KURBAN TEFEKKÜRÜ

YAZAR : H. Kübra ERGİN hkubraergin@hotmail.com

Allah Teâlâ ömür verirse, önümüzdeki günlerde bir Kurban Bayramı’na daha kavuşacağız. Teşrik günlerinde, hacıların Arafat’ta, Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havvâ’nın tevbesinin kabul olduğu Rahmet Dağı’nda yanık kalplerle duâ ve niyaza durduğu günde; biz de teşrik tekbirlerimizle onlara iştirak edeceğiz. Hacılarımız o diyarda, Hazret-i İsmail’in canını Allâh’ın emrine teslim ettiği diyarda kurbanı idrak ederken; inşâallah bizler de ya memleketlerimizde Allâh’ın emrini yerine getireceğiz veya muhtaç diyarlara bağış göndereceğiz…

Zilhicce ayının onuncu günü güneş ufukta bir mızrak boyu yükseldiği zaman; mü’minler Allah için omuz omuza verip bayram namazlarını edâ edecek. Sonra Allah için kurban olma nasibine ermiş masum canlar, kara toprağın üzerine uzanacak. Dünyanın en doğusundan en batısına kadar her meridyende, yevm-i nahr gününün kuşluk vakti girdikçe, arzdan semâya Allah için îfâ edilen bir ibâdetin rûhâniyeti yükselecek…

Rabbimiz;

“Onların etleri ve kanları asla Allâh’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvânız ulaşır…” (el-Hacc, 37) buyuruyor. Böylece eski putperest kavimlerde tahrifâta uğramış kurbanla, İslâm sayesinde aslına dönmüş olan kurbanın arasındaki farkı beyan ediyor.

Zaman zaman bilgiç bir edayla;

“Birçok kadîm kültürde ve dinde kurban ibâdeti vardır.” deniyor ya hani… Rabbim; «Evet, onlarda da peygamberlerin getirdiği dinlerden kalma bir gelenek kalıntısı vardır, ama onların tasavvurları İslâm’da yoktur.» diye hatırlatıyor.

Birçok putperest dinlerde kurban, büyü mantığına benzer bir maksatla îfâ ediliyordu. Kurbanın putların gıdâsı olduğu, onların dilekleri gerçekleştirmek için böyle takdime ve kurbanlarla güç kazanmaya muhtaç olduğu tasavvur ediliyordu. Hâlbuki İslâm dîni, kurban ibâdetinde Allâh’a ulaşacak olanın sadece samimî bir kulluk şuuru olduğunu bildiriyor.

Rabbimiz, kurban ibadetinin; Allâh’ın verdiği nimete bir şükür mânâsında olduğunu, aynı âyet-i kerîmenin devamında beyan ediyor:

“…Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allâh’ı büyük tanıyasınız. Muhsinleri / iyilik edenleri müjdele!” (el-Hacc, 37)

İslâm dîni; insanda bulunan her bir duygunun ıslahını emrettiği gibi, insandaki hâkimiyet altına almanın en uç noktası olan öldürme duygusunu da ıslah ediyor. İnsanı yeryüzünde bir halîfe olarak yaratan Rabbimiz; insanın kendisine boyun eğmiş olan mahlûkata asla büyüklüğü kendine mal etmeden, ancak Allâh’ı tekbîr ederek hükmetmesini emrediyor. Bunun bir nişânesi olarak; etlerinden istifade ettiğimiz zavallı âciz mahlûkata dahî ancak ihsan üzere yaklaşıp, şefkatle muamele ederek kurban ibâdetini yerine getirmeyi emrediyor.

Kurban, bir yerde her nimetin bir bedeli olduğunu öğretiyor insana… Yıl boyunca; tabakta, hazır ürünlerde, sandviç içinde lezzetli bir ürün olarak tükettiğimiz o ürünün, bir cana mâl olduğunu öğretiyor.

“Öyleyse bize gıdâ olmak üzere canını fedâ eden o canların Rabbine nasıl teşekkür etmeliyiz? Onların canını ödünç aldığımıza göre, onları zikrinden alıkoyduğumuza göre, bize onları müsahhar kılan mülkün asıl sahibine karşı gafil olmaya hakkımız var mı?” diye düşünme zamanı, Kurban Bayramı…

O kuşluk vakti, dünyanın her yerinde; kurbanlıklarının başında dikilip ölüme şahit olmanın sarsıntısıyla sararıp solan müslümanlar, ürperişler içinde duâ edecekler:

“Yâ Rabbî affet! Sen’in yoluna kurban olmak asıl bize yakışırken bu hayvancağızlara nasip oldu…” diye içlenecekler. Âhirzaman müslümanları bunca zulme karşı çaresiz kalmanın hüznüne mukabil; yetimlerin, miskinlerin sofralarına neşe taşımakla tesellî bulacaklar…

«Nimetlerin efendisi» olan bir gıdâ; belki senenin sadece bu döneminde, yalnız zengin sofralarına değil, bir sürü elin tek bir sahana uzandığı fakirlerin sofralarına da ulaşacak. Yüzlerce yetimhânede binlerce çocuk;

“Kurban Bayramı geliyor, et yiyeceğiz!” diye sevinecek…

Kurbanlık koçlar gibi sürmeli çocuklar, bir an önce pişirsin diye, et poşetlerini annelerine götürmek için aceleyle seğirtecekler. Kurbanlık seçilen temiz canlar dahî sevinecekler, çocukları sevindirecekleri için; son nefeslerini âsûde bir şekilde teslim edecekler.

Belki yeryüzünden yükselen onca âh u efgānın arasında bu küçük mutluluklar, bu samimî duygular da semâya yükselecek de Âlemlerin Rabbinin arz ehli için rahmet nazarına vesile olacak…

Kurban ibâdetiyle birlikte ümmetin birbirine en uzak köşelerindeki mü’minlerinin kalpleri aynı sevinçte birleşecek. Kurbanını gönderen mü’min, Allâh’ın emrini îfâ edip O’ndan mükâfat umduğu için; Rabbinin hak dînini, şu dünyada en canlı şekilde yaşanan din olarak ihyâ ettiği ve Allâh’ın kullarına bir ikramda bulunduğu için sevinecek. Kurbandan istifade eden mahrumların ise, bu dünyada hâlâ iyiliğin ve iyilerin olmasına bakarak ümitleri tazelenecek; inançlarına olan itimatları kuvvetlenecek.

Rabbimiz hepimizin kurbanlarını kabul eylesin.

Bizlere de Rabbimiz’in, Hazret-i Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-ʼın şahsında hepimize tavsiye ettiği duâsındaki gibi bir ömür ve ölüm nasip eylesin:

“(Ey Muhammed!) De ki:

«Şüphesiz benim namazım da, diğer ibâdetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (el-En‘âm, 162)