EN HAYIRLI İNSAN…

YAZAR : Sami GÖKSÜN

s_goksun-SAYI-141

Hayatımızda; «Allâh’ın emriyle, Peygamber’in kavliyle» ifadeleri kullanılarak, temeli atılan aile yuvasının sağlam temeller üzerinde, huzurlu bir şekilde devam edebilmesi; ancak Allah -celle celâlühû- ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu husustaki emir ve isteklerini yerine getirmekle mümkün olacaktır. Bu hususta yüce Rabbimiz’in ilâhî emirleri, Peygamber Efendimiz’in hayatında pratiğe dönüşmüş ve bizler için canlı modeller oluşturmuştur. Şimdi Efendimiz’in bu örnek hayatından, ailesi ile ilgili olan bölümünden sahneler ortaya koyalım.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; eşlerine, çocuklarına, torunlarına ve onların yakınlarına karşı sergilediği tavrıyla en güzel örnektir. O, bu husustaki sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmiş ve bizlere de bu noktada çok önemli tavsiyelerde bulunmuştur. O, aile fertlerine sorumluluklarını hatırlatırken şöyle buyuruyordu:

“Hepiniz çobansınız (idarecisiniz) ve hepiniz güttüklerinizden mes’ulsünüz.

Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.” (Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20)

Bu hikmetli sözleriyle Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; aile fertlerinin hepsine sorumluluklar yüklüyor, mutlu ve huzurlu bir aile yuvasının kurulmasında her ferdin rol ve sorumluluğuna dikkatimizi çekiyor. Bu cümleden olmak üzere;

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yakınlarına ve ailesine düşkündü. O’nun insanlık sevdalısı bir kişi olarak, öncelikle akrabalarını uyarmakla işe başlaması ve aile fertlerini asla ihmal etmemesi, bunun açık bir ispatıdır. Çünkü O;

“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Sen’den rızık istemiyoruz, Sen’i Biz rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç takvâ iledir.” (Tâhâ, 132) emrinin muhatabıydı.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- davetine; önce kendi ailesinden başlamış, eşi Hazret-i Hatice ve kızları başta olmak üzere aile fertleri, O’na ilk îmân edenler arasında yer almıştır. Onların her türden sıkıntısıyla ilgilendiği gibi, dînî hayatlarıyla da yakından ilgileniyordu. Hiçbir zaman onlarla irtibatı kesmedi. Sıla-i rahim üzerinde her zaman ısrarla durdu. Amcası Ebû Tâlib başta olmak üzere, yakınlarının müslüman olması için ümidini yitirmeyerek sonuna kadar gayret etti.

EVLÂT OLARAK

Hazret-i Peygamber Efendimiz; doğmadan önce babasını ve çok küçük yaşta annesini kaybetmiş olmasına rağmen, anne-babasını ve yetişmesinde katkısı olan diğer yakınlarını hiçbir zaman unutmamış, onları hep hayırla yâd etmiştir. Yetimliği ve öksüzlüğü derinden yaşayan Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; anne-babanın ne kadar önemli olduğunu çok iyi fark etmiş ve anne-baba hakkına riâyet husussunda ısrarla durmuştur.

Doğmadan önce babasını kaybeden Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, altı yaşında iken annesi Âmine’yi kaybetti. O; sütannesinin yanında geçirdiği süreler çıkıldığında, sadece birkaç seneyi annesi ile birlikte geçirmiştir.

Efendimiz’in annesi Âmine, otuz yaşında genç bir kadındı. Son anlarında başucunda duran altı yaşındaki oğluna bakıp şunları söylemişti:

“Her canlı, ölümlüdür. Her yeni, eskir. Her yaşlanan, yok olur. Ben de öleceğim, ama hep hayırla hatırlanacağım. Çünkü temiz bir oğul doğurmuş, arkamda hayırlı bir hâtıra bırakmış bulunuyorum.”

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; umreye giderken Ebva Köyü’ne uğramış, annesinin kabrini ziyaret etmiş, dağılmış kabir topraklarını elleriyle düzelterek ağlamıştı. Niçin ağladığını soranlara da şöyle cevap vermiştir:

“–Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım da onun için ağladım.” buyurdu. (İbn-i Sa’d, I, 116-117)

AİLE REİSİ OLARAK

Peygamberimiz’in, mevzuyla ilgili olarak uyarı ve yönlendirmeleri şöyledir:

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı iyi davrananınızdır. Ben aileme karşı en iyi davrananınızım. Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davrananlardır.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 50)

“Mü’minlerin îman bakımından en mükemmeli, ahlâkî bakımdan en güzel olan ve ailesine şefkat ve mülâyemetle davranandır.” (Muvattâ, Cihad, 10)

“Kadınlara karşı hep hayır tavsiye edin. Zira onlar sizin yanınızda birer emânettir.” (Tirmizî, Îmân)

“Eşlerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, sakın onları dövmeyin ve onları incitecek çirkin söz söylemeyin.” (İbn-i Mâce, Nikâh)

Efendimiz; bu mevzuda en güzel örneği kendisi yaşayıp, insanlara sunmuştur. O, yüce Rabbimiz’in;

“…Eşlerinizle en güzel bir biçimde geçinin…” (en-Nisâ, 19) emrini en güzel şekilde uygulamıştır. O; eşleriyle en güzel şekilde geçinmiş, onlara her hususta yardımcı olmuş, onlara asla bir fiske vurmamıştır. Onları hayatlarında ve vefatlarında, her zaman hayırla anmıştır. O;

“Ey Âişe! Bu gece bana, Rabbim’e ibâdet için izin verir misin?” diyerek nâfile ibâdet için eşlerinden izin isteyecek kadar ince bir rûha sahiptir.

İlk eşi Hazret-i Hatice hakkında şöyle buyurmuştur:

Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı Hatice’dir.” (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 69) Efendimiz bir koyun kestiğinde bir kısmını Hazret-i Hatice’nin yakınlarına gönderirdi. Hazret-i Âişe;

“Peygamber’in hanımlarından hiç birini Hazret-i Hatice’yi kıskandığım kadar kıskanmadım.” (Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr, 20) diyerek, Peygamberimiz’in Hazret-i Hatice’ye olan vefâsını dile getirmiştir.

Peygamberimiz;

“Bana halkın en sevimlisi kadınlardan Âişe, erkeklerden Ebûbekir’dir.” (Buhârî, Megâzî, 63) buyurarak, Hazret-i Âişe’ye ve kayınpederine iltifat etmiştir. Eşlerine karşı son derece yumuşak huylu ve şakacı olan Efendimiz, Hazret-i Âişe ile yarış bile yapmıştır.

Efendimiz ailedeki sıkıntı ve problemlerin istişâre ile çözülmesini bizlere tavsiye etmektedir. Hattâ Hudeybiye sonrasında meydana gelen meseleyi; eşi Ümmü Seleme ile istişâre etmiş ve onun teklifi doğrultusunda hareket ederek problemi çözmüştür.

Sevgili Peygamberimiz; çocukları sever, onlara selâm verir, onlarla ilgilenir, onlara değer verir, onlara duâ eder, onları öper-koklar, onlarla şakalaşır ve ilgilenirdi.

Oğlu İbrahim’in ölümüne ağlamış ve bunun sebebini şöyle açıklamıştı:

“Bu bir merhamet göstergesidir. Gözümüz yaşarır, gönlümüz mahzun olur. Ama asla yüce Rabbimiz’in râzı olmayacağı bir söz söylemeyiz.” (Buhârî, Cenâiz, 44)

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- torunları Hasan ve Hüseyin hakkında şöyle buyurmuştur:

“Allâh’ım ben o ikisini seviyorum, sen de sev, onları seveni de sev. Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiş olur. Onlara kin tutan bana kin tutmuş olur.” (Ahmed, II/288)

“Onlar benim dünyada öpüp kokladığım reyhanlarımdır.” (Tirmizî, Menâkıb 30)

Yıllarca O’nun hizmetinde bulunan Enes bin Mâlik;

“Ben ev halkına Hazret-i Peygamber’den daha şefkatli olan birini görmedim.” der. (Müslim Fedâil, 62)

Namaz kılarken torunlarından biri Efendimiz’in sırtına çıkmış, bu yüzden namazı biraz uzatmıştı. Bir defasında namazı kısa tutmuş ve sebebini soranlara;

“Bir çocuk ağlaması duydum ve annesi üzülmesin diye namazı kısa tuttum.” (Nesâî, Kıble, 35) buyurmuştur.

Hulâsa Efendimiz; vefâlı bir eş, mütevâzı ve sevecen bir baba, şahsiyet ve karakter noktasında tavizsiz bir eğitici, yönlendirici söz ve davranışlarıyla güzel bir örnek, hassas bir aile reisi, nârin bir dede ve örnek bir akraba olarak bizlere ışık tutmaya ve yol göstermeye devam etmektedir.

Yüce Rabbimiz bizlere; Efendimiz’den en güzel bir şekilde istifadeyi, bu dünyada muhabbetiyle, âhirette de şefaatiyle muamele eylediği kullarından olabilmeyi nasip ve müyesser eylesin. Âmîn…