TESBİHÇİ HÜSEYİN AMCAMIZ

Mehmet MENCET

Gönül dünyamızdaki güzel bir insan Hakk’a yürüdü. O samimî bir Allah dostu olmanın bütün özelliklerini hayatının her alanında yaşayan, çevresine de bu güzellikleri yansıtmaya çalışan, sevimli, mütevâzı, daima güler yüzlü, muhterem bir şahsiyetti… Allah sevgisini herkesin gönlüne ulaştırmaya gayret ediyordu.

Gözünün kapanması ona gönül gözünü açmıştı âdeta… Sevgiyle bütün insanları kucaklayacak kadar deryâ gönüllü idi… Nur yüzlü, tatlı dilli idi.

Antalya’dan kim gitse bizi sorar, selâm ve meşhur tesbihlerinden gönderirdi.

En son görüşmemizde vakıfta kendisine bir oda tahsis edilmişti. Yerde bir minderi ve kolayca açabileceği bir dolabı vardı. Selâm verip yanına oturduk, hatırımızı sordu, duâlar etti;

“–Beni çok mutlu ettiniz.” dedi. Bize neler anlatacak, o tatlı sohbetini dinleyelim diye düşünürken;

“–Haydi biraz sohbet edin de istifade edelim.” demez mi? Bir an ne diyeceğimi şaşırdım. Mütevâzılığın zirvesinde bir Hak dostu…

Büyüklerin büyük özellikleri var;

“–Estağfirullah biz kimiz ki… Sizden istifade etmeye geldik.” dedik;

“–Beni öyle sevindirdiniz ki şimdi kalkıp oynayabilirim…” diyerek başladı sohbete:

“Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- otururken, birkaç dostu ziyarete gelmişler. O kadar sevinmiş ki sevincinden kalkıp dönmeye, oynamaya başlamış. Bu tuhaf hâle şaşırmışlar;

«–Benim bu hâlimi kınamayınız. Sevincimden ne yaptığımı bilmiyorum; buraya Allah için ziyarete gelip, beni çok mutlu ettiniz…» demiş. Ben de aynı durumdayım şu anda!” diyerek o samimî, Allah için sevmenin kalbî hislerini dile getirmişti.

Oturduğu yerden dolaptaki çekmeceyi açtı; birinden avuçladığı küçük şekerleri elimize verdi;

«–Sevdiklerinize dağıtırsınız…» dedi. Öbür çekmeceden de tesbihleri çıkardı verdi. Sonra bu yolun güzelliklerinden, üstadlarımızdan bahsetti.

Vaktimiz kısıtlıydı;

“–Gelmişken İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri’ni de ziyaret edelim; yürüyerek yakın olan kabristana gidelim.” diye izin istedik.

Tanıyanlarda kim bilir ne hâtıralar vardır…

Tahmînen 40 sene önce, Hüseyin Amca; İstanbul Sirkeci’de alışveriş yapmış, Kartal’dan vapurla Yalova’ya gitmek için iskeleye gelmiş. Sıraya girmiş, tam bilet almak için parayı uzatmış ki memur;

“–Amca! Şu sıra, sattığımız biletlerin parasının iadesi için, hava muhalefeti dolayısıyla seferler iptal edildi.” demiş.

O anda o kadar şaşırmış, çaresiz kalmış ki… Telefon yok, ev halkı merak eder, oteli nereden bulacak, karayoluna da araba yok… Tam o sırada özel bir taksi yanına yaklaşıyor. İçindeki bey, sıradaki arkadaşına;

“–Ben İzmit’ten geçeceğim seni alayım.” diyor.

Gerisini şöyle anlatıyor:

Bindiler, taksideki adam birden durup;

“–Bey baba! Sen nereye gideceksin?” dedi.

Ben de;

“–Bursa’ya…” deyince;

“–Sen de gel o zaman, İzmit’ten bir imkân bulursun.” dedi.

Ben de;

“–Rahatsız etmeyeyim.” dedim;

“–Gel rahatsız olmayız, Zaten arkadaş var.” dedi.

Yolda şoför ve arkadaşı; şuradan buradan konuşurlarken, mevzu siyasete geldi. Bayağı tartıştılar; ben sessizce arkada dinledim, hiç söze karışmadım. Nereye gittiklerinin farkına varmadılar. Bursa’ya yaklaştılar. Şoför, arkadaşına;

“–Nerede ineceksin?” diye sordu. Yerine varınca, indirdi;

“–Baba, sen evini söyle seni kapına bırakacağım!” dedi;

“–Efendim yorulmayın!” dediysem de, ısrarla beni kapıma kadar bıraktı.

“–Bunlar hep büyüklerimizin himmeti. Evlâtlarını yalnız bırakmazlar!” dedi.

Bu zamanda böyle güzel insanlar…

Rabbim! Biz onları seviyoruz. İnşâallah âhirette de bizi unutmazlar. Burada ise yerleri doldurulmaz.

Cennet mekânı olsun. Âmîn…

Rûhları için bir Fâtiha-i şerîfe, üç İhlâs-ı şerif…