ÖFKE KONTROLÜ

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

m_canli-SAYI-141

BİR HADİS:
عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ:
أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
«لَيْسَ الشَّد۪يدُ بِالصُّرْعَةِ إِنَّمَا الشَّد۪يدُ الَّذ۪ى يَمْلِكُ نَفْسَهُ عِنْدَ الْغَضَبِ»

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Gerçek babayiğit; güreşi kazanan değil, öfkelendiği zaman öfkesini yenen kimsedir.” (Buhârî, Edeb, 76)

BİR MESAJ: Öfkeni kontrol et!

Kaynaştırma öfke ile nefsini,
Aklını yenmesin şeytanın kini.
Her dem irâdeli, sebatkâr yaşa,
Yumuşak ol, fakat söz geçir taşa!
(Şeyh Edebâlî’den Seyrî)

İnsanoğlunda potansiyel olarak; kin, hırs, şehvet gibi birtakım kötü duygular vardır ki bunların nefis tezkiyesi yapılarak kontrol altında tutulması gerekir. Aksi takdirde bir anlık gaflet neticesinde içine düşülen bu kötü hasletler, Allah korusun kişiyi hem bu dünyada hem de âhirette karanlıklar içerisinde bırakabilir. Bunlar aynı zamanda insanı için için eriten mânevî hastalıklardır.

İşte kontrol altında tutmamız gereken bu mânevî hastalıklardan biri de öfkedir. Öfke öyle tahrip edici bir hastalıktır ki; insanın gönlünü karartır, bir ateş gibi içini yakar. Bu noktada; “Keskin sirke küpüne zarar verir.” atasözümüzü unutmamak gerekir.

Onun için öfkelenen kişi en başta kendine zarar verir. Bu sebeple; “Öfkeyle kalkan, zararla oturur.” demişler. Çoğu zaman öfkelendiği kişinin haberi bile yoktur, hattâ onun umurunda bile değildir. Nitekim Sâdî Şîrâzî şöyle der:

“Öfke ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz.”

Bu bakımdan öfke, gittikçe büyüyen içimizdeki bir düşmandır.

Öfkelenen kişi kendine zarar verdiği gibi, karşısındakilere yani öfkelendiği kişilere de zarar verir. Öfkeli insan; ana-babasına, eşine, çocuklarına, akraba ve arkadaşlarına her an zarar verebilir.

Bu bakımdan öfkeli insanla beraber olmak, arkadaş olmak zordur. Çünkü öfke; insanı ürkütür, öfkeli insanın ne yapacağı belli olmaz. Onun için insanlar, öfkeli insanlardan uzak durmaya çalışır.

Öfke, nefsimizin emrettiği bir husustur. Öfke, şeytandandır.

Öfke, insanın dengesini bozar, duygularını altüst eder ve insanı kontrolsüz davranışlara sevk eder. Dolayısıyla öfke, vicdanı ve aklı devre dışı bırakır, insan ne yaptığını bilemez hâle gelir.

Onun için öfke, bir acziyettir. Öfkelenen kişi, âcizlik ve çaresizlik içerisindedir.

Öfke; yaratılıştan Rabbimiz tarafından bize tevdî edilen, selîm fıtrata ters bir tutumdur. İnsanın fıtratına uygun olan, aynı zamanda yaratılmışların en şereflisi olan insana yakışan davranış; sabır, rıfk, hilm ve merhamettir. Dolayısıyla öfkelenen kişi, şeytanın öfke tuzağına düşen kişi; hem fıtratına hem de yaratılışına ters bir tutum içerisine girmiş demektir.

Öfke, kötülüklerin başıdır. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre;

Bir adam Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek;

“–Bana öğüt ver.” dedi.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ona;

“–Kızma!” buyurdu.

Adam aynı isteğini birkaç kez tekrar etti. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de her defasında ona;

“Kızma!” buyurdu. (Buhârî, Edeb, 76)

Görüldüğü gibi kızmamak, öfkeyi kontrol etmek; mü’min için önemli bir nasihattir. Diğer açıdan meseleye baktığımızda; öfkeli insan, öfkesine, dolayısıyla nefsine hâkim olamayan insan, nasihate muhtaç bir kişidir. Hadîsin bir başka rivâyetinde rivâyetin sonunda ismi belirtilmeyen bir kimseden şu açıklama gelmiştir:

“Rasûlullâh’ın söylediğini düşününce gördüm ki öfke, bütün kötülükleri kendinde toplayan kötü bir haslettir.”

İşte bütün bu olumsuz şeylere sebep olan öfkenin kontrol edilmesi gerekmektedir. Mademki öfke, mânevî bir hastalıktır; mü’min bu hastalığın tedavisi için gayret göstermelidir.

Ancak şu var ki; öfke kontrolü, önemli olduğu kadar aynı zamanda zor bir iştir. Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, serlevha hadîsimizde de belirtildiği gibi gerçek babayiğidin; öfkesini yenen, öfkesini kontrol eden kişi olduğunu beyan buyurmuştur.

Şüphesiz mü’minin en önemli güzel hasletlerinden biri de öfkesini kontrol etmesidir. Öfke kontrolü, aynı zamanda takvâ ehlinin en önemli hasletlerinden biridir. Zira takvâ sahibi insanlar; öfkelenmezler, öfkelerini kontrol ederler. Nitekim Rabbimiz, takvâ sahibi insanların hasletlerinden bahsederken şöyle buyurmaktadır:

“O takvâ sahipleri ki; bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân, 3/134)

Bunun yanında öfkeyi kontrol etmek, irade eğitimiyle alâkalı bir husustur. Nefsi, öfkenin panzehri olacak şeylerle eğitmek gerekmektedir. Bir nevî; nefsi kontrol altında tutmak, mânevî hastalıkları tedavi etmek gerekmektedir.

Yüce dînimiz İslâm’da, öfkeyi kontrol etmek için tavsiye buyurulan iç kontrol mekanizmaları mevcuttur:

➢ Öfkenin en iyi ilâcı tevhiddir. Necmeddîn et-Tûfî der ki:

“Öfkeyi def etmenin en kuvvetli çaresi, hakikî tevhîdi hatıra getirmektedir. Bu; Allah’tan başka fâilin olmadığını, O’nun dışındaki her fâilin O’nun bir âleti olduğunu bilmektir. Kime bir başkasından hoşuna gitmeyen bir şey gelecek olursa, hemen hatırlasa ki, eğer Allah dileseydi bu olmazdı; öfkesi dağılır. Çünkü böyle düşündüğü hâlde öfkesinin devamı, onun Allâh’a öfkelendiğini ifade eder. Bu ise ubûdiyyete aykırıdır.”

➢ Nefis tezkiyesi: İçimizdeki öfke, kin, hırs, şehvet gibi bizi kötülüklere sevk eden ve karanlıklarda bırakan kötü duyguları kontrol altında tutmanın en iyi yolu, nefis tezkiyesidir. Bu konuda ihmalkârlık gösterilmemelidir.

Onun için öfkelenmemenin yollarından biri de gaflet etmemektir. Unutulmamalıdır ki; işlenen suçların çoğu, bir anlık öfkeyle işlenmiştir. Dolayısıyla bir anlık gaflet, insanın hayatını karartabilir. Onun için Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sık sık şöyle duâ ederdi:

“Allâh’ım! Göz açıp kapayıncaya kadar bile, beni nefsimle baş başa bırakma.” (Ahmed b. Hanbel, V, 42) Dolayısıyla öfkeyi kontrol etmek, nefis mücadelesinin bir parçasıdır.

➢ Ölümü düşünmek: Aslında ölüm yani bu dünyanın sonlu olduğunu düşünmek, şu yaşadığımız hayatta her şeyin ilâcıdır. Zira şu fânî dünya; insanı kırmaya, ona kızmaya, hiddetlenmeye değmeyecek kadar zelil bir dünyadır.

➢ Zikir, duâ ve tesbihat: Rûhumuzu zikir ve tesbihatla donatmalıyız, öyle ki; öfke, kin gibi duygular gönlümüzde barınamasın. Ayrıca bu kötü duygularla mücadele etme konusunda Rabbimiz’e niyâz etmeli, O’ndan yardım talep etmeliyiz. Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin.” (el-Bakara, 2/45)

➢ Namaz kılmak: Rabbimiz;

“Namazla yardım isteyin!” buyuruyor. Çünkü namaz; mü’mini huzura kavuşturan, teskin eden bir ibâdettir. Öyleyse öfkelenen mü’min; hemen namaza koşmalı, kendini teskin etmelidir.

➢ Eûzü Besmele çekmek: Eûzü Besmele, mü’min hayatının vazgeçilmez esaslarından biridir. Öfke, şeytandan olduğuna göre; şeytanı da def eden en etkili silâh, «Eûzü Besmele»dir, yani Allâh’ın adını anıp O’na sığınmaktır. Ayrıca besmeledeki Rahmân ve Rahîm ism-i şerifleri ile Rabbimiz’den merhamet ve bağışlanma talep ettiğimiz gibi, başta insan olmak üzere yaratılmışlara karşı merhamet ve bağışlama duygularını bize lutfetmesi için de niyazda bulunmuş oluruz. Bir gün Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in de bulunduğu bir ortamda, iki kişi birbirine sövüp duruyordu. Bunlardan birinin yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, boyun damarları şişmiş, sanki dışarı fırlamıştı. Bu durumu gören Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Ben bir söz biliyorum; eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık geçer. Eğer o; «Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm: İlâhî rahmetten kovulmuş şeytandan Allâh’a sığınırım.» derse, üzerindeki hâl kaybolur.” (Müslim, Birr, 109)

➢ Abdest almak: Suyun ateşi söndürdüğü gibi, abdest de öfke ateşini söndürür. Nitekim Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ise su ile söndürülmektedir. Öyleyse biriniz öfkelenince, hemen kalkıp abdest alsın.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 4)

➢ Pozisyon değiştirmek: Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:

“Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ, geçmezse yatsın.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 4)

Öfkelendiğimizde o hâlin üzerimizden kalkması için birkaç saniyeye ihtiyacımız vardır. Kızdığımızda, pozisyon değiştirerek o hâlin üzerimizden gitmesini sağlayabiliriz. Ayrıca; “Tebdîl-i mekânda ferahlık vardır.” demişlerdir.

➢ Susmak: Öfkelendiğimiz durumlarda susmak da öfke kontrolü mekanizmalarından biridir. Bu, bir nevî; «Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm!» demek veya Kur’ân ifadesiyle; «Selâm!» deyip geçmektir:

“Rahmân’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzû ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara lâf attığında (incitmeksizin); «Selâm!» derler (geçerler).” (el-Furkān, 25/63)

➢ Öfkenin en önemli ilâçlarından biri, sabırdır. Sabır aslında birçok hastalığın hattâ bütün hastalıkların baş ilâcıdır.

➢ Öfkenin bir ilâcı da hilmdir. Hilm, yumuşak huyluluk demek olup; Allah Teâlâ’nın mü’minde görmek istediği güzel bir haslettir. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Abdülkaysoğulları’ndan Eşecc’e şöyle seslenmiştir:

“Sende Allâh’ın sevdiği iki hususiyet vardır: Hilm ve teennî.” (Müslim, İmân, 25)

Yine Lokman Hakîm evlâdına şu nasihatte bulunur:

“Evlâdım! Üç şey, üç şeyle bilinir:

Hilm, gazap ânında;

Şecâat, harp meydanında;

Kardeşlik ise, ihtiyaç ânında.”

➢ Merhamet, affetmek ve bağışlamak da öfkenin tedavisinde kullanılan mânevî ilâçlardandır. Cenâb-ı Hak; özelde Peygamber’ine, genelde biz ümmetine şöyle ferman buyurmaktadır:

“(Rasûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahilleri cezalandırmaktan vazgeç!” (el-A‘râf, 7/199)

Yine Şûrâ Sûresi’nin 37. âyet-i kerîmesinde Rabbimiz; îmân edip tevekkül eden mü’minlerin güzel hasletlerini sıralarken, şöyle buyurmaktadır:

“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.”

İşte bu mekanizmaları devreye sokup, öfkesini kontrol eden mü’minin mükâfatının ne olacağı hususunda Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“İşte onların mükâfatı; Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!” (Âl-i İmrân, 3/136)

Yine öfkesine hâkim olan mü’min, Allah Teâlâ’nın sevgisine mazhar olur. Zira Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Hiddetlendirilip de kızmayan, yumuşaklık gösterip sabreden kimse; Allâh’ın sevgisine mazhar olur.” (Müsnedü’ş-Şihâb, I, 33)

Sonuç olarak; affetmek, bağışlamak mü’minlerin en baş özelliklerindendir. Onun için, mü’min olarak öfkemizi yenmek durumundayız. Öfke ile değil; sabır, tahammül, rıfk, yumuşak huyluluk ve teennî ile hareket etmeliyiz.

Unutmayalım ki bu da imtihanın bir parçasıdır ve öfke ile imtihan oluyoruz.

Ne mutlu öfke imtihanını kazananlara…

Ne mutlu sabredenlere…

Rabbimiz, bizleri öfkesini kontrol edenlerden eylesin!..

Rabbimiz; bizleri sabır, merhamet ve hilm sahibi kullarından eylesin!..

Allâh’ım! Göz açıp kapayıncaya kadar bile, bizi nefsimizle baş başa bırakma!..

Âmîn…