GİZLİSİNE DİKKAT!
Eğitim Notları
YAZAR : M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com
Sandıktan çok güzel bir elma seçti. Üzerinde en ufak bir leke bile yoktu. İştahı çeken bir mükemmellik vardı sadece. Yanındakine dedi ki:
‒Enfes bir elma, bıçağı ver de paylaşalım.
Sonra;
‒Bismillâh, dedi vurdu bıçağı.
Aman!
Güzelim elmadan çürük bir çamur fışkırdı bir anda. Ortalığı batırdı. İkisi de şaşıp kaldı. Çünkü iki-üç milimlik mükemmel bir kabuk güzelliğinin içinde; bir o kadar berbat ve kokmuş, çamur gibi bir iç vardı. Yenebilecek elma yoktu ortada. Bir yandan üst başlarını temizlerken bir yandan da hayretlerini dile getirdiler:
‒Hiç böyle bir şeye rastlamamıştım.
‒Ben de rastlamadım.
‒Bu kadar güzel cam gibi bir elmanın kabuktan sonrası çamur gibi çürük olsun, olacak şey değil!
‒Maalesef, gerçek önümüzde.
‒Bu neye benzer biliyor musun?
‒Neye?
‒Münafıkların hâline! İki yüzlü münafıkları o kadar net anlatıyor ki bu! Tam ibret: İç dünyaları ihânet dolu, dış dünyaları makyajlarla hiç lekesiz görünen tipleri ifade için en güzel örnek işte!
‒Haklısın, fakat elmayı kesmeden fark edemedik! Milletin kesmece karpuz alması da bu yüzden.
‒Zaten meselenin zor yanı burası! Bir şekilde iki taraflı görebilen bir göz lâzım, ama nasıl?
Onları sessizce dinleyen eğitim bülbülü, sözün burasında mevzuya dâhil oldu:
“‒Ey dostlar!
Nedir gizli olan?
Hiç görünmeyen taraf.
Yani;
Görünmediği için tedbir alınması çok zor olan nokta. Tedbir alınsa da fark edilmesi bazen imkânsız hükmünde olan kısım.
Onun için;
Her şeyin gizlisi, kötü bir tuzak. Başlı başına bir felâket.
O hâlde ey dostlar!
Kibrin gizlisine dikkat edin! Çünkü en mükemmel bir tevâzu olarak görünür.
Hasedin gizlisine dikkat edin! En yüksek düşünce ve karşındakini kurtarmak görünür.
Gıybetin gizlisine dikkat edin! En yerinde bir dertlenme ve dostluğa en faydalı bir endişe görünür. Bir kişiyi onun gıyabında o olmadan en samimî bir düzeltme niyetine bürünmüştür.
Günahın gizlisine dikkat edin! Sevaptan bin kat daha güzel bir ecir gibi görünür.
Yalanın gizlisine dikkat edin! En değerli ve kesin, üstelik illâ gerekli bir çare görünür.
Nifâkın gizlisine dikkat edin! En tutarlı bir terazi olarak görünür.
Ve tembelliğin gizlisine dikkat edin! En akıllıca bir başarı görünür.
Ve kötülüğün gizlisine dikkat edin! En büyük iyilik görünür.
Ve benliğin gizlisine dikkat edin! En asil bir «sen»lik görünür.
Ve yanlışın gizlisine dikkat edin! En büyük doğru görünür!
Ve;
İlâhî tokadın ve azabın da gizlisine dikkat edin! En muhteşem bir rahmet görünür.
Rahmetin de gizlisine dikkat edin! Çünkü göremeyenler onu âfet zanneder.
Bereketin de gizlisine dikkat edin! Kir ve hastalık olarak görünür.
Mikrobun da gizlisine dikkat edin! En güzel ve en temiz bir şifâ görünür.
Dikkat edin ey yârenler!
Bir şeyin gizlisi, zıddı etrafında kendini gösterir ve öyle bilinir. Meselâ gizli kibir, pişmanlık elbisesiyle ortaya çıkar. Böylece müthiş kamufle olur.
Gizli enâniyet de, tevâzu olarak ortaya çıkar. Böylece mütevâzılık ortasında hiç fark ettirmeden öyle kibir gemileri yürütür ki, akla ziyan!
Yani ey akıl sahipleri!
Her şeyin zâhiri, onun kendisi değil. Zâhir; bâtının aynası, fakat bazen de gayrısı.
Kestanenin dış tarafı, diken dolu ve itici. Zararlı. Fakat içi çok güzel bir kebap.
Bazı meyvelerin de dışı çok lezzetli, fakat içerisi zehir.
Dolayısıyla;
Değerlendirme yaparken bu gerçekleri göz önünde bulundurarak bir formül kullanmak, her zaman en doğru neticeye ulaştıracak bir metottur.
Yani;
Bildiğimiz her meselenin ve malûmatın hem dışını hem içini bilmek, mutlak bir şarttır. Eğer sadece bir tarafını biliyor olsak, etraflıca bir malûmata sahip bile bulunsak, tek başına bu bilgi gerçek bir ilim değildir. Topaldır, yarımdır, noksandır, dedikodu kabîlinden aldatıcıdır. “Çünkü yarım doktor candan eder, yarım hoca dinden eder, yarım bilgi hakikatten mahrum eder.” gerçeği bu hususlar etrafında söylenmiş büyük bir gerçektir.
Bu itibarla;
Gerçek bilgi, her iki yönüyle etraflıca bildiğimiz hususlardan başkası değildir. Çünkü her iki yönüyle etraflıca bildiğimiz, yani hem içini hem dışını, hem zâhirini hem bâtınını, hem gizlisini hem açığını bildiğimiz bilgiler; tam anlamıyla doğru bilgilerdir ve bize faydalı olabilecek hakikatlerdir. Daha doğrusu tamamlanmış gerçeklerdir, noksansız verilerdir. Bunları kullanarak uygulanan bütün çözüm formülleri, en sağlam ve faydalı neticeye kesinlikle götürür. Ancak formül ne kadar doğru ve güçlü olursa olsun, eğer veriler noksan ise ve eğer tamamlanmamış bilgiler ile hareket edilmek zorunda kalınmışsa, sağlam ve faydalı ve doğru bir neticeye ulaşmak asla ve kesinlikle mümkün değildir. Çünkü güçlü formülün en temel şartı, güçlü ve doğru verilerdir.
Fakat;
Bu gerçeği bir düstur edinmeyen kimseler, bir meselenin gizli tarafını hiçbir şekilde bilmemek noktasında olduğu durumlarda özellikle ve maalesef ki sayısız yanlışlar ve hatalar yapmaktadırlar. Çünkü bu noktadaki yanlış ve hataları, hiçbir şekilde gözlerine görünmemektedir. İşin en acı tarafı da burasıdır. Çünkü görmedikleri bir hususu hesaba katmaları mümkün olamayacağından, bilmediklerini de hesaba katmaları mümkün değildir. Zaten meselenin bir yanını çok etraflıca biliyor iseler, o zaman bu husustaki kusurlarını görmeleri daha da imkânsızlaşmıştır.
Ey dostlar!
Bu noktada bilhassa ifade etmeli:
Tam bilgi, en yegâne ve en mükemmel mahiyette, hiç kusursuz bir vasıfta sayısız zâhirinden sayısız gizlisine, yani dış ve iç her yönüne ve en ince sayısız teferruâtına kadar sadece Cenâb-ı Hak’tadır.
Dolayısıyla;
Gizli ve zâhir her bilinmeyen meselede yapılması gereken, evvelâ Cenâb-ı Hakk’a sığınmak. Her şeyi görebilecek gözü O’ndan almak.
O zaman en gizli münafık da belli, en sinsi kâfir de. Hakikî mü’min de belli makyajlı müşrik de. Gerçek dost da belli asıl düşman da.
Çünkü;
O zaman her şey âşikâr!”
Yâ Rab,
Nasîb et!
Âmîn!..