REBÎÜ’L-EVVEL GELDİ

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Rebîü’l-evvel geldi. Bilindiği gibi bu güzel ay, Kutlu Nebî Peygamber-i Zîşân Efendimiz’in doğduğu bir mübârek ay. Hoş geldi! Gönlümüze safâlar getirdi bu şanlı ay! Zira Rebîü’l-evvel ayının 12. gecesi, günlerden Pazartesi, sabaha karşı bir nur aktı semâlardan dünya âlemine… Ne mutlu bize ki O’na ümmetiz. Saâdet ve şeref duyuyoruz, iyi ki O’nun ümmetine dâhiliz, elhamdülillâh!

O hayatlara tek kılavuzdur. Şaştık gidiyoruz, âkıbetimiz meçhul. Bu ayki yazımızda O Muhteşem Peygamber’i yazımıza konuk edelim istedik. O -aleyhissalâtü vesselâm-; satırlara bereket, ruhlara inşirah, sadırlara nur olsun inşâallah.

PEYGAMBERİMİZ BİZE İLÂHÎ BİR NİMETTİR

Cenâb-ı Hak; kendi uçsuz bucaksız rahmetinin tecellîsi olarak, insanlara sayılamayacak kadar çok nimetler lutfetmiştir. Bu nimetlerin içerisinde en önemli lütuf Sevgili Peygamberimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın bütün insanlığa sunulmasıdır. Peygamberimiz bizim için de eşsiz bir rahmettir, bulunmaz bir ilâhî nimettir.

Bizlere en fazîletli prensipleri O -aleyhisselâm- öğretmiştir. O; yanlışları düzeltmiş, eğrilikleri doğrultmuş, kötülüklerden insanları vazgeçirmiştir. O; en güzel davranışları şahsında toplamış, mükemmel bir insanlık şâheseridir. O’na çok şey borçluyuz. O, bize bir ilâhî nimettir.

O -aleyhissalâtu vesselâm- bizlere şaşmaz bir kılavuzdur ki yolundan gidenler asla zarara uğramaz hep fayda görür, hayır bulur. O’nun getirdiklerine inanan aldanmaz, inandığına güvenir, hataya-yanılgıya düşmez. Çünkü O güvenilir bir Hak elçisidir. Yüce Yaratıcı’ya varmak isteyen O’nun izinden gitmek zorundadır. Yani O mecburî istikamettir başka yol yok, O’nun gerisindeki yollar çıkmaz yoldur. Neticesi hüsrandır. Evet, O bize bir ilâhî nimettir.

İnsan dünya hayatında; şahsî, ailevî, sosyal yönden pek çok sıkıntılı, üzüntülü, problemli durumlarla karşılaşabilir. Problemlerini kendi nefsiyle çözme gayretinde olanlar pek tabiî ki yanlış kararlar alabilir. Bunun sonucunda bunalır, streslere girebilir. Ancak her probleminde Peygamberî sünnetleri uygulayarak çözüm arayanlar; rahmete ulaşır, rûhu teskin olur, gönlü huzurla dolar, böylece kişinin hayatı yeniden düzene girer. Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın yaşantısından uzak, O’nun hayatını tanımadan, O’nu örnek almadan yaşanan hayatlar hep problemli; eksik, mutsuz, stresli, sıkıntılı hayatlardır. O’nun prensipleriyle yaşanan hayatlar bencillikten kurtulur. Böylesi yuvalara ilâhî huzûra giden bir rahmet ve sekînet iner.

Bu sebeple insanlar;

“Yâ Rabbî! İyi ki bize Hazret-i Peygamber -aleyhisselâm- gibi bir aile reisi, iyi ki Hazret-i Peygamber -aleyhisselâm- gibi kâmil bir rehber, iyi ki O’nun gibi eşsiz bir Peygamber gönderdin. Bu nimetinden dolayı Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun.” demelidir.

Bugün her şeyleri olmasına rağmen insanların çoğu; mutsuzluktan, huzursuzluktan ve problemlerinden dolayı şikâyet ediyor. Bugün pek çok ailevî, şahsî sıkıntılar insanı bunaltıyor, strese sokuyor, yaralıyor, hayata küstürüyor. Ancak mü’minler bu güzel dînin mensupları olarak;

“Acaba Peygamberim karşılaştığım bu sıkıntıda bana ne gibi çözümler sunmuş?” diyerek sünnet-i seniyyeye müracaat etseler, nefsî davranmayıp, Peygamberî çözümlerden samimî olarak istifade etseler emin olun pek çok sıkıntı hallolacaktır. Zira;

Kur’ânî prensipleri en ince detaylarına kadar pratik yaşantısına nakşeden Peygamber -aleyhisselâm-’ın hayatında; eksik, noksan, yanlış bulunamazdı. Olduğunda da zaten Cebrâil -aleyhisselâm- vasıtasıyla îkaz edilirdi. Nitekim bu tür hâdiseler olmuştur. Dolayısıyla O eşsiz önder Hazret-i Muhammed -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hakk’ın himaye ve nezâreti altındaydı. Ve O, bu hâliyle; biz ümmetine kulluğun en üst seviyeye nasıl çıkarılacağının yollarını hayatıyla göstermiştir. Evet, O -aleyhisselâm- bize bir nimet-i ilâhîdir.

Ancak O’nu; eksik, tarafgir ve nefsî bilgilerle tanıma nasipsizliğine düşenler, iki cihanda da hüsrana uğrayanlardan olacaklardır. Doğrusu onlara «veyl» olsun!

Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- Efendimiz, bütün bir insanlığa ve dahî bilumum mahlûkata bir rahmet nimetidir. Bilhassa kadınların ve çocukların geniş ölçüde şefkat ve merhametle muamele görmesinde, İki Cihan Sultanı’nın pek büyük dahli vardır.

BU AYDA NELER YAPABİLİRİZ?

Sevgili Peygamberimiz’i seviyoruz, hem de çok! O’nu sevmememiz mümkün mü? O, bize cennet biletidir. O, bizim dünyada en kâmil bir şekilde yaşamamız için örnek alacağımız tek kılavuzdur. Hayat, O’nsuz olmaz. O; dînimizin yegâne öncüsü, tebliğcisi, Hakk’ın emirlerini bize ileten en doğru habercidir. O’nun vasıflarını anlatmakla bitiremeyiz.

Evet, biz O’nu seviyoruz ama, kuru kuruya; «Seviyoruz!» demek yetmez. Seven, sevdiğini ispat eder. Nasıl olacak bu peki? O’nun davranışlarını örnek alarak, sünnetlerini yaşayarak olacak efendim…

Ümmeti olarak O şerefli Peygamber’e çok şey borçluyuz. Biz bu yüce dîni, önümüzde tüm umdeleriyle hazır bulduk. Onu elde etmek için hiçbir bedel ödemedik. Bize yüce dînimizi bırakabilmek için, O güzeller güzeli Peygamber; nice zorluklarla karşılaştı, onulmadık ezâ ve cefâlara katlandı da zerre kadar yolundan şaşmadı, yılgınlığa düşmedi. Bize düşen; bilhassa O’nun doğduğu şu bereketli ayda, böylesi bir Peygamber’e olan muhabbet ve bağlılığımızı gösterebilmektir.

Asr-ı saâdet devrinde, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- Efendimiz’in sahâbe arkadaşları; O’na olan sevgi ve bağlılıklarını, çeşitli şekillerde izhar etmişler, hatta İslâm uğruna canlarını vermekten zerrece çekinmemişlerdir. Bugün ümmeti olarak bizler, O’nun emir ve hareket tarzlarına aykırı pek çok vasıflara bürünmüş durumdayız. Hâlbuki ümmet olarak, dînimize olan mes’ûliyetimizin îfâsını gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bu hususta neler yapılabilir?

Bunu yapmamız bir vazifedir, zira bugün bazı akl-ı evvellerin;

“Kur’ân var, hadislere de ne lüzum var?” gibi garâbet fikirleri, piyasada dolaşıyor. Ancak bizler Peygamber sevdalıları olarak, dînimizin şerefli önderi Peygamberimiz -aleyhisselâm-ı mü’minlere unutturmayacağız! O’nun yolundan ayrılmayacağız! O’nu; bilhassa çocuklarımıza, gençlerimize ve yeni nesle tanıtacağız! Cenâb-ı Hakk’ın izni ve inâyetiyle inşâallah…

“Peki, neler yapabiliriz?” dedik.

Fert olarak kendimiz, O’nun hayatını bu güzel ayda okuyabiliriz. Okuduysak doğru anlatımı olan değişik kaynaklardan siyer okumaları yapabiliriz. Meselâ eğer tespit ettiğiniz kitap kalınsa ve bu ayda bitiremezseniz; güne yayarak bir sene boyunca, kendiniz için siyer okuma takvimi oluşturabilirsiniz. Meselâ; Kadı İyâz’ın «Şifâ-i şerîf»i olabilir. Osmanlı döneminde camilerde okunan bir şifâyâb kitaptır bu kitap. Biz okuyoruz, çok faydalandık. Yine Rebîü’l-evvel ayında hayatımıza her gün bir sünneti ihyâ etmeyi koyabiliriz. O’na salevat getirmeyi âdet edinelim. Meselâ; her namazın sonunda «bir tesbih» salevat çekebiliriz. Günde beş defadan beş yüz olur, fena mı? Ben yapıyorum, hiç de zor değil! O’na olan muhabbetimiz artar. Hattâ kapayın gözlerinizi O’nu karşınızda hayal edin salevatları çekerken… Müthiş bir potansiyel güç alıyorsunuz. Tecrübe edin, inanın mü’mine çok faydalı bir ruh olgunluğu ve sükûnet sağlıyor.

Aile hayatımıza da O’nu getirmeliyiz. Siz çoluk-çocuğunuzun önüne doğru bir misal koyamazsanız; onlar tutuyor futbolcuları, şarkıcıları, artistleri veya farklı siyâsîleri rol-model olarak alabiliyor. Haftada bir akşamınızı; dînimizin tek önderi Sevgili Peygamberimiz’i konuşmaya, O’nu yâd etmeye ayırın. Perşembe-cuma-cumartesi gibi hepinizin müsait olduğunuz bir gün olabilir bu gün. O günde önce 3 İhlâs-bir Fâtiha gönderin Efendimiz’in rûhuna. Sonra üç kez sesli salevat getirin. Sonra önceden seçtiğiniz herkesin seviyesine uygun O Güzel Peygamber’i anlatan bir kitap okuyun. Bu hadis okumaları da olabilir. O gün çocuklarınız; bir hadis, bir şiir, bir ilâhî hazırlayıp okusunlar. O gün O’nu anma gününüz olduğu için ikram da olabilir. Bu işin zevkine varınca, aile olarak O’nu konuşacağınız günü özlemle beklersiniz. Birlikte umre hayalleri yapın, oralara gitme isteği oluşturun. Gece rüyalarınız O’nunla süslenir. Ne güzel olur!

İçtimâî hayat içinde de bize bu güzel dîni bırakan Peygamberimiz’e olan görevlerimiz var. Cemiyet olarak; O’nu doğru anlatan, tanıtan konferanslar, paneller, bilgi şölenleri düzenlenmeli, çeşitli yarışmalar tertip edilmeli, hayatı en ince detaylarına kadar tekrar tekrar işlenmeli. Şimdiye kadar hep yapıldı hamdolsun ama yetmez. Artırılarak her sahaya yayılmalı bu çalışmalar. Sadece dînî müesseselerde değil, resmî her müessesede, her plâtformda Kâinâtın Örnek Nebîsi bizzat en azından O’nun doğduğu bu ayda tanıtılmalı. Her yerde O konuşulmalı. Hayatın her alanına O gelmeli. O’nun prensipleriyle amel edilmeli. “Hattâ bütün insanlık O Kutlu Peygamber’i tanımalı, örnek almalı.” diyoruz efendim… Zira O -aleyhissalâtü vesselam- bütün insanlığa gönderilmiş ilâhî bir nimettir. Rabbim bütün mü’minleri O’nun şefaatine mazhar eylesin inşâallah. Âmîn…

Allâhümme Salli Alâ Seyyidinâ Muhammed!