KUTSAL AŞKIN DESTANI -2-

Mahmut KAYA mkaya45@gmail.com

Ebû Medyen et-Tilimsânî – Çeviren: Mahmut KAYA
فَمَا وَجَدَ الْآبَاءُ مِنْ لُطْفِ صُنْعِهَا
عَلٰى قِـدَمِ الْأَحْيَانِ مَا أَنْكَرَ الْأَبْنَا
16. Öncekiler (babalar), onun sanatının inceliğinden zamanın kadîm olduğuna dair sonrakilerin (evlâtların) karşı çıkacağı bir fikre sahip değillerdi.

Yaratılış bir lütuf, bunda în ü ân olmaz,
Zaman üstü varlıkta asla zaman bulunmaz.
Onun her fi‘li haktır; neden, niçin sorulmaz.
Kudemânın fikri bu, onlar böyle söyledi.
Sonra gelen nesiller bu fikri onayladı.
أُذَاكِرُهَا قِفْ عِـنْدَ حَــدِّكَ وَاقِــفًـا
بِعَقْلِكَ عَمَّا حَيَّرَ الْعَقْلَ وَالذِّهْنَا
17. Şunu hatırlatırım: Aklı ve zekâyı hayrete sevk eden konularda aklınla sağlam dur, haddini aşma!

Akıl dalar düşünür, bazen düşer hayrete,
Bocalayıp kalınca düşme sakın dehşete.
Aklın da var sınırı, gel teslim ol hikmete.
Aklını kullanırken haddi aşmamalısın.
Öğüdümdür bu sana, haktan şaşmamalısın!
أَتَـزْعُـمُ ف۪يمَا قُلْتَ أَنَّـكَ صَــادِقٌ
رُوَيْدَكَ مَا اْلعِرْفَانُ قَالُوا وَلَا قُلْنَا
18. Söylediğinin doğru olduğunu mu sanıyorsun; biraz yavaş ol, irfanın ne olduğunu ne onlar anlatabildiler ne de biz.

Söylediğin her sözü pek doğru mu sanırsın;
Öyle düşünüyorsan gerçekten aldanırsın.
Bir ârifin yanında mahcup olur kalırsın.
Ne biz, ne öncekiler irfânı çözemedik.
O gizemli bilgiye akıl erdiremedik.
لَقَدْ رُمْتَ مَا لَا تَسْتَط۪يعُ مَرَامَــهُ
وَأَنّٰـى لَــهَا حَـدٌّ يُـكَــيِّـفُــهَــا أَنّٰــى
19. Henüz ne olduğuna akıl erdiremediğin şeyi istiyorsun; onu niteliğiyle tarif etmek nerede, sen nerede…

Onun mâhiyetini tanımak istiyorsan,
Henüz ne olduğunu dahî bilemiyorsan,
Bir türlü tereddüdü atıp silemiyorsan;
Konu metafizikse kavranması hayli zor.
Onu bütün künhüyle anlaması hayli zor.
كَـفَاكَ بِأَعْـيَـانِ الْوُجُودِ مُفَـكِّرًا
بِكُلِّ مَل۪يحٍ يَمْلَأُ الْعَيْنَ وَالْأُذْنَا
20. Bütün güzelliğiyle gözü ve kulağı doyuran varlığın sâbit kavramlarını düşünmek, sana yeter!

Var ya sâbit kavramlar, varlığın temelidir.
Onları kavramaksa bilgenin emelidir.
Öteden haber soran, bunları bilmelidir.
Soyut güzellikleri düşün, kâm almaya bak!
Gel sen yoğun maddeyi, madde-pereste bırak!
فَذَاكَ عَـيْنُ الْعِـزِّ إِنْ رُمْــتَ عِزَّهَا
فَمَنْ رَامَ أَنْ يَحْيَا بِهَا دَائِمًا يَفْنٰى
21. Onunla şereflenmek istiyorsan, işte o şerefin kendisidir. Kim onunla birlikte sürekli yaşamak isterse, yok olup gider.

Keşke tanısam onu, şereflensem diyorsun;
O şerefin kendisi, neden bilemiyorsun,
İçindeki şüpheyi hâlâ silemiyorsun.
Onunla hemhâl olan dayanamaz yok olur!
Yok olsa da sonunda ebediyyen kurtulur.
إِلَيْهَا جَم۪يعُ اْلكَــــائِنَـاتِ مَشُـوقَةٌ
تَز۪يدُ افْتِقَارًا وَهْيَ عَنْهُنَّ مَا أَغْنٰـى
22. Bütün kâinat ona özlem duymaktadır, ona olan ihtiyacı arttıkça artar. Hâlbuki onun onlara ihtiyacı yoktur.

İhtiyacı yoksa da âlem ona hayrandır,
Sevdalı gönüllerde o biricik sultandır.
Bu idrâke yükselmek bulunmaz bir irfandır.
Gel sen aczini düşün, kula kulluk yaraşır.
Böylesi bir pâyeyi insan şerefle taşır!
لَهَا مُطْلِقُ الْوَجْهِ الْحُسَيْنِ الَّذ۪ي نَأَتْ
جِــنَــايَـتَـهُ لٰـكِــنَّـهَـا أَبَــدًا تُــجْــنٰــى
23. Ona karşı işlenen cinayet uzakta kalmışsa da Hüseyn’in yüzünün parlaklığı daima O’ndan devşirilir.

Kerbelâ’dır tarihte ümmetin yüz karası,
Kanar hâlâ yürekte fâcianın yarası.
Uzak sanma olayın, günümüzle arası.
Hüseyin’in yüzünde parlayan nur O’ndandır.
Ehl-i beyt hasretinin devâsı hep O’ndandır.
وَمَا الْعَقْلُ إِلَّا مِنْ مَوَاهِبِ جُودِهَا
غَدَا وَالِهًا ف۪ى أَمْرِهَا طَائِعًا مَثْـنَـى
24. Akıl sadece onun cömertliğinin bir lutfudur; ona karşı hayran ve saygıyla eğilmektedir.

Varlık, cömertliğinin muhteşem ihsanıdır.
Akıl onun bir lutfu, küçük bir ikramıdır.
Var olduğundan beri, hep onun hayranıdır.
Gönülse coşar durur, sevdası hiç eksilmez.
Varlığında kaybolmuş, bir başka şey düşünmez.
تَقُولُ أُنَاسٌ قَدْ تَمَلَّكَهُ الْهَوٰى
أَجَلْ لَسْتُ ف۪ى لَيْلٰى بِأَوَّلِ مَنْ جُنَّا
25. İnsanlar; «Aşk onu tutsak etti.» diyorlar. Evet öyledir, Leylâ’nın ilk mecnûnu ben değilim ya.

Görenler; «Aşka düşmüş, esir olmuş.» diyorlar.
Özgürlüğe kavuştum, yazık bilemiyorlar.
«Tatmayan bilmez.» derler, çok doğru söylüyorlar.
İnsaf edin! Leylâ’nın ilk mecnûnu ben miyim?
Aşktan anlamayana bilmem ki ben ne deyim…
خَف۪يتُ بِهَا عَنْ كُلِّ مَا عَلِمَ الوَرٰى
وَأُظْهِرُ لُـبْـنًا وَالْمُرَادُ سِـوٰى لُـبْـنَـا
26. Ben aşkı insanların bildiği her şeyden gizledim, fakat güzel kokulu tütsü şeklinde onu açığa vurmaktayım. Ancak bu bir başka tütsüdür.

Bu aşk konusunda ben farklı bir yol izledim.
Kimse bilmesin diye gayet sıkı gizledim.
Nice zamanlar onun kokusunu özledim.
Gayet nefis kokulu tütsüdür, yayıyorum.
Bu farklı tütsüyü ben bir lütuf sayıyorum.
وَإِنّــِى كَـمَـا شَــاءَ الـغَـرَامُ مُــوَحِّــدٌ
وإِنْ مِلْتُ تَمْو۪يهَا إِلَى الرَّوْضَةِ الْغَنَّا
27. Her ne kadar yanılıp o bahçeye meyletsem de, ben aşkın istediği gibi bir muvahhidim.

Ârifler satın almaz dünyayı bir akçeye,
Bilmeyen gerçeğini, kapılır câzibeye.
Yanılıp meyletsem de o güzelim bahçeye.
Ben aşkın istediği çılgın bir muvahhidim,
Şaşmam sadâkatimden kadîmdir benim ahdim!
ويُـذَكِّـــرُن۪ى مَــرَّ النَّس۪ــيمِ بِعَـرْفِــهَا
ويُطْرِبُنِى الْحَاد۪ى إِذَا بِاسْمِهَا غَنَّى
28. O bana tatlı tatlı esen meltemi hatırlatıyor ve deveci onun adına söylediği gazellerle beni coşturuyor.

Serin esen meltemler onu hatırlatıyor,
Devecinin nağmesi hep onu anlatıyor,
Söylediği gazeller rûha neşe katıyor.
Bu varlıkta görünen her şey ondan bir nişan.
Sırra vâkıf âşıkın gönlü, bundan perişan.
وَلَا عَجَبٌ مِنِّى الْحَن۪ينُ وَذُو الْهَوٰى
إِذَا شَـاقَـهُ شَـوْقٌ إِلٰى قَـصْـدِهِ حَـنَّــا
29. Benim hasret çekmemde şaşılacak bir şey yok; zira âşık, sevdiğine karşı iştiyakla özlem duyar.

Âşıkın gıdası aşk, bir türlü ona kanmaz,
Aşktan başka bir değer olduğuna inanmaz.
Bu hâlinden dolayı âşık asla kınanmaz.
İradesiyle âşık olan görülmüş değil!
O çok yüce bir duygu, önünde sen de eğil!
فَـــــلِـلّٰـهِ مَــا أَرْضَـى فُــؤَاد۪ى لِــمَــا بِــه۪
وَذُو الْحَالِ مَا أَحْلٰى وَذُو الْعَيْشِ مَا أَهْنٰى
30. Doğrusu ben gönlümdekinden memnun değilim. Oysa hâl sahibi olanlar; ne tatlı ve yaşamasını bilenler, ne mutlu yaşamaktadırlar.

Bu çetin yolculukta yürüdüm adım adım,
Nicedir ben gönlümü hâlâ arıtamadım,
Ben o ulvî hazlardan bir türlü tadamadım.
Kim bilir hâl sahibi ne tatlı hayat yaşar.
Onların mutluluğu maddî hazları aşar.