EY ÂHİRET YOLCUSU!

ŞAİR : SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

Her insan, bir âhiret yolcusudur. Âhiret ise, Allâh’a dönüşte bu fânî ömrün hesabının ve ebedî karşılıklarının görüldüğü son durak.
Oraya varmadan bütün hazırlıkların tamam olması gerek. Bu dünyada malûm, göç yolda düzülmekte. Dolayısıyla yollarda çok daha
fazla gayretten başka bir şey lâzım değil insana. «Allah!» deyip gayrettir gerçek bir hayat mücadelesi. Bunun özü de; haramlardan kaçıp
helâllere sarılarak omuzlardaki dağarcığı en güzel îtikat, ibâdet, muâmelât ve kulluk tezâhürleriyle doldurmaktır.
Çünkü mîzânı ağır gelenleri ebedî bir kurtuluş, hafif gelenleri de acıklı bir azap bekliyor…
İşte bu eksende 99 beyitlik bir sesleniş:

EY ÂHİRET YOLCUSU!

Ey gökyüzünün mührü, fakat yerdeki inci,
Ey bağrı yanan gözyaşı, ey sevgi sevinci!
Nîçin yaratıldın, iki dünyâda rolün ne?
Fikreyle; nedir sendeki kıymetli defîne?
Ey Vâr Eden’in sırrı, bu sırrın hünerinden,
Hikmet haberin var mı misilsiz değerinden?

Allah sana rûh üfledi kendindeki ruhtan,
«Sevdim!» dedi; «Seçtim!» dedi âlemde, ey insan!
Varlıkta ezel vakti; «Halîfem» dedi hem de,
Emretti Hudâ, etti melekler sana secde!
Yer-gök yüce yükten çekinip titredi gāyet,
Yüklendi senin sırtına en zorlu emânet!
Her an koru, câhil ve zalûm tehlikesinden,
Tam düştüğümüz yerde çıkış var, görebilsen!

Ey yolcu, muvakkat bir emânet şu güzellik,
Bir gün alınır sendeki her türlü özellik.
Aldanma hayal nakşına, her gölge muammâ,
Zümrüt görünen kapkara toprakta kararma!
Gök perdeyi aç, seyredeceksin yüce aslı,
İdrâk edeceksin o zaman yerdeki faslı:

Yol fazla, vakit az; su misal gayrete râm ol,
Dünyâda sakın durma, kıyâmette selâm ol!
Daldın doğarak, ince, uzun bir yola, heyhat;
Altında cehennemler olan köprü bu, dikkat!
Birden kül eder postu, alev üstüne serme,
Yangında yorulsan bile bir an mola verme!
Tam gör şu Sırât altını, yangın dolu toprak,
Ey can, dayanılmaz bir azap, yangına yatmak!
Kalk Arş’a süreyyâ gibi, bak yeryüzü gayyâ,
Yutmakta, yatan kulları timsah gibi hülyâ!

Her gün, kurulurken sökülür yerde çadırlar,
N’etsen duramazsın, ebedî ülkeye göç var!
Duy, ey uyuyan, göçteki binlerce alarmı,
Her sancı ecel-nâme, ölüm sinyali az mı?
Zor hastalığın pençesi bir taktı mı çengel,
Tenden koparır cânı, uyan ölmeden evvel!
Kalk öyle kanatlan ki, yoruldum demeden uç,
Kalk, Arş’a giderken yere dalmak, ebedî suç!
Hicranda keyif sürme, visalden yana dert ör,
Kül yutma karanlıkta, hilâl ol, yine tam gör!

Takdir bu, ezel gayreti ey yolcu, meramdır,
Gündüz-gece, durmak da usanmak da haramdır!
Bıkmak ve bırakmaksa büyük aşkı, ihânet,
Nefsin yatalak tavrı yüzünden, bu felâket!
Berrak oku örnekleri, târihleri dünkü,
Tek doğru, değişmez kaderin cilvesi çünkü!
Gel-geç bu cihan, var ama yok, tâc ile tahtı,
Gel-geç, ama sonsuz, kulun ahvâli ve bahtı!

Can kavlini tut; her nefesin Hû sözü olsun,
Kur’an’daki tâlimle hayat testisi dolsun!
Kur’ân ola mesgûliyetin, ey diri mü’min,
Hattâ ki, özel hâcete hiç kalmaya vaktin!
Sen sâdece Kur’ân’la yoğun ol, sana billâh,
Hâcet dileyenden daha çok lutfeder Allah!
Bir taç verir en nurlu güneşten daha parlak,
Alnından akan terler olur cennete ırmak!
Her insan için işte budur, en yüce devlet,
Koş nîmete karşında dururken bu ganîmet!
Kandırmasın ey yolcu fakat türlü bahâne,
Gafletle harâb olmasın omzundaki karne!
Aslā yüce gayretten uzaklaşma solarsın,
Kur’an tabağın boş ise, isyanla dolarsın!
Şen kahkahalar kalbini öldürmeye oynar,
Çok bilgili aklında cehâlet suyu kaynar!
Şeytan gibi mantıklı yalanlarla ötersin,
Ahmakça ölüp sen de cehennemde tütersin!
Kabrinde kan ağlar yüreğin, orda çeker vah,
Yâhû, uyanıp çeksene can vermeden eyvah!

Ey yolcu, bitiş nerde, kaç istasyonu geçtin?
Son noktaya şimşek gibi ol, tekleme tin tin!
Şâyet takılırsan kötü bir çengele, yandın,
Bir kezdir ömür fırsatı, sen kaç kere sandın?
Bâzen göz uyur belki, fakat gönlü uyutma,
Ey aklı unutkan kişi, Allâh’ı unutma!
Allah seni yok saysa, unuttursa nidersin?
Bir çöp gibi gözden düşerek nâra gidersin!

Ey yolcu, haram belli, helâl belli, hesapta,
Hem şüpheliler belli ki kavrulma gazapta!
Bak, âhiretin çarşısıdır yan yana yollar,
Her türlü ticâret gibi her türlü viraj var!
Hiç sapma haramdan yana sen, terle helâle,
Katran geceler n’etse dahî, benze hilâle!
Pak rızka çalış, sabrını çatlatsa da sancı,
Allah seviyor kulda, helâliyle kazancı!
Bir zerre çamur sıçramasın sofrana pul pul,
Çırpın, temiz olsun yediğin lokmalar ey kul!
Kim yerse haram, bil ki ateş yuttu o insan,
Dehşet; onu nârında yutar tam yedi volkan!

Ey âhiretin yolcusu, zannetme oyuncak,
Dünyâ, bize mahşerde hesap defteri ancak!
Her sayfayı nûr eyle, azap defteri etme!
Boş yaprağı nemrut gibi aptalca tüketme!
Allâh’a giden yolda varılmaz O’na O’nsuz,
Fânî bu ömür, belli, fakat tartısı sonsuz!
Son gerçeğe bak, sanma oyun sahnesi dünyâ,
Sor ölmüşe: –Kaç sâniyecik sürdü bu rü’yâ?

Kâr vaktini tembel yatarak eyleme vîrân,
Zevk köşkü değil, âhiretin tarlası devran!
Sen, gāye ve gayretle hayat sür diye Allah,
Mühlet verivermiş, onu tam dinle a seyyah!
Hiç durmadan işten işe koşmak, yüce âyet,
Yollarda ne lâzım bize; gayret, yine gayret!
Mizanda ağır gelse kimin defteri, müjde,
Allâh, onu hoşnut yaşatır rahmet içinde.
Mîzanda hafif gelse kimin gayreti lâkin,
Kızgın bir ateştir, sonu yanmak o sefîlin!

Hakk’ın yüce fermânı bu, ey yolcu, kitapta,
Bak hâline, makbûl amelin var mı hesapta?
Bak sağ tarafın boşsa, hemen aşk ile doldur,
Doldur ama şeytâna uyup, eyleme çar-çur!
Bin bir çoğu az gör; çekiver her işe hay hay,
Allâh, ama etmezse kabul, hepsini yok say!
Gör; çok ve kabûl olmalı sırtındaki sandık,
Allâh’a götürmez seni, dolmazsa dağarcık.

Bir bak; bugün Allâh için ihlâsla ne yaptın?
Yaklaştı yarın, bak, ne çıkar karşına tartın?
Mîzan günü çok lâzım olan hoş amelin az,
Son heybe için sonsuz azık, lafla çoğalmaz!
Takvâ iledir sâlih amellerdeki çokluk,
Boş gitme sakın, çok acı, feryat günü yokluk!
Bak mahşere; tembel gidenin nârı derindir,
Gayret, bu sebepten gece-gündüz kaderindir!
Lâzım sana kabrinde semânın yüce nûru,
Lâzımdır o nûrun sana mahşerde huzûru!
Gül sanma, o nursuz ve huzursuz kişi taştır,
Kim taş ise volkanda yanan kupkuru baştır.
Aldanma Sırat’tan düşüren sahte serâba,
Hiçbir beşerin tâkati yetmez kor azâba!

Ey yolcu, yorum yanlışı çok kimseyi yaktı,
Allah seni çok hoş yaratıp boş mu bıraktı?
Aslā, başı buyrukluğa aldanma huzurda,
Nemrut gibi kıskıvrak olursun şu çukurda!
Dıştan, göğe teslîm olarak kul yaşamak zor,
İçtense, bu zorlukta kolaylık dolu doktor!
Yatmakta vebâ var bize gayrette şifâmız,
Bizler ki kuluz, Hakk’a itâatte safâmız.
Her derde ilâç, Hazret-i Peygamberimiz’de,
Düşmanda değil bizlere derman yine bizde!
Bundan bize takdîr oluyor bir sürü sancı,
Zâhir oluyor sancıda, doğruyla yalancı.
İncinme, belâlarla denerken yüce Allah,
Allâh’a kaçıştan öte yol yok bize, seyyah!
Nefsinle değil Hak ile yap doğru hesâbı,
Mahşerde değil şimdi hatim eyle kitâbı!

Bir fâreye yem olmadan ey şanlı bahâdır,
Sırtındaki dâvâyı zeminden göğe kaldır!
Allâh’a gücenmiş de yemiş lâneti şeytan,
Sen; eyleme mîrâcı alınganlığa kurban!
İlk ağrıda Allâh’a küsen nanköre uyma,
Nefsin o günah dürtüsü, gümbürdese duyma!
Duy Rabbini, gerçekleri gör, böyle ümit var,
Sen kendini îmân-ı hakîkî ile kurtar!
Uydurma düşünceyle inanmak değil îman,
Şeksiz görüvermek ve şehâdetle bu ihsan!
Gör, işte hakîkat, nice yer-gök bize vitrin,
Sen Hakk’ı hayallerde ararsan, göremezsin!
Kör olma; hayâlin putu heykelden ağır şirk,
Rol cambazı şeytanla, tuzak gösteridir sirk!
Korkutmadan Allah seni kork ey gidi gamsız,
Kork ey kabaran güç, gireceksin yere namsız!
Korkar yüce Allâh’ı bilen kul, edeb eyler,
Mevlâ’yı seven aşkı, bu candan yüce beller!
Ey kul, kölesiysen seni sultân eder Allah!
Şeytanlık edersen, köle eyler seni billâh!
Sen, en kaba hayvan gibi kırbaçla güdülme,
Dürtükle gelip gayrete, maymun gibi gülme!
İnsan yaşa, hürmetle, asâletle, vakarla,
Bin canla çalış, kendini son âna hazırla!
Bir mum gibi kibrit dilenip durma dışardan,
İçten yanarak parla güneşler gibi her an!
Kalbin gibi ol, bil ki, durursan, yaşamazsın,
Rûhun gibi ol, yoksa yokuş çok, aşamazsın!

Muhtaçtır ezelden, ebedî rahmete, insan,
Hiç durmadan îmanla çalışmak, ona derman!
Ancak şu yeşil çölde çalışmak, iki türlü,
Çöl ağzı şikâyet küpü, gül ağzı şükürlü.
Tercihte, şikâyet ve şükür yan yana ey kul,
Kim hangini almış, o gelir kendine mâkul.
İçten boğulur nefsi şikâyet dolu kalbin,
Bilgiç bir akıl, anlayamaz sırrını Rabbin!

Hak’tan sayısız hikmeti, gaf sanma efendi,
Allâh’a değil, her beşerin kendine fendi!
Sızlanma, şikâyetle yeşermez hele ihlâs,
İnsan, çene çaldıkça yutar rûhunu iflâs!
Çöp misli şikâyet kutusundan dökülenler,
Düşmekte cehennemlere gökten sökülenler!

Ey gonca, şikâyet huyunun solma peşinde,
Hakk’ın gül eder rahmeti şükrün güneşinde!
Öldürse keder, sabra sarıl, etme şikâyet,
Allah’la berâberlik için müjde bu, şükret!
Şükret çalışırken gece-gündüz yüce Hakk’a,
Cennet veriyor Hazret-i Hak, böylesi farka!
Hiç ömrü şikâyetle ziyân eyleme gayri,
Şükreyle; toparlar bu şükür hâli, bu devri!
Şeytan denilen serseri, boş ver pusu kursun,
Sen, nefsi tuş et, kendini cennette bulursun!

Seyrî, görüyorsun buranın derdi kaç okka,
Sen âhiretin derdini gör; bak yüce çarka!

26 Kasım 2018
Sancaktepe / İstanbul

mef’ûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün