HÜRMETLE, KUR’ÂN’I YAŞAMAK!

ŞAİR : SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

-Allah kelâmına hürmeten, ebced değeri
Allah lâfzına tekabül eden 66 beyit-

Hem nefes hem de sudur bizlere Kur’ân-ı Kerîm,
Merhamet eyleyip insanlara Rahman Rabbim,
Onu gönderdi semâdan, dedi: Rahmet size bu!
Ey gönül, çöldeki zemzem gibi, kevser bize bu!
Dinlemek hoş, okumak tatlı, fakat düşme boşa,
Emr-i Kur’ân ne diyor: En yüce ahlâkı yaşa!

Yaşayan oldu Ebûbekr-i cihân, övdü Nebî,
Yaşayan oldu Ömer, işte Rasûl’ün talebi!
Yaşayan oldu bir Osman, iki nur mazharı o,
Yaşayan oldu Alî, yeryüzünün Haydar’ı o!
Yaşayan anne Hatîce’ydi, asil bir sâde,
Ehl-i Kur’ân’dı açan bahçe-i Peygamber’de.
Hafsalar, Âişeler, Fâtımalar, Zeynebler,
Yaşamaktan yana Kur’ân ile her anne hüner.
Hepsinin hürmeti bambaşka, o gözler seldi,
Arş-ı Kur’ân’a müeddep kişiler yükseldi.
Kuldu onlar, edep ufkunda birer sultandı,
O ufuktan, ne yiğitler doğarak şahlandı!
Kıt’alar peş peşe İslâm’la müşerref oldu,
Endülüs, Afrika, Avrasya hidâyet doldu.

O şeref, her yeri fethettiğimiz bir mâzî,
Ulu dergâhta misâfir idi Osman Gāzî,
Ona, yatsın diye ikrâm edilen hoş odada,
Baktı Kur’ân-ı Kerim var, dedi hürmettir edâ,
Edebinden uzanıp yatmadı bir ân o gece,
Fecre dek hâl-i ibâdet ve tilâvet, ne yüce!
Gāzi Osmân’ı bu can hürmeti, serdâr etti,
Allah Osmanlı’yı dünyâya hükümdâr etti.
Dedemin Hazret-i Kur’ân’dı bu bayrakta ünü,
Yaşadık âyet-i fethin o yenilmez gücünü!
Elde ay, haçlı karanlıklara bastık nûru,
Bizler; «Allah!» diyerek Varna’da yendik gâvuru!
Yaşanan besmelemiz oldu zafer Niğbolu’da
Açtı Peygamber’imin müjdesi, İstanbul’u da.
Kul olup yeryüzünün hâkimi olduk kaç asır,
Yazdı târih, yüce Kur’ân, bizi gālip yaşatır!
Hak, onun hâfızı bir milleti mağlûb etmez,
Yedi kat gökte bu Kur’ân bizi mahcûb etmez!
Ey nesil, biz, bu hidâyet ile yendik küfrü,
Bu adâletle bütün çağlara vurduk mührü!
Ey nesil, hürmet-i Kur’ân’la gelen izzete bak,
Gāye ancak, yaşamaktır, yaşamaktır, yaşamak!

Bunun âdâbı, dokundurmamak ey dil, abesi,
Çünkü her türlü yasak, kirlilerin ellemesi.
Ona abdesti olan, tertemiz eller dokunur,
Lâf değil, lafz ile mânâ ile Kur’ân okunur.
Âşığın hürmeti, koymaz onu belden aşağı,
Hak huzûrunda edep sâhibi, toplar başağı.
Gör büyük milleti, Kur’ân’ı düşürmez yere hiç,
Sen de sertâc ediver, rahmeti, ceddin gibi iç!

Bak mukaddestir emânetleri Peygamber’imin,
Oldu, can hürmetinin kısmeti, Sultan Selim’in!
Sarayın kalbine koydurdu Yavuz, Topkapı’da,
Orda gündüz-gece Kur’ân okutup oldu fedâ!
Kırk imiş hâfız-ı Hak, kendi de kırkıncı kişi,
Tâ asırlar boyu sürdürdü gönüller bu işi!

Ehl-i diller dedi: Osmanlı, bu can hürmetten,
Oldu dev imparatorluk, küçücük beylikken!
Yirmi dört milyonu hem geçti bizim topraklar,
Altı yüz yıldan uzun sürdü bu haşmetli çınar!
Sen de Hak emrini îmân ile nakşeyle başa,
Sen de onlar gibi Kur’ân’ını hürmetle yaşa!
Sen de mazlûma kucak ol, yaşa ey nesl-i ezan,
Yaşayan çünkü bu Kur’ân’ı azîz oldu, uyan!
Kuru bir nağme değil, en yüce ahlâk o bize,
Son nefes karnesi, Allâh ile mîsâk o bize.

Mutlu ol tâcına yerden göğe elbet hâfız,
Bu büyük mûcizenin hakkını tam ver yalınız!
Çıksa bülbülde nefes, pul para, alkış hevesi,
Denilir gökte: Bu ancak kötü bir karga sesi!
Sen öz ahlâkını saptırma solistin rolüne,
Satma som tâcı sakın bir-iki şeytan golüne!
Kaynıyor yeryüzü ibret, şunu fark eyle yeter:
Saygısız kimselerin hepsi helâk oldu beter!

Bil ki, üç liste çıkar karşına; yazdır der adı,
Biri Hakk’ın, biri nefsin, biri şeytan kâğıdı!
İmdi hâfız, seçiyorsun iyi bak hangisini,
Şeytanın listesi, mahşerde azâbın çetini.
Süslü nefsin kabarık listesi, zanneyleme ün,
Bir felâket, iki kor listeye hiç girme bugün!
Giriver sâdece Hak listeye, müjdeyle dolu,
Ona kaydolmaya bak, kurtuluşun işte yolu!

Dinliyorsan, okuyorsan, yaşıyorsan, haydi,
Şunu ömrünce düşün; insana Kur’ân ne dedi?
Onda meknûz, iki dünyâda hayât, öz olarak,
Ne gerekliyse açıklar, yüce bir söz olarak;
Der ki Kur’ân: «–Şu kesindir; nice hüsranda beşer,
Kim fakat tam inanıp sâlih ameller işler;
Hakkı hem telkin eder, sabrı öğütler ancak,
Asra olsun ki yemîn, onlar olur kurtulacak!» 1
Çâre, Kur’ân’a sarılmak, beşerin can simidi,
Gel, ey insan, seni sen, bir daha fikret şimdi;
Hâl-i Peygamber’e benzer mi inancın, test et,
Öyle düzgün yaşa, sonsuzluğu hattâ mest et!
Ehl-i Kur’ân’dır adın, olma günah yüklü kese,
Müstakîm ol yüce Mevlâ nasıl emrettiyse!
Kaymasın nâra ayak, cennete koşmakta hüner,
Boş ver iblîsi, melekler seni dost eyleyeler!
Rabbimin göklere methettiği bir insân ol,
Hiç yalan söyleme, en doğru hakîkat ile dol!
Çatlasan, öfkeni yen, af ile doldur yüreği,
Verme dâvâya zarar, yıkma mübârek direği!
Yere düştün, göğü kandırmaya kalkışma yine,
Seni birden savurur yoksa cehennem içine!
Ağla çok, az gülüver, nefsine hiç göz yumma,
Tevbe et, Hakk’a güven, şerden inâyet umma!
Tam namaz kıl, tam oruç tut, özü tam eyle cömert,
Sen şükür mâdeni ol, altın eder bin bir dert!
Hiç böbürlenme, kibirlenme, gururlanma sakın,
Tüm haramlardan uzaklaş, yaşa Allâh’a yakın!
Tertemiz ol, güzel ol, sâde helâlinden ye,
Râzı etmek yüce Allâh’ı, en üstün pâye!
Der ki Allah: «–Size inmiş ne güzel söz, uyunuz!»2
«–İndiren çünkü bu Kur’ân’ı Biz’iz, Biz koruruz!»3
«–Biz bu Kur’ân’ı eğer bir dağa indirse idik,
Haşyetullâh ile çatlardı görürdün baş eğik!»4
Titre ey kul, ona hürmetle itâat, bize şart,
Koruyan kimseyi Allah da korur; kendini tart!
Der ki Kur’ân: Mütevâzī yaşa, kâfî bu vakar,
Ebedî rahmet-i Rahman, kul olan gönle akar!
Hem tevekkül ve duâ, kalbine takvâ aşıla,
Tâ ki son vuslata engel dolu yollar aşıla!
Pür diken olsa da âlem yine cân ol, ey gül,
Yine candan şakı; «Allah!» diyerek ey bülbül!
Tâ ki, can göçtüğü gün; «Gel!» diyerek Serverimiz,
Öpsün alnından o an Hazret-i Peygamberimiz!
Der ki Kur’ân: Bunu sen Hazret-i Osman gibi sez,
Ömrü, Kur’ân’a gönülden adayanlar ölmez!
Bu büyük müjde için herkese fırsat burada,
Der ki Kur’ân: Çok özel, af ve şefâat orada!

Misli yoktur bu kitâbın, koşalım rahmetine,
Hep berâber yine Seyrî, girelim cennetine!

Akmescid / SANCAKTEPE / İSTANBUL

1 (el-Asr, 1-3) 2 (ez-Zümer, 55) 3 (el-Hicr, 9) 4 (el-Haşr, 21)