Kur’ân’a Karşı Vazifelerimiz: TEALLÜM ve TÂLİM

YAZAR : Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:
عَنْ عُثْمَانَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِىِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ :
«خَيْرُكُمْ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْاٰنَ وَعَلَّمَهُ»
Osman -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21)
BİR MESAJ: “Ey mü’minler! Kur’ân’ı öğrenin ve öğretin! ”

Kur’ân’a Karşı Vazifelerimiz:

TEALLÜM ve TÂLİM

Nûr-i Kur’ân ile doldukça doğar gönle sabah,
Ona âmâ olanın hâline bak; «Âh ile vâh!..»
Kula izzet, yüce Kur’ân ile îman dokumak,
Dile hikmet de bu îmân ile Kur’ân okumak… (Seyrî)

Kur’ân-ı Kerim, Cenâb-ı Hakk’ın gönderdiği en son ilâhî kitap. Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlığa gönderilen bir hitap. Kur’ân-ı Kerim, insanlar için bir hidâyet rehberi. Kur’ân-ı Kerim, sözlerin en doğrusu ve en güzeli. (ez-Zümer, 39/23) Kur’ân-ı Kerim, kalplerdeki hastalıklara şifâ. Kur’ân-ı Kerim, dertlerimize devâ. Kur’ân-ı Kerîm’in bir diğer adı zikir. O, aynı zamanda bir zikir yani Allâh’ı anma. En mühimmi de Kur’ân, Allâh’ın Kelâmı, Kelâmullah.
Onun için Kur’ân’ı teallüm ve tâlîm etmek, bir mü’minin en mühim vazifeleri arasında yer almaktır. Serlevhâ hadîsimizde Kur’ân’ı teallüm ve tâlîm edenlerin, insanların en hayırlıları oldukları ifade buyurulmuştur. Hadîs-i şerifte teallüm ve tâlim kelimeleri geçmektedir. Bu kelimelerin mânâları üzerinde durarak mevzumuzu işlemeye çalışalım.
KUR’ÂN-I KERÎM’İ TEALLÜM ETMEK
Teallüm kelimesi; bilmek, öğrenmek, öğrenim görmek, eğitimini almak gibi mânâlara gelmektedir. Dilimizde bunu kısaca öğrenmek diye ifade ediyoruz. Buna göre; teallüm kelimesinin mânâlarının içine, öğrenilmesi istenen şeyle ilgili gerek lâfzını öğrenmek gerek mânâsını öğrenmek, gerekse bu mânâları tatbik etmek gibi bilinmesi ve uygulanması gereken ne varsa onu öğrenmek dâhil olmaktadır.
Kur’ân’ı teallüm etmek, lâfzını öğrenmek, mânâsını öğrenmek ve ondaki hayat ilkelerini öğrenip hayata yansıtmaktır, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmaktır.
Bu durumda Kur’ân’ı teallüm etmek, en başta tecvid kaidelerine riâyet ederek Kur’ân-ı Kerim okumayı öğrenmektir. Kur’ân okumak, gönüllere sürûr verir, gönüller nûr-i Kur’ân ile tenvîr olur.
Rivâyete göre; Sevgili Peygamberimiz, her gün Kur’ân’dan okuması gereken yeri okumadan evinden çıkmazdı. (İbn-i Hanbel, IV, 9) Bunun için elimizden geldiği kadar her gün Kur’ân ile mülâkî olmalıyız.
Kur’ân’ı devamlı ama zorlanarak okuyanların ecri daha fazladır. Zira gönüllerimizin Sultanı şöyle buyurmaktadır:
“Kur’ân’ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye iki kat ecir vardır.” (Buhârî, Tefsîr, 1)
Kur’ân okumak aynı zamanda bir zikirdir.
Kur’ân’ı teallüm etmek, ondaki sûreleri ezberlemek hattâ güç yetirilebiliyorsa hâfız olmaktır. Kur’ân hâfızı olmak, âlî bir dereceye sahip olmaktır. Bir hadis-i şerifte; Kur’ân’ı ezberleyip okuyan kişinin, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacağı bildirilmiştir. (Buhârî, Tefsîr, 1)
Şunu iyi idrâk etmeliyiz ki, Kur’ân’dan nasibimiz ne kadar çok olursa; o kadar huzurluyuz, o kadar kazançlıyızdır. Aksi takdirde Kur’ân’dan mahrum olan gönüller, harabeye dönmüş evler gibidir. Nitekim Fahr-i Kâinât Efendimiz;
“Kalbinde Kur’ân’dan bir miktar bulunmayan kimse, harap ev gibidir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 18) buyurmaktadır.
Şair bu hususu şu şekilde ne güzel mısralara dökmüştür:
İnsan, îmâr isteyen bir hânedir,
Kimde Kur’ân yoksa bir vîrânedir.
Bütün bunların yanında Kur’ân’ı teallüm etmek, Kur’ân’ın derin mânâları üzerinde tefekkür etmektir.
Yüce Rabbimiz, yer ve göklerin yaratılışı hakkında düşünmemizi; ay, güneş, cemâdât, nebâtât ve hayvanât üzerinde tefekkür etmemizi istemekte ve bizlere şöyle seslenmektedir:
“Bu, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsın diye Sana indirdiğimiz mübârek bir kitaptır.” (Sâd, 38/29)
Cenâb-ı Hak, bir başka âyet-i kerimede;
“Kur’ân üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üstünde kilitler mi var?” (Muhammed, 47/24) şeklinde peş peşe sorular sorarak, bu konuda gaflete düşülmemesi hususunda bizleri îkaz etmektedir.
Kur’ân’ı teallüm etmek, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Hazret-i Âişe Vâlidemiz, Sevgili Peygamberimiz için;
“O’nun ahlâkı Kur’ân’dı.” (Müslim, Müsâfirîn, 139) buyuruyor. Dolayısıyla Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanan bir mü’min; Allâh’ın izniyle, Peygamber Efendimiz’in ahlâkı ile ahlâklanma yolunda büyük bir adım atmış bulunmaktadır.
Kısacası Kur’ân’ı teallüm etmek, Kur’ân’ı hayata geçirip canlı bir Kur’ân olabilmektir. Yani onu okuyup, ondaki mânalar üzerinde tefekkür ettikten sonra; onu hayata yansıtabilmektir. Aksi takdirde şairin diliyle aşağıdaki durum meydana gelir:
Ama Kur’ân geçivermezse boğazdan kalbe,
Bin tilâvetle de bir harfi ulaşmaz Rabbe…
KUR’ÂN-I KERÎM’İ TÂLÎM ETMEK
Tâlim kelimesi; lâfzıyla, mânâsıyla, hayata yansımasıyla o işe dair bilinmesi gereken her şeyi muhataplarına öğretmek, o şeyin eğitimini vermektir. Kelime, Türkçemizde kısaca öğretmek olarak karşılığını bulmuştur.
Kur’ân’ı tâlîm etmek; lâfzıyla, mânâsıyla ve hayat ilkeleriyle Kur’ân’ı tâlîm etmek, Kur’ân’ı öğretmektir.
Kur’ân’ı tâlîm etmek; tecvid kaideleriyle birlikte Kur’ân okumasını öğretmek, ondaki ince ilimleri tâlîm etmek, onu bir hayat rehberi olarak insanlara takdim ve tâlîm etmektir.
Kur’ân’ı tâlîm etmek, vefat ettikten sonra geride kendisinden istifâde edilen bir ilim bırakarak sevap kazandıran en güzel sadaka-i câriyedir. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
“İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, arkasından duâ eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet, 14)
“(Kur’ân) mü’minler için gerçekten bir hidâyet rehberi ve rahmettir.” (en-Neml, 27/77) Kur’ân’ı teallüm ve tâlîm eden mü’min, Kur’ân’ı kendine rehber edinmiştir. Kur’ân’ı rehber edinen, başka yollara sapmaz. Nitekim Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Size öyle bir şey bıraktım ki ona sıkı sarılırsanız sapıtmazsınız: Allâh’ın Kitâbı!” (Müslim, Hac, 147)
Ayrıca Kur’ân’ı rehber edinenin yolu cennete kadar açıktır. Çünkü;
Onu zîrâ unutup ardına atmışsa kişi,
Tutsak eyler nice feryâda cehennem gidişi…
Kim de Kur’ân’ı eder kendine ulvî rehber,
Yüce Kur’ân onu cennet ile tebrîk eyler… (Seyrî)
Kur’ân’ı teallüm ve tâlîm eden mü’min; kin, haset, nankörlük, şükürsüzlük gibi mânevî hastalıklardan şifâ bulur. Çünkü Kur’ân;
“Göğüslerdeki (her türlü hastalık) için şifâdır.” (Yûnus, 10/57)
Kur’ân’ı teallüm ve tâlîm eden mü’min, o zorlu mahşer gününde Kur’ân’ın şefaatine mazhar olur. Zira Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Kur’ân okuyunuz. Zira Kur’ân, kıyâmet günü kendiyle dost olana şefaat eder.” (İbn-i Hanbel, V, 257)
Kur’ân’ı teallüm ve tâlimden mahrum olan kişi, büyük bir ziyandadır. Zira yukarıda da zikredildiği gibi Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; Kur’ân’dan nasibi olmayan kişiyi, «harabe bir eve» benzetmiştir.
Kur’ân, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in biz ümmetine emânetidir. Bu emânete gözümüz gibi bakmalı, Kur’ân hakkındaki vazifelerimizi hakkıyla yerine getirmeye çalışmalıyız. Kur’ân’ı teallüm ve tâlîm etmeliyiz. Hidâyet Rehberi olan Kur’ân’dan mahrum kalmamalı, gönüllerimizi Kur’ân’ın nûruyla tenvîr etmeye çalışmalıyız.
Bu noktada Kur’ân’ı teallüm ve tâlîm etmenin, evlâtların anne-babaları üzerindeki bir hakkı olduğunu ve bu hususta üzerlerinde ağır bir mes’ûliyet bulunduğunu hatırlatmak isterim. Bu hak ve mes’ûliyeti yerine getirenler hakkında Sevgili Peygamberimiz şöyle bir müjde vermektedir:
“Kim Kur’ân’ı okuyup içindekilerle amel ederse, kıyâmet gününde ana-babasına dünya evlerine giren güneş ışığından daha parlayan bir taç giydirilir.” (Ebû Dâvûd, Kitâbu Sücûdi’l-Kur’ân, 14)
Öyleyse ey anne ve babalar! Biricik yavrularınızı, yakacağı insan ve taş olan cehennem ateşinden koruyunuz! (et-Tahrîm, 66/6) El bebek gül bebek büyüttüğünüz çocuklarınıza Kur’ân’ı tâlîm ediniz, Kur’ân’ı öğretiniz! Her türlü çirkin ahlâkın sergilendiği günümüzde, yavrularınızı Kur’ân ahlâkı ile ahlâklandırmaya gayret gösteriniz! Bütün bunları kendiniz yapamıyorsanız, Kur’ân’ı teallüm ve tâlîm etme hususunda ehil olan insanlara yavrularınızı teslim ediniz!
Unutmayalım ki Kur’ân’ı öğrenmek, öğrenilmesi gereken şeylerin en hayırlısı; Kur’ân’ı öğretmek de öğretilmesi gereken şeylerin en hayırlısıdır.
Kur’ân’ı öğrenen ve öğreten insanlar da insanların en hayırlılarıdır.
Ne mutlu Kur’ân’ı öğrenen ve öğretenlere!
Rabbimiz; bizleri Kur’ân yolundan ayırmasın, Kur’ân’ın rehberliğinde bizleri dâim eylesin!
Rabbimiz, bizleri Kur’ân’ı öğrenen ve öğretenlerden eylesin!
Rabbimiz, ahlâkı Kur’ân olan Sevgili Peygamberimiz’in güzel ahlâkını cümlemize nasip ve müyesser eylesin!
Âmîn…