ACZİYETİ İDRAK!

YAZAR : Ömer Sâmi HIDIR samihidir@gmail.com

Âyet-i kerîmede buyurulur;

“Rahmân (olan Allâh)’ın yaratmasında hiçbir çelişki ve uygunsuzluk (tefâvüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?” (el-Mülk, 3)

Kasım sayımızda bir girizgâh yaptığımız «Biyomimeti» mevzuuna devam edelim. Biyomimeti, ilgilendiği alan itibarıyla yeni bir disiplin. Ancak düşündüğümüz zaman bu dünyada;

• Sıcaktan ve soğuktan muhafazalı, güzel bir ev inşa etmek isteyen ilk canlı biz değiliz.

• En az yakıt ile en uzak noktalara ulaşmak isteyen göçmen kuşlar, bizden önce de vardı.

• Suyun içinde yok denecek kadar az bir sürtünme ile ilerleyen balıklar, denizlerde asırlardır yaşıyordu.

İnsanoğlunun tarihî geçmişi, ilerleyen teknoloji, aralarında mühendislerin, bilim adamlarının da olduğu milyarlarca insanın gayreti… Bütün bu çalışmalara rağmen elde edemediğimiz neticeleri Allah Teâlâ’nın yarattığı varlıklar âleminde en güzel bir şekilde çözülmüş vaziyette görmek, insana acziyetini idrak ettirmez mi? Bu kusursuz işleyiş karşısında, insan kör ve sağır gibi davranmamalıdır.

EN ÖZEL KAPLAMA

Hareket eden her cisme; bulunduğu ortamın, o cismi durduracak yönde bir tesiri olur. Buna sürtünme kuvveti denmekte. Bu tesir; havada, suyun içinde, rayların üzerinde veya asfaltta da oluşmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, köpek balıklarına tesir eden bu su direnci çok çok az oluşmakta. Bir gemiye nazaran, yok denecek kadar az. Peki, bu kadar düşük bir su direnci nasıl meydana gelmekte?

Hamburg Gemi Yapımı ve Araştırma Enstitüsü’nden (HSVA) Christian Johannsen; bunun sebebinin, köpek balığı derisindeki özel pürüzlü yapı olduğunu belirtmekte. Köpek balığı derisi, eski dönemlerde mobilyacılıkta zımpara kâğıdı olarak kullanılmış. Johannsen;

“Köpek balıklarının derisindeki diş benzeri yapı, akıntıya karşı direnci düşürmekte. Bu da aynı güçle daha hızlı ilerlemek veya sahip olduğu enerji ile aynı hızda daha uzun müddet yol almak mânâsına gelir.” diyor.

Johannsen’e göre, bilinenin aksine;

“Pürüzsüz sathın daha az sürtünme direnci olduğu yanlıştır.”

Köpek balıklarının derisindeki «Riblet» olarak adlandırılan hareketli ve pürüzlü dişçikler, kafasından kuyruğuna doğru yüzme yönüne paralel biçimde uzanmakta. Köpek balıklarının müthiş süratlere (80 km/s) ulaşan avcılar olduğu uzun zamandır bilinmekte, ama derisindeki özelliklerin gemi yapımında uygulanıp uygulanamayacağı şimdiye dek tecrübe edilmemişti.

Almanya’da bulunan Fraunhofer Enstitüsü Araştırma Merkezi; enerji tasarrufu sağlayan bu sathı, büyük gemilere uygulamak için girişimde bulundu. Araştırmacılar 8 metre uzunluğundaki torpido benzeri bir gemiyi «Riblet» folyosu ile kaplayıp akıntıya bıraktılar.

Torpidoya, içi su dolu kanalda 36 km/s hızında akıntı verildi. Bu denemeden çıkan sonuç ise şöyle: Hız arttıkça, köpek balığının derisi, suyun sürtünme direncini azaltıyor. Yani gövdesi köpek balığı derisi gibi dişli yapıya sahip bir gemi de, ne kadar hızlı yol alırsa o kadar az yakıt tüketecek demek oluyor. Bu sayede geminin sürtünme direnci % 5 oranında azalmakta. Bu da büyük bir konteyner gemisi için yılda yaklaşık 300.000 dolar tasarruf anlamına gelmekte. (Deutsche Welle Türkçe, Marc von Lüpke / Başak DEMİR)

 

BAKTERİLER BİLE TUTUNAMIYOR
İyileşmek için gittiğimiz hastahânelerin; aslında muhtemel birer mikrop yuvası olduğuna, insanın inanası gelmiyor. Kısaca hastahâne mikrobu olarak tarif edebileceğimiz nozokomiyal bakterileri, evin kilerine dadanmış farelere benzetebilirsiniz. Yiyecek bolluğu içerisinde, giderek büyüyen ve zehre karşı âdeta bağışıklık kazanan fareler misali; hastahâne mikroplarının gerek antibiyotiklere gerekse dezenfektanlara karşı direnç kazanmaları neticesinde, hastahâneler mikrobik bulaşma açısından tehlikeli mekânlara dönüşmekte. Yatak korkulukları, telefon, hemşire çağırma düğmesi, yatağa yakın masalar ve sandalyeler gibi hastayla yakın temas hâlindeki eşyalarda; çevre kaynaklı sathî bulaşma riski had safhada. «Metisilin»e dirençli Staphylococcus aureus (MDSA) gibi mikropların hastahâne ortamındaki satıhlarda haftalarca hattâ aylarca hayatta kalabilmeleri nasıl bir problemle karşı karşıya olduğumuza işaret ediyor.

Kullanılan kimyevî temizleyiciler; çoğunlukla toksik. Bu sebeple çok dikkatli kullanılmaları gerekiyor. Diğer yandan söz konusu riskli satıhların mikrop kırıcı tesiri olduğu bilinen bakır ve gümüşle kaplanması ise, uygulamada çoğu zaman yüksek maliyete sebep olmakta.

Hastahâne eşyalarını mikroplardan arındırmanın yolunu arayan araştırmacılar da hiç ummadıkları bir yerden, köpek balıklarının derisinden bu neticeye ulaşmayı başardı! Antimicrobial Resistance and Infection Control dergisinde yayınlanan yakın tarihli bir araştırmaya göre; köpek balığı derisi temel alınarak tasarlanmış olan özel kaplamaları kullanarak, hastahâne eşyalarını kalıcı olarak mikropsuz tutmak mümkün. «Sharklet» ismi verilen yeni kaplama teknolojisi, oluklardan ve yivlerden oluşan deseniyle köpek balığı derisinin mikroskoptaki görüntüsüne çok benziyor. Araştırma sırasında Sharklet ile kaplanan satıhlarda % 94 daha az MDSA yuvalanmış olması, biyomimetik satıh kaplamasının bakırdan daha üstün bir antimikrobiyal örtü olduğuna işaret ediyor. Bakırın performansı % 80’den daha az. Ancak biyomimetik örtüyü rakiplerinden ayıran bir üstünlüğü daha var: Uygulama ve kullanım kolaylığı. (Populer Science Dergisi-Hızlı ve Mikropsuz)

Tabiatta her canlı Allâh’ın ayrı bir sanatını bize sergilemektedir. Yeter ki gözümüz bu yüce hakikate âmâ olmasın.