nefsine, şehvetine ve şeytana uyup inkâr, isyan, haram ve kötülüklere dalabilir, gaflete düşebilir. Bu itibarla onu şehvet, şeytan, inkâr, isyan, zulüm ve gafletten uzaklaştırıp; îman, ibâdet, itaat, takvâ ve ihlâsa yöneltecek rehbere, hakkın davetçisine, vaize, öğüt vericiye, nasihat ediciye ihtiyacı vardır. Allah -celle celâlühû-’nün insanlara peygamber göndermesinin maksadı da budur.

Bir toplumda emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker yani iyiliği emretmek ve kötülükten vazgeçirmek vazifesi yapılmazsa, bunun vebâli ve cezası umumî olur.

Her müslüman İslâm’ı öğrenmeli ve öğrendiğini de başkalarına anlatmalıdır. Aynı zamanda kendisi İslâm’ın emir ve yasaklarına uyar; bu emir ve yasaklara başkalarının uymalarını da ister.

Yüce Rabbimiz Muhammed Sûresi’nin 7. âyet-i kerîmesinde;

“Ey mü’minler! Siz Allâh’a (dînine) yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz (îman ve itaatinizde sizi devamlı kılar.)” buyurarak, dînine yardım edenlere kendisinin de yardım edeceğini va‘detmektedir.

Her nerede olursa olsun bu vazifenin yerine getirilmesinde birtakım kaidelere riâyet edilmesi lâzımdır ki, onlar da şunlardır:

•Öğüt verecek olan insan, bu işi sadece ve sadece Allah rızâsı için yapmalıdır. Bir menfaat gözetmemelidir. Çünkü peygamberler böyle yaptılar;

“Sizden bir karşılık beklemiyoruz.” dediler. Bu esasa uymayan kimse, hiçbir neticeye ulaşamaz. Çünkü insanlar bu kimseye itibar etmezler.

•Nasihat edecek kişi, anlatacağı mevzuyu iyi bilmelidir. Aksi takdirde fayda değil zarar verir.

•Öğüt verecek olan kimse, vereceği malûmatı Kur’ân ve Sünnet’ten almalı ve bu bilgileri Kur’ân-ı Kerîm’in usûl ve üslûbuyla anlatmalıdır. Cenâb-ı Hak Nahl Sûresi’nin 125’inci âyet-i kerîmesinde şöyle buyurur:

“(Rasûlü’m!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!”

•Nasihat edecek olan kimse, muhatapların durumlarını daima göz önünde bulundurmalıdır. İnsanların bilgi, kültür, tahsil; zekâ, kavrayış ve anlayış seviyelerine riâyet ederek anlatmalıdır.

•Öğüt verecek olan kimsenin dili anlaşılır olmalı ve yumuşak bir üslûp ile konuşmalıdır. Nasihatten gaye; İslâm’ı anlatıp benimsetmektir. Bu hedefin gerçekleştirilmesi, ancak sevdirme ve idrâk ettirme ile mümkün olur. Bu sebeple öğüt verirken; bağırıp çağırmak, yüksek sesle katı ve sert konuşmak yanlıştır. Aksine nasihat ederken, yumuşak ve tatlı bir dil kullanılmalıdır. Kavl-i leyyin, Rabbimiz’in emridir.

Verilen öğüdün iyi anlaşılabilmesi için konuşmacı; acele etmeden, yavaş yavaş ve tane tane anlatmalıdır. Peygamberimiz’in sohbet üslûbunu Hazret-i Âişe Vâlidemiz şöyle anlatır:

“Allah Rasulü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- konuşurken, eğer biri çıkıp kelimeleri saymak istese sayardı.” (Buhârî, Menâkıb, 23)

•Vaaz eden kimsenin davranışları, söylediklerine ters düşmemelidir. Öğüt veren kimse, söylediklerine kendisi de uymalıdır. Bu hususta Cenâb-ı Hak, Bakara Sûresi’nde;

“Siz kitâbı okuduğunuz hâlde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?” buyurmaktadır. (el-Bakara, 44)

İnsanın kendisinin tatbik etmediği hususları, başkasına söylemesi, tesirsiz bir uğraştır.

•Öğüt veren kimse; zorlayıcı, bıktırıcı ve nefret ettirici bir şekilde konuşmamalıdır. Bu noktada konuşmacı; zamanı, mekânı ve çevreyi iyi ayarlamalıdır. Konuşmasına zamanında başlamalı ve kıvâmında bitirmelidir. Çok uzatmamalıdır.

•Nasihat eden kimse, tenkit edeceğinde şahısları değil davranışları hedef almalıdır.

•Öğüt veren kimse; bu kaideleri gözeterek kelâm ederse, bundan dinleyenler istifade eder. Yani ibâdete ve itaate devam ederler, haram, isyan ve günahlardan sakınırlar, gaflete düşmezler, îmanları kuvvetlenir, bilmediklerini öğrenirler ve kalpleri yumuşar. Bundan da nasihat eden kişi de ecir alır.

Yüce Rabbim; hakkıyla nasihat etmeyi ve hakkıyla öğüt almayı, neticesinde de hakka, hakikate ve takvâya ulaşmayı cümlemize ihsan eylesin. Âmîn…