Mü’min Kardeşimizin Derdiyle Dertlenmek

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَش۪يرٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا ،
قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ – صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ – :

«مَثَلُ المُؤْمِن۪ينَ ف۪ي تَوَادِّهِمْ وتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ ،
مَثَلُ الجَسَدِ إِذَا اشْتَكٰى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعٰى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ والحُمّٰى.»

Nûmân bin Beşîr -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Mü’minler; birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66)

BİR MESAJ: Müslüman kardeşinin derdiyle dertlen!

“Ben o günün tevbesi içindeyim. O gün kendi evimin yanmadığına sevindim, evi yananları düşünemedim.” (Seriyy-i Sakatî)
Bugün müslümanların yaşadığı coğrafyaya ibret nazarlarıyla şöyle bir bakalım:

Zulüm altında inleyen kardeşlerimiz…

Yetim kalan yavrularımız…

Kucağında biricik yavrusunun cansız bedenini taşıyan anne ve babalarımız…

Her gün kulaklarda patlayan bomba ve silâh sesleri…

Neredeyse müslüman kardeşlerimizin yaşadığı her yerde ölüm, her yerde işkence, her yerde zulüm, her yerde açlık ve sefâlet kol geziyor…

Eşini, çocuklarını, evini barkını, kısacası her şeyini savaşta kaybetmiş Halepli bir müslüman kardeşimizin feryâdı hâlâ kulaklarımda…

O, dünya müslümanlarına şöyle sesleniyordu:

“Ey müslümanlar neredesiniz?!. Beni duyun, bize sahip çıkın! Çünkü Allâh’ın huzûrunda görüşeceğiz.”

Aman yâ Rabbî! Af yâ Rabbî! Ne ağır bir cümle, ne ağır bir soru bu! Bu sorunun, bu sorumluluğun altından nasıl kalkacağız yâ Rabbî!

Onun için ey müslüman kardeşim! Dünyanın neresinde olursa olsun müslüman kardeşlerimiz bu hâllerde iken, nasıl iştahla çeşit çeşit yemekleri yiyebileceğiz? Nasıl yumuşacık yataklarımızda rahatça yatabileceğiz? Nasıl; «Bugün hangi renk elbisemi giysem?» diye dolabımızdaki onlarca giysiden hangisini giyeceğimizi düşünebileceğiz?

Unutmayalım ki biz müslümanız, Allâh’a ve âhiret gününe îmân ettiğimizi iddia ediyoruz. Unutmayalım ki bir söz verdik Rabbimiz’e; «Bütün mü’minler kardeştir.» diye.

Bu bakımdan mü’minler olarak, kardeşlerimizin bu hâlleri karşısında hissiz kalamayız. Uykularımız kaçmalı, iştahımız kesilmeli, boğazımız düğümlenmeli… Kısacası dert sahibi olmalıyız. Müslüman kardeşlerimizin derdiyle dertlenmeliyiz.

Çünkü müslüman dertlidir, dert sahibidir. Müslüman, müslüman kardeşinin derdiyle dertlenendir.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, serlevha hadisimizde; müslümanları bir bedene benzetmekte. Nasıl ki bedenin bir yerinde ufacık da olsa bir ağrı belirse, bütün bir beden bu ağrıyı hissederse, onun gibi Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden bir mü’min de isterse dünyanın öbür ucunda olsun, bir mü’min kardeşi eğer bir acı çekiyorsa, o acıyı yüreğinde hisseder, uykusuz kalır ve onun derdiyle dertlenir.

Aslında bu hâl, îmânın kemâlinin de bir gereğidir. Zira bir hadîs-i şerifte;

“Sizden biri, kendisi için istediğini (müslüman) kardeşi için de istemedikçe (gerçek anlamda) îmân etmiş olamaz.” buyurulmaktadır. (Buhârî, Îmân, 7)

Yine bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulur:

“Îmân etmedikçe cennete giremezsiniz, aranızda sevgi ve muhabbeti ikāme etmedikçe de îmân etmiş olmazsınız.” (Müslim, Îmân, 93)

Çünkü îman bir ahittir aynı zamanda. Sadece kendisine kulluk edeceğimize dair söz veriyoruz Rabbimiz’e. Bunun yanında îman dairesi/ailesi içerisindeki her bir ferdi, kardeş olarak göreceğimizi, her ne hâlde olursa olsun ona sahip çıkacağımızı, onun yanında olacağımızı, onun derdine ortak olacağımızı da taahhüt etmiş oluyoruz.

Bu mânâda mü’min, mü’mine zimmetlidir. Cenâb-ı Hakk’ın ilân ettiği gibi; mü’min, mü’minin kardeşidir. Mü’min, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in biz ümmetine yaptığı;

“Kardeş olun!” (Müslim, Selâm, 5) çağrısına kulak verir. Yine bir âyet-i kerîmede belirtildiği üzere mü’minler, birbirlerine dosttur. (et-Tevbe, 9/71)

O yüzden mü’min, mü’min kardeşini Allah için sever. Mü’min, mü’min kardeşine asla zulmetmez, asla ona buğzetmez.

Aksine mü’min, mü’min kardeşinin derdine ortak olur, onun yükünü hafifletir.

Mü’min, mü’min kardeşinin derdine ortak olduğu gibi, elindeki nimetleri de paylaşır. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yoksul olan Suffe ehli için;

“Evinde iki kişilik yemeği olan, üçüncü kişiyi; dört kişilik yemeği olan ise beşinci veya altıncıyı alıp yemeğe götürsün.” tâlimâtını vermiştir. (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 41)

Hâl böyle iken etraftaki mü’min kardeşlerinden bîhaber olan, onların çektiği sıkıntılara karşı hissiz davranan bir mü’min; bir başka deyişle sadece kendini düşünen, ama uzak ama yakında bulunan müslüman kardeşlerinin derdiyle dertlenmeyen bir mü’min; isterse gece kāim gündüz sâim olsun, yine de îmânının gereğini hakkıyla yerine getirebilmiş midir acaba?

Zira müslüman kardeşlerinin derdiyle dertlenen, dert sahibi, dertli Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bir nebevî fermanında şöyle buyurmuşlardır:

“Müslümanların işleriyle ilgilenmeyen kimse, onlardan değildir.” (Taberânî, el-Mûcemü’s-sağîr, II, 131)

Buna mukabil Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; müslüman kardeşlerine karşı hassas olan, onların dertlerine ortak olan mü’minlere şu sözleriyle müjde vermektedir:

“Kim bir müslümanın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyâmet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve âhirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun ayıplarını örter. Kul; kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 60)

Öyle ya hem; «Müslümanım.» diyeceğiz hem de müslüman kardeşimiz; ölmüş mü, kalmış mı, hasta mı, bir sıkıntısı mı var, bütün bunları hiç sormayacağız, hiç dert edinmeyeceğiz, bu mümkün müdür? Böyle bir îman, kemâle ermiş bir îman mıdır?

Öyleyse mü’minler olarak bunları sorgulayıp ona göre tedbirler almalıyız, müslüman kardeşlerimizin dertleriyle dertlenmeliyiz. Kimin neye gücü yetiyorsa o nisbette mü’min kardeşlerinin yardımına koşmalı. Parası olan parasıyla, beden gücü olan bedeniyle, hiç değilse duâsıyla kardeşlerinin derdine ortak olmalı.

Çünkü unutmayalım ki Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı, O’na îmân edenleri kardeş bilip sahip çıkmaktadır.

Ne mutlu müslüman kardeşinin derdiyle dertlenebilene…

Rabbimiz, bizleri müslüman kardeşlerimizin derdiyle dertlenenlerden eylesin!..

Rabbimiz, müslümanlara karşı gönüllerimizde kardeşlik duygusunu halk eylesin!..

Rabbimiz, dünya müslümanlarının birlik ve beraberliğini bozmasın!..

Âmîn…