SAVAŞTA ÇOCUK OLMAK

ŞAİR : Ali AĞIR aliagir70@gmail.com

Henüz altı yaşında, kimsesiz bir çocuğum,
Acıyla sürüp gider şu hayat yolculuğum.
Kederim; o heybetli dağlardan daha büyük,
Küçücük omuzumda taşınır mı bunca yük?
Nârin bir çiçek gibi yetişmem gerekirken,
Yaşadıklarım beni, kocaman etti birden.
Savaşın koynundayım, aklım erdi ereli,
Acaba verilen tüm canlar neyin bedeli?
Öde öde bitmiyor, bitmeyecek anladım,
Âhirete kalacak hayallerim, murâdım.
Her sabah, nice derde gebedir doğan güneş,
Her gün kaç yüreğe, kaç eve düşer ateş.
Bu memlekette yağmur değildir gökten yağan,
Kar, dolu hiç değildir… Yağan ancak kandır, kan…
Buralarda kadınlar, çocuklar hep yalnızdır,
Kuşlar bırakıp gitmiş, gökyüzü hep ıssızdır.
Yeşili moru bilmem, gül bahçesine girmedim,
Griden, kırmızıdan başka renk hiç görmedim.
Yıllardır çektiğimi yazamaz hiçbir kalem,
Ölüm vadisinden kaç kez geçtim söyleyemem…

Bu nasıl bir imtihan? Yüküm ne kadar ağır,
İstersen hep sükût et, istersen bağır çağır.
Üç ay önce kaybettim babamı ve annemi,
Zaten hiç görmemiştim dedemi ve ninemi.
Kimsem kalmadı benim… Tek dostum kara toprak,
Bana hem anne, baba; hem yastıktır, hem yatak.
Yıllar önce kurumuş, yaşlı sürur ağacı,
Şimdi yerde biten de gökten gelen de acı.
Her saat, her dakika sanki hüzün denizi,
Her sokak ve her köşe başı ecel dehlizi.
Yaşananları görse merhamet çıldırırdı,
Şefkat, kendinden geçer durmadan haykırırdı.
Kaf Dağı’nın ardında, kâbustan uzak uyku,
Yüreğime kök saldı; kaygı, endişe, korku…
Çaresizlik çareyi, bir tek yudumda içer,
Yaşananlar umudu, bir ekin gibi biçer.
Ölüm bir tebessümden yakın… Çok daha yakın.
Bir gün gelir ve devran döner, söner mi yangın?
Sabır bir taş misali parça parça dağılır,
Geriye yığın yığın bitmez ıstırap kalır.
Yapılan zulme isyan eder, kahrolur dağlar,
Hava, ağaç, taş, toprak… Hepsi benimle ağlar.

Karanlık gecelerde kimsesizlik daha zor,
Yalnızlık yakar beni, sanki ateşten bir kor.
Yalnızlık uçsuz bir çöl… Derin, dipsiz bir kuyu…
Yatıp uyumak için ararken bir kuytuyu,
Ayağıma takılır parçalanmış cesetler,
Karşımda dans ederler, canavar hayaletler.
Bakmaya cesaretim yok, gözümü açamam.
Yalnızlık peşimdedir, istesem de kaçamam,
Korkarım pek çok defa, kendi gölgemden bile,
Uyusam uyansam da asla bitmez bu çile.
Yanan bir mum misali eridikçe eririm,
Âdeta her saniye, her an bir can veririm…

Ne kadar zormuş meğer, savaşta çocuk olmak,
Çok daha zormuş, insan doğup da insan kalmak…
Bu zulmü, bu acıyı bize revâ görenler,
Bir dere gibi akan kandan sefâ sürenler,
Dilerim, bu gafletten ölünce uyansınlar,
Ebediyen çıkmasın, cehennemde yansınlar.
Nice masum insanı hayattan kopardılar,
Tuttukları dalları teker teker kırdılar.
Savaşın ateşinde karardı gelecekler,
Toprağın sînesinde o minicik bebekler.
Ölenlerden de vahim, yaşayanların hâli,
Güneşten, sudan mahrum kalmış çiçek misali…
Her biri acıların pençesinde kıvranır,
Böyle büyük vahşete insan nasıl dayanır?

Sen ki kabul edersin, mazlumum duâsını,
Kabul et yâ Rabbi! Bu masumun duâsını…
Öyle kimseler gönder ki kuvvetli olsunlar,
Korkusuz, yiğit, mert ve adâletli olsunlar,
O alçak zalimlerin kollarını kırsınlar,
Her bir masumum gönül yarasını sarsınlar.
Düşenin, kimsesizin ellerinden tutsunlar,
Hüzün bitsin, insanlar kederi unutsunlar.
Hiç kimse kalmasın şu yeryüzünde bîçâre,
Umut, her gün yeşersin… Gelecek nesillere,
Mutluluk, neşe, huzur dolu bir dünya kalsın,
Ben gülemedim, hiç olmazsa onlar gülsün…

27 Eylül 2016