K VAR… K VAR…

YAZAR : Asım UÇAROK

Bize dünyâ ve ukbâyı, muhakkak,
Ebu’l-Kāsım kapusundan verir Hak!..

Harfleri birbirinden ayıran mahreçleridir. Türkçemizde, alfabede tek harfle gösterilse de aslında aynı olmayan sesler var.

Kapak, kısık, kuş, koku gibi kelimelerdeki «K»ler ile; kepek, kişi, kâğıt, kâr, köpek, küçük gibi kelimelerdeki «K»ler aynı değil.

Lâtin harflerine geçerken «ince Kâf (ك)» ve «kalın Qāf (ق)» harflerine tek bir karşılık «K» belirlenmiş. Yani «Q» harfi alınmamış. Bu sebeple imlâ, «K»ların doğru telâffuzu hususunda yardımcı olamıyor.

Türkçe asıllı kelimelerde, «K» harfinden sonra (veya önce) kalın sesliler (a, ı, o, u) gelirse, «K»yı kalın okuyoruz. İnce sesliler (e, i, ö, ü) gelirse «K»yı ince okuyoruz.

Fakat Arapça, Farsça gibi başka dillerden aldığımız kelimelerde; Türkçedeki gibi ses uyum kaideleri olmadığı için, harf kalın olduğu hâlde öncesinde veya devamında ince bir ses gelebiliyor. Yahut «K» ince olduğu hâlde de (â, û) şeklinde kalın gibi görünen aslında sadece çekimli bir ses gelebiliyor.

Meselâ; kâmil (كامل), kâhin (كاهن), kâşif (كاشف), Kâzım (كاظم), tekâmül (تكامل), şikâyet (شكايت), zekâ (ذكا), nikâh (نكاح) gibi kelimelerde «K»ler ince… Bu tarz ince olan «K»leri kalın okumak, bazı batı vilâyetlerimizde (bir Yunan tanrısının adı olan Ege kelimesini kullanmak istemedim!) yaygın olan mahallî bir hata…

Buna karşılık; tekābül (تقابل), tekāüd (تقاعد), mukābil (مقابل), rekābet (رقابت), Kāsım (قاسم) gibi kelimeleri de bunlar gibi ince zannetmek gibi hatalar veya kafa karışıklıkları meydana gelebiliyor.

İkāmet (اقامت), bekā (بقا) gibi kelimelerdeki «K»nın ince söylenmesi yaygın birer yanlış.

Kâr (كار), kâğıt (كاغد), Hakkâri (حكارى), Kâbe (كعبه), dükkân (دكان), rekât (ركعت), zekât (زكات), erkân (اركان)* gibi kelimelerdeki «K»ların kalın seslendirilmesi de, birer telâffuz hatasıdır.

Evet, fakat Türkçeye aldığımız kelimelerdeki kalın «K»ların inceleştirilmesine tamamen hata diyebilir miyiz?

Hakikat (حقيقت), hakikî (حقيقى), mevki (موقع), hakir (حقير), fakir (فقير), rakik (رقيق), dakik (دقيق), tenkit (تنقيد), tahkir (تحقير), tahkik (تحقيق), tedkik (تدقيق), akik (عقيق) kelimelerindeki «K»lar, aslen kalın oldukları hâlde, günümüzde ince (sanki aslı «kef (ك)» imiş gibi) telâffuz edilmektedir. Zevk (ذوق), şevk (شوق), meşk (مشق) gibi kelimeler de böyle…

Bu temâyül, çok yaygın olduğu ve aslında biraz da millî hançeremizden kaynaklandığı için, bunları birer telâffuz hatası olarak değerlendiremeyiz. Fakat rahle-i tedristen geçmiş insanlar için, daha güzel, daha doğru bir seslendirme «K»ları aslî şekilde okumaktır. Bu, Kur’ân okurcasına kāfları çatlatmak değildir; sadece, dilimizin kökünü ince kef mahrecinden biraz geriye çekerek, daha kalın, daha tok «K»yı bulmaktır.

Bu hususta bazı incelikler de ortaya çıkabiliyor:

•Kalın «K» ile bâkî (باقى), kalıcı, ebedî olan mânâsına gelirken; ince «K» ile bâkî (باكى) ağlayan demek oluyor.

•Âkıl (عاقل) [L ince] akıllı, akl-ı selîm sahibi demek olurken; âkil (آكل) yiyen, yiyici mânâsına geliyor.

•Sükût (سكوت) susmak demek iken; «sukūt-ı hayâle uğramak» tabirindeki sukut (سقوط) düşmek demek.

•Yeterli demek olan kâfî (كافى) ile şiirdeki kāfiye (قافيه) kök ve telâffuz bakımından farklı…

•Afganistan’ın başkenti Kâbil (كابل) ince iken;

•Mümkün mânâsındaki kābil (قابل) [yetenek mânâsındaki kābiliyet de bu],

•Benzer mânâsındaki kabîl (قبيل) meselâ «Kurtulmamız mûcize kabîlinden bir şeydi!»… kelimelerindeki «K» kalın okunur.

Kadîm metinlerimizi okurken, seslendirirken de bu «K»ları tefrik etmek ehemmiyetlidir.

Pâk, hâk (toprak), çâk, ferahnâk kelimelerindeki «K»ler ince…

Yine ilâhîlerde ve na‘t-ı şeriflerde «kân-ı kerem», «şefaat kânı» gibi terkiplerle karşımıza çıkan «kân (كان)» kelimesi, Farsça «mâden» demek olup, incedir.

Yine tasavvufî metinlerde ve na‘tlarda, Necm Sûresi’ndeki «قاب قوسين: Kābe kavseyn» terkibi yer alabilmektedir. Bunu kıblemiz olan Kâbe gibi okumamalıdır.

Yine elest bezmindeki Kur’ânî ifade «قالوا بلى» yakın tarihimizdeki imlâ geleneğinde, kalın ve çekimli olduğunu göstermek için «Kaalû belâ» şeklinde yazılagelmiştir.

Kâ‘b (كعب) topuk üzerindeki çıkıntılı kemiktir. Topuğuna dahî erişilemez mânâsında «kâ‘bına varılmaz» tabiri de, ince bir «K» ve hafif bir med ile telâffuz edilmelidir.

Mahkûm (محكوم), mâkûs (معكوس), meşkûr (مشكور), meskûn (مسكون), hükûmet (حكومت), melekût (ملكوت) kelimelerinde «kû» hecesi ince ve gerektiğinde çekimlidir.

Makul (معقول), menkul (منقول), merkum (مرقوم), mevkut (موقوت), hukuk (حقوق), vakur (وقور) kelimelerinde «ku» hecesi kalın ve gerektiğinde çekimlidir.

Hâlık’ı (خالق : Yaratan) hâlik (هالك : helâk olan) şeklinde okumak gibi fâhiş hatalara düşmemek için, «K»lara dikkat şart…

_______________

* Burada rükünler mânâsında, «usûl ve erkân bilmek, erkân-ı harp» terkiplerindeki kelimemizi kastediyoruz. Erkek ismi olarak kullanılan Erkan ise er ve kan kelimeleriyle üretilmiş görünüyor. Bundaki «K» kalındır.