Şânlı Mazimizden Seçme Nükteler – DERVİŞLİK ESAS SULTANLIK

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

Mutasavvıf Ebu’l-Hasen Harakānî -rahmetullâhi aleyh-, 963’te Bistam’ın Harakan köyünde doğdu. Ümmî idi. Bâyezîd-i Bistâmî’den mânen feyz aldı. Hakk’a ermek için riyâzatlara, çetin mücâhedelere ve çilelere katlandı.

 

İbn-i Sînâ ve Gazneli Mahmud onu ziyaret etmek için Harakan’a gelenler arasında idi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi büyük mutasavvıfları derinden etkiledi. 5 Aralık 1033 tarihinde vefat etti. Vefatından sonra da etkisi uzun süre devam etti. Kabri, Kars’tadır.

 

***

 

Gazneli Mahmud, Ebu’l-Hasen Hazretleri’ni ziyaret etmek istemişti. Bir adamını çağırarak Harakānî Hazretleri’ne gitmesini ve;

 

“–Gazne Sultanı ziyaretinize gelecek, sizler de müridlerinizle beraber onu karşılamaya çıkın!” demesini emretti. Eğer tereddüt ederse de;

 

“Allâh’a, Rasûlü’ne ve sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) itaat ediniz…” (en-Nisâ, 59) âyetini hatırlatmasını tembih etti. Hazret’in nasıl davranacağını görmek istiyordu. Elçi, kendisine verilen vazifeyi yerine getirince Harakānî Hazretleri ona şöyle dedi:

 

“–Mahmud’a de ki: «Ebû’l-Hasan; ‘Allâh’a itaat edin!’ fermanıyla öyle meşguldür ki, seninle ilgilenecek hâli yoktur.»”

 

Bu söz, Sultan Mahmud’a derinden tesir etti. Yanındakilere;

 

“–Kalkın Şeyh’in huzûruna varalım; bu zât farklı bir insan, bizim bildiğimiz kişilerden değil!” dedi… Huzûra varan Sultan Mahmud;

 

“–Bana bir nasihatte bulun!” dedi. Harakānî Hazretleri;

 

“–Ey Mahmud, dört şeye dikkat et: Takvâ, cemaatle îfâ edilen namaz, cömertlik ve halka şefkat!” buyurdu. Sultan Mahmud;

 

“–Bana duâ et!” diye rica etti. Hazret;

 

“–Beş vakit namazda; «Allâh’ım, mü’min erkekleri ve mü’min kadınları affeyle!» diye duâ ediyorum. Sen de buna dâhilsin.” buyurdu. Sultan Mahmud;

 

“–Hususî duâ istiyorum!” deyince. Harakānî Hazretleri;

 

“–Ey Mahmud, âkıbetin mahmud (hayırlı ve güzel) olsun!” diye duâ etti ve onları ayakta uğurladı. Sultan Mahmud;

 

“–Geldiğimde iltifat etmemiştin, şimdi ise ayağa kalkıyorsun. O hâl neydi, bu ikram nedir?” diye sordu. Hazret;

 

“–Gelirken sultanlık gururuyla ve imtihan için gelmiştin, şimdi ise gönül kırıklığı ve dervişlik hâliyle gidiyorsun. Dervişlik devletinin güneşi üzerinde ışıldamaya başladı. Daha önce sultan olduğun için kalkmadım, şimdi derviş olduğun için kalkıyorum!” dedi. (Harakānî, Nûru’l-Ulûm, s. 298-300; Attâr, s. 598-599)

 

EVLÂD-I VEFÂ

Osmanlı hanedanlığının kurucusu Osman Bey, 1258’de Söğüt’te doğdu. Gençliği babası Ertuğrul Gazi ile geçti. Babası vefat ettikten sonra diğer bütün beyler, ittifakla Osman Bey’i aşîretin reisi seçti. 1281 yılında Kayı Boyu’nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Osman Bey 1291’den itibaren Karacahisar’ı, Bilecik’i, Yarhisar’ı, İnegöl’ü ve Pazarcık’ı aldı. 1299’da İnegöl’ü fethetti. Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra Osman Bey müstakil beyliğini ilân etti. Bizans tekfurlarından birçok yer fethederek Türk-İslâm sınırını batıya doğru genişletti.

 

Osman Gazi, 1 Ağustos 1324’te Söğüt’te vefat etti. Kabri, Bursa’daki Gümüşlü Kümbet’tedir

 

***

 

Şeyh Edebâlî’nin Osman Gazi’nin rüyasını tabir ettiği sırada orada Turgut adlı bir mürîdi de vardır. Turgut, Osman Gazi’ye;

 

“–Ey Osman! Sana padişahlık verildi. Şükrâne olarak bize ne verirsin?” der.

 

Osman Gazi;

 

“–Sana bir şehir vereyim.” der. Derviş bunun üzerine;

 

“–Şu köyceğize de râzıyım. Bana bir de mektup ver.” der. Osman Gazi;

 

“–Ben yazı yazmasını bilmem. İşte bir maşrapa ile bir kılıcım var. Onları sana vereyim nişan olsun. Evlâdım senin elinde görüp ibkā etsinler (elinden almasınlar).” der.

 

Daha sonra Osmanlı padişahları o kılıcı ziyaret ederler.

 

Bu kıssa, Osman Gazi’nin evlâdının vefâkârlıkları ve gaza kılıcına hürmetlerini göstermesi bakımından mânidardır. (Mehmet KARAARSLAN, İmparatorluğun Hikâyesi, s. 33)

NAMAZDAYKEN YETİŞEMEDİK

  1. asır dîvan şairlerinden Keçecizâde İzzet Molla, İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mehmed İzzet’tir. 13 yaşında iken babası vefat etti. Eniştesinin himayesinde büyüdü ve oldukça güç şartlarda tahsilini tamamladı. Saray kethüdâsı Hâlet Efendi ile tanıştı. 1809’da Bursa müfettişliğine, ardından da 1820’de Galata kadılığına getirildi.

 

Derviş ruhlu nüktedan şair, Ağustos 1829’da kırk üç yaşında iken Sivas’ta vefat etti. Na‘şı önce Sivas’ta Garipler Mezarlığı’na defnedildi. 1919 yılında kemikleri İstanbul’a getirilerek Canbaziye Mahallesi’nde Mustafa Ağa Mescidi’nin avlusunda babasının yanına konuldu.

 

«Terk-i râhat eyle râhat andadır.» sözü meşhurdur.

 

***

 

Oldukça cüsseli olan İzzet Molla, bir defasında Fatih Camii’ne terâvih namazına gitti. İmamın namazı hızlı kıldırması üzerine ziyadesiyle yoruldu. İmama yetişmekte de oldukça zorlandı. Namazın sonuna doğru camiye giren bir adam;

 

“–Eyvah! Yetişemedik!” diye hayıflanınca İzzet Molla adamı şöyle tesellî etti:

 

“–Birâder, biz namazdayken yetişemiyoruz. Sen dışarıdayken nasıl yetişeceksin?”

 

İNGİLİZ GENERALE TOKAT

Aslen Sudanlı olan Zenci Musa, Girit’te dünyaya geldi. Üç yaşındayken Kahire’de yaşayan ve tam bir Osmanlı hayranı olan dedesinin yanına geldi ve orada büyüdü. Yaşadığı mahalle Türk mahallesi olduğundan Türkçeyi kolayca öğrendi. Trablusgarp’ta Türklerin İtalyanlara karşı savaştığını duyunca bu savaşa katılmak için Libya’ya gitti. Daha sonra Balkan Savaşı patlak verdi. Zenci Musa Balkan Cephesi’ne giderek orada da savaştı. Çanakkale Savaşı’nda da düşmanla çarpışan Zenci Musa, aynı zamanda Teşkilât-ı Mahsûsa denilen istihbarat teşkilâtında Kuşçubaşı Eşref Bey’in emir eri olarak çalıştı.

 

Mehmed Âkif, Zenci Musa’nın iri cüssesine ithâfen;

 

Eşref Bey’in emir eri Zenci Musa,

Omzundan Arş’a yükseldi Nebî İsa.

 

demiştir.

 

Zenci Musa daha sonra, Anadolu’daki Millî Mücadele’ye destek için İstanbul’a geldi. Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’ne yerleşti. Gündüzleri Galata gümrüğünde hamallık yapıp, gece Anadolu’ya silâh kaçırdı. Zenci Musa bir müddet sonra vereme yakalanarak vefat etti. Kabri, Özbekler Tekkesi Mezarlığı’ndadır.

 

***

 

1919’da, İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda, İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Harrington bir gün Karaköy gümrüğü önünden geçerken koca çuvalı tek koluyla kaldıran iri cüsseli görkemli bir hamal gördü. Yanındakilere bu zâtın kim olduğunu sordu. Onun Arabistan’da İngilizleri atlatarak Yemen’e 300 bin Osmanlı altını kaçıran Zenci Musa olduğunu söylediler.

 

Komutan Zenci Musa’nın yanına gitti ve ona;

 

“–Türklere değil de bize çalışırsan seni altına boğarım.” dedi. Zenci Musa İngiliz komutana şöyle cevap verdi:

 

“–Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devlet-i Osmânî. Bir de bayrağım var: Ay yıldızlı bayrak. Ve bir de kumandanım var: Eşref Bey. Bu iş daha bitmedi, sizinle mücadelemiz devam edecek…”