Şânlı Mazimizden Seçme Nükteler -AHMED YESEVÎ-Kuddise Sirruh

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR

m_hidir_1-SAYI-141-A

Mutasavvıf, şair Ahmed Yesevî -kuddise sirruhû-, 11. asırda Türkistan’ın Sayram kasabasında doğdu. Tahsiline Yesi’de başlayan Ahmed Yesevî, ilk tahsilini Arslan Bâb’dan aldı. Daha sonra Buhara’ya giderek devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yûsuf el-Hemedânî’ye intisâb etti. Ahmed Yesevî, Yesi’ye döndüğünde bir dergâh kurdu ve insanları irşâda başladı.

“Âhirzamanda bizden sonra öyle sahte şeyhler zuhûr edecek ki, şeytan onlardan ders alacak ve onlar şeytanın işini yapacaklar…” sözü özellikle günümüzde hakikati ne güzel yansıtır.

«Dîvân-ı Hikmet» adlı eserde şiirlerini topladı. Hazret-i Peygamber -sâllallâhu aleyhi ve sellem-’in vefat yaşı olan altmış üç yaşına geldiğinde, tekkesinin avlusunda bir çilehane hazırlatan Hoca Ahmed Yesevî; vefatına kadar burada ibâdet ve riyâzatla meşgul oldu. Bir rivâyete göre 125, bir rivâyete göre ise 133 yaşında vefat etti. Kabri, Yesi’dedir.

***

Rivâyete göre onun hâlden anlar bir öküzü vardı. Bu öküzün sırtına bir heybe asar, içine de yaptığı kaşık ve kepçeleri koyup, Yesi çarşısına salıverirdi. Kim kaşık ve kepçeden alırsa ücretini heybenin gözüne bırakırdı. Mal alıp da, ücretini vermeyen olursa; öküz o kimsenin peşini bırakmaz, nereye gitse peşinden o da giderdi. Alıcı, ücreti heybeye koymadıkça; o kimsenin yanından ayrılıp başka yere gitmezdi. Akşam olunca da Hâce Ahmed’in evine gelirdi. Hattâ heybenin gözüne fazla para bırakanlar da olurdu. Hâce hazretleri bunları ve kendisine gelen sayısız hediyeleri, muhtaçlara ve bilhassa talebelerine sarf ederdi.

m_hidir_2-SAYI-141

SULTAN II. OSMAN

Sultan II. Osman nâm-ı diğer Genç Osman, 3 Kasım 1604’te İstanbul’da doğdu. Enderun’da iyi bir tahsil alan Sultan; Arapça, Farsça, Lâtince, Yunanca ve İtalyanca gibi dilleri tercüme yapabilecek seviyede öğrendi. Kuvvetli bir edebiyat, tarih, coğrafya ve matematik tahsili gördü. Amcası Sultan I. Mustafa’nın rahatsızlığından dolayı tahttan indirilmesi üzerine, 14 yaşında tahta çıktı. Genç Osman; faal ve çalışkan olmasına rağmen yaşı îcâbı tecrübesiz olup, kendisine rehber olabilecek devlet adamlarını da seçmesine fırsat verilmedi.

Sultan II. Osman, 1622’de hacca gitmeye niyetlendi. Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri; İstanbul’dan ayrılmasının uygun olmayacağını söyleyerek, Padişah’ı hac fikrinden caydırmak istedi. Fakat Padişah hacca gitmekten vazgeçmedi. Bu yolculuk fikri, yeniçeriler arasında rahatsızlığa yol açtı. Fitne fitilinin de ateşlenmesiyle isyancı yeniçeriler harekete geçtiler ve tarihe «hâile», yani dram olarak geçen Genç Osman’ın katlini 20 Mayıs 1622 tarihinde gerçekleştirdiler. Padişahın naaşı Sultanahmet’e getirilerek oraya defnedildi.

***

Genç yaşta şehid olmasına rağmen dîvan sahibi padişahlardan olan Genç Osman’ın «Fâris» ve «Fârisî» mahlâsıyla yazdığı şiirlerde dünyanın fânîliğini şöyle dile getirmiştir:

İstemem dünyâda Hind u Rûm u Mısrun tahtını
Geceler tâ subha dek Hakk’a niyâzum var benüm.

Şâh oldun ise bir kuru toprak değil misin?
Bây oldun ise katre-i nâ-pak değil misin?
Dünyâ evinde zevk u sefâ hoştur amma velî,
Rûz-ı cezâda Fârisî mes’ul değil misin?

Şeh-i âlemliğe sanman ki Fârisî ola mağrur,
Cefâ-yı rûzgârı çekmeden çeksek şu dâmânı!

m_hidir_3-SAYI-141

İSMAİL DEDE EFENDİ

Türk mûsıkîsi bestekârı ve hânende İsmail Dede Efendi, 9 Ocak 1778’de İstanbul’da doğdu. Öğrenciliği sırasında sesinin güzelliğinden dolayı ilâhicibaşı olan İsmail Efendi, ilk mûsıkî derslerini sesini bir merasimde dinleyip beğenen Anadolu Kesedârı Uncuzâde Mehmed Emin Efendi’den aldı. Devrin ileri gelen diğer mûsıkîşinaslarından faydalanarak kendini yetiştirdi. Mevlevî şeyhi Ali Nutkî Dede’ye intisâb etti. Yenikapı Mevlevîhânesinde yetişti.

İsmail Dede, bazılarının güfteleri de kendisine ait olan 500’ün üzerinde eser besteledi.

Bir ismi Mustafa bir ismi Ahmed

mısraıyla başlayan uşşak;

Gelin gidelim Allah yoluna

mısraıyla başlayan hicaz ilâhîleri zamanımıza ulaşan dînî eserlerindendir.

Bir kurban bayramında doğduğu için İsmail adı verilen Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi 29 Kasım 1846 tarihinde yine kurban bayramında hac için bulunduğu Mekke’de kolera hastalığından vefat etti. Kabri Cennetü’l-Muallâ’dadır.

***

Dede Efendi; Osmanlı’da batılılaşmanın başladığı, Islahatçı padişahlar devrinde mûsıkî geleneğini muhafazaya gayret etti. Meselâ onun Gülhihal eseri Fransız müziğine bir cevabı idi. Mücadele ettiği bir saha da hasetçilerin hasedi idi:

Dede Efendi; Sultan Mahmud’un müezzinbaşılığında iken rakiplerinden biri, Padişah’a Dede’nin şevkefzâ makamını bilmediğini, bunun için edepsizlik ederek acem makamından ilâhîler söylediğini söyler.

Padişah imtihana karar verir. Gece teravih namazı kılınırken, dördüncü dört rekattan sonra evc makamından ilâhî okunduğu sırada karar gereğince, müezzinlere şevkefzâ makamının kullanılması emri ulaşır. Fakat o zamana kadar şevkefzâ makamından hiçbir ilâhî yapılmamıştır. Bu makamdan tekbir getirilir. İmam da Fâtiha-i şerîfi bu makamda okur. Selâm verildiğinde, Dede Efendi; bu makamda hemen hemen irticâlen bestelediği ilâhîye başlar. Arkadaşları da mûsıkî ilminde birer üstad olduklarından, Dede Efendi’ye kulak verip ilâhîyi güzelce okuyup bitirirler ve Padişah’ın takdirlerini kazanırlar.

m_hidir_4-SAYI-141

SÜTÇÜ İMAM

Sütçü İmam, 1878 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. Uzunoluk Camii’nin imamlığını yapan Sütçü İmam, geçimini de caminin biraz altındaki küçük dükkânında süt satarak temin ederdi. 31 Ekim 1919 tarihinde düşmana ilk kurşunu sıkan Sütçü İmam; düşmanın Maraş’tan kovulmasından sonra, harpteki fedâkârlıklarına mükâfat olarak belediyeye odacı alınmış, bu vazifesi yanında kaledeki topun idaresi kendisine verilmişti.

Abdülmecid halîfe olunca 101 pâre top atmak için kaleye çıkan Sütçü İmam, daha yarısını atamadan iyice ısınan barutun ateş alması neticesi yaralandı. Derhâl tedavi altına alındıysa da iki gün sonra 25 Kasım 1922 tarihinde vefat etti. Kabri, Çınarlı Cami mezarlığındadır.

***

31 Ekim 1919 Cuma günü Uzunoluk hamamından çıkan 3 kadın ve bohçalarını taşıyan bir erkek çocuk, sokakta ilerlemeye başladı. Bu sırada sarhoş vaziyetteki üç Fransız-Ermeni askeri de sokağın başından geliyorlardı. Askerler; kadınları peçeyle, çarşafla görünce deliye döndü ve saldırdı. Peçesi yırtılan kadın yere düşerken, bir diğer asker;

“–Burası artık Türk memleketi değildir. Fransız müstemlekesinde peçe ile gezilmez!” diye bağırdı. Kadınlar feryat figan yardım istediler. O sırada orada bulunan Çakmakçı Said imdâda koştu;

“–Gâvur oğulları! Dokunmayın bacılarıma!” diyerek askerlerin üzerine yürüdü. Askerler onu vurarak ağır yaraladılar. Bu sırada Sütçü İmam da hâdiseye dâhil oldu ve ateşlediği silâhıyla bir askeri öldürdü diğerini de yaraladı. Maraş’ı Kahraman yapacak mücadele bu hâdiseyle başladı.