Hayat Boyu Devam Eden…

YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

HAYAT BOYU DEVAM EDEN BİR EĞİTİM

Eğitim-öğretim, öğretmen-eğitmen mefhumları; bugün içi dolması gereken en temel mefhumlardır.

Önce şu hususu belirtmekte yarar var: Eğitim, okulların açıldığı Eylül ayında başlayıp Haziran ayında biten dönemlik bir faaliyet değildir. Eğitim, her insan için hayat boyu devam eder. İnsanlar her yaşta eğitime muhtaçtırlar. Bütün mukaddes kitaplar ve peygamberler insanları eğitmek içindir. İnsan; hayat boyu bildiklerinin öğretmeni, bilmediklerinin öğrencisidir.

Ömürlük bir eğitimde asıl hedef, ebedî saâdet diyarı olan âhireti kazanmaktır. Orayı kazanmak için elbette ilk basamak dünyadan geçer. Eğitimin muhtevâsı çok mühimdir. Hemen söyleyelim; eğitim müfredâtı sonsuz bir hayatı kazanmaya dönük olmalı; insanımıza, yediden yetmişe ebedî geleceği içine alan bir eğitim programı sunulmalı. Asıl hedef bu olmalı, gerisi angaryadır.

Dünya hayatı geçici, bitici, sona erici; ama uhrevî hayat hep kalıcı, sonsuza varıcı… İnsan, dünyasını kazanırken dahî pek çok tıkanıklıkla karşılaşıyor. Ancak eğitim müfredatının âhiret eksenli olmasıyla tıkanıklıklar açılabilir. Bu sebeple; âhiret merkezli programlar önemsenmelidir, zira eğitimde şekilden çok muhtevâ ehemmiyetlidir. O hâlde şu sorulara cevap aranmalı:

• İnsan dünyada mutluluk ve huzuru neden yakalayamıyor?

• İnsanın dünya programının müfredâtını kim belirliyor?

İnsanların belirlediği programlarda; iyilik de kötülük de çıkabilir, hayır da şer de. Fakat insanların ve kâinâtın sahibi yüce Yaratıcı’nın belirlediği müfredattan mutlak hayır çıkar. Çünkü her şeyin yapıcısı ve sahibi O’dur. O -celle celâlühû- bizi bizden daha iyi bilir. O zaman eğitimin muhtevâsı, ilâhî eksenli olmalıdır.

Bilindiği üzere insanda hem takvâ hem de fücur potansiyeli mevcuttur. İnsandaki fücur varlığı, günah ve haram ölçüsüyle kontrol altında tutulurken; takvâ ise sevaplı işler ve amellerle desteklenir. Hâsılı Kur’ân ve Sünnet merkezli bir eğitim müfredâtı insana fayda getirir.

Eğitim; faal ve mükemmel eğitmenlerin gözetiminde, hedefi olan bir muhtevânın öğrencilere kavratılmasıdır. Bir eğitim kurumunda geçirilen vakitler; zaman doldurmak kabîlinden değil de kaliteli birliktelikler olursa, o takdirde eğitimden istenen verim alınır.

Sunulan eğitim, yeni nesle maddî ve mânevî anlamda neler getirip neler götürüyor? Ona da bakmak lâzım. Unutulmasın ki âhiret kaygısı taşımayan bir eğitim, şekilden öte geçemez veya «geçmiş gibi» görünür. Burada yine muhtevâ konusu karşımıza çıkar.

Meselâ bugün memleketimizde «mecburî eğitim» meselesi var. Kanaatimizce mecburî eğitimin muhtevâsının da gözden geçirilmesi gerekiyor. Mecburî eğitim programı hazırlanırken, halkın yaşayan kültürel ve mânevî değerleri esas alınmalıdır. Bu noktada velilerin görüş ve fikirleri ehemmiyet arz eder. Devlet ferdi şekillendirme hususunda, çok dikkatli davranmalıdır. Aslında mecburî eğitimde fert, hayata karşı bilgilendirilir.

Hattâ bir parantez olarak şu da var; «ferdin haklarının korunması meselesini» devlet hukukî zemine oturtmak durumundadır. Meselâ; veli çocuğuna karma eğitim aldırmak istemeyebilir. Karma eğitimi, değerlerine aykırı görebilir. Yurt dışında pek çok gelişmiş ülkede, eğitimde fertlerin inanç ve fikirlerine uygun eğitim alma imkânı tanınıyor. Bizde de olmalı… Bu çok tabiî bir veli isteğidir, normal bakılmalı ve gereken imkân hazırlanmalıdır.

Din ve vicdan hürriyetleri muhtevâsında; çocuğunun, programdaki bilgilerin yanında din eğitimi almasını isteyen velilerin haklı talepleri tartışma mevzuu dahî olamaz. Şimdiye kadar; «Sen bir şeyden anlamazsın!» deyip itip kakılan kesimin en haklı taleplerini görmezden gelen idarecileri istemediğini, halkımız, sandıkta göstermiştir.

Eğitimde esas olan, içinin dolması ve niteliğinin kaliteli olmasıdır. Asıl tartışma bu olmalı.

Eğitimde genel olarak muhtevâdaki mevcutlar; yeniden bir bir incelenmeli, müfredat tekrar gözden geçirilmeli, müfredâtın bünyesi hantallıktan ve gereksiz bilgilerden arındırılmalıdır. Bugünlerde hakikaten bu hususta güzel çalışmalar yapılıyor. Bu gayretler artarak devam etmeli. Vasıflı nesiller yetiştirilmeli, bilgi donanımı zamanımızın gereklerine yükseltilirken rûhî donanım asla ihmal edilmemelidir. Tarihimiz ve kültürel değerlerimiz, gençlerimize sevdirilerek uygulamalı olarak resim ve film gibi araçlardan da faydalanılarak mutlaka verilmelidir.

Eğitimin inşâcı kimliğinde, en önemli temel yapı taşları öğretmenlerimizdir. Öğretmenlerin yetiştirilmesinde de aynı hususlar gözetilmelidir. Zira insan yetiştirmede öğretmenlerimizin gösterdiği fedâkârlıklar çok önemlidir. Geleceğin inşâsı öğretmenlerin eliyle olacaktır. Devlet yeni sistemle birlikte öğretmenlerin haklarında iyileştirme de yapmalıdır.

On beş milyonun üzerinde öğrenci sayısına sahip ülkemizde isteniyor ki eğitim ve öğretimde her icraat; bilimin yol gösterdiği istikamette, millî ve dünya çapında geçerli değerlerin öğretildiği, problemi tespit eden ve aynı zamanda cevap üreten, şahsî yeteneklerin üretime dönüşme yollarının açıldığı bir sistemle yerine getirilsin. Bu eğitim sistemine; sağlık, spor, girişimcilik, âfet şuuru, sivil savunma gibi artılar da ilâve edilsin.

Aynı zamanda biz istiyoruz ki; genel «ahlâk bilgisi» yahut «ortak rûhî değerler» her türlü eğitim imkânları kullanılarak öğrencilere mutlaka yerleştirilmelidir. Şimdilerde bu konu, «değerler eğitimi» adı altında veriliyor. Bu çok sevindirici bir gelişmedir. Ancak bu çalışmanın ivedilikle bütün yurt sathına yaygınlaştırılmasına çalışılmalıdır. Bundan kimse korkmamalıdır. Nasıl senelerdir yabancı dil gerekli görülüp istense de istenmese de öğrencilere öğretildiyse -hattâ bugünlerde ikinci dil öğretilmesi de söz konusudur- aynı şekilde kendi değerlerimizin ve mâneviyâtımızın öğretilmesi de elzemdir. Dil öğrenmek güzeldir, bir sözümüz yok. Ama bu nasıl mecburî tutuluyorsa kendi değerlerimizin neslimize aktarılması da bir mecburiyettir. Bugüne kadar bu yapılmadığı için, eğitim ve öğretim kurumlarında hiç ağza alınmayacak ahlâkî sıkıntılar kol gezmektedir. Unutulmasın ki milletlerin şerefi ahlâklarıdır. Ahlâklı bir millet varlığını devam ettirebilir. Aksi hüsrandır.

Memleketimizde olduğu kadar bütün dünyadaki gençlerin içinde bulunduğu vahim durum, gelecek adına herkesin umudunu kırıyor. Ancak bu hususta hükûmetleri abluka altında tutan sivil toplum kuruluşları ve dış kaynakların desteklediği bazı dernek ve vakıfların baskısı da tartışmayı olumsuz etkiliyor. Herkes çocuklarımız adına gerçekleştirilecek her türlü hayırlı çalışmanın yanında olmalıdır.

Milletleri ayakta tutacak en mukaddes şey; «ortak değer», «ortak şuur» ve «ortak vicdan»dır. Millî eğitimin «millî»sinin içinde yer alması gereken temel unsurlarla nesiller şekillenir. Eğer bu unsurları bir kenara atarsanız yahut da hafife alırsanız o zaman o toplumdaki herkes şahsî yaşayan, kendi kafasına göre takılan kalabalıklara dönüşerek millet olma şuurunu kaybeder. Bu şuur okullarda kazanıldığı için okulların kültür ve kalite birikimi çok önemlidir.

Eğitim sistemlerinde; kanunlara bağlı davranış biçimleriyle, vicdana dayalı davranış biçimleri arasında çelişki olmamalıdır. Bunu yaptığınız takdirde bugün olduğu gibi, birçok dengesizlik ve olumsuzluk kendisini gösterir. Toplum ahlâkındaki «ortak vicdan kültürü»nün, fertlerin ahlâkî özelliklerini sergilemede belli müeyyideleri vardır. Buna «baskı» denemez; olsa olsa «dengeli olmayı teşvik» diye nitelendirilebilir. Yani toplumun genel ahlâkına ters düşebilecek her türlü aşırılık reddedilebilir. Ahlâk kaideleri, bütün nizam ve müeyyidelerin önündedir ve doğrudan doğruya kişilerin vicdanlarıyla alâkalıdır. Bu bağlamda öğretmen-veli, öğrenci-öğretmen münasebetleri ve iletişimleri yeniden değerlendirilmelidir.

Daha iyi bir geleceğe doğru hep birlikte el ele, yürek yüreğe…