ZENGİNLİK İSTEYENE «KANAAT» YETER

YAZAR : Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

raif_kocak-yuzakidergisi-agustos2016

Allah Teâlâ, bizi dünyaya imtihan için gönderdi. Kimimizi bolluk, kimimizi darlık ile; kimimizi varlık, kimimizi yokluk ile; kimimizi açlık, kimimizi de tokluk ile sınamaktadır.

İnsanoğlunun; yaratılışı gereği yalnız başına değil, bir topluluk hâlinde yaşaması murâd edilmiştir. Topluluk hâlinde yaşamanın bir kuralı olarak da, fertler birbirine muhtaç olarak yaratılmıştır. İnsanın yaratılışından kıyâmete kadar devam edecek olan bu kaide, insan için en büyük imtihanlardan birisi kabul edilmiştir. Topluluk hâlinde yaşamanın bir gereği olarak, insanların birbiri arasında yardımlaşması ve dayanışmasına büyük ecirler verilmiş ve bu teşvik edilmiştir.

İnsanın fıtratı gereği birçok istek ve ihtiyaçları vardır. İnsanlar bu ihtiyaçlarını karşılamak için, durmadan çabalayarak ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar. Ancak imkânların sınırlı, isteklerin sınırsız olması sebebi ile bu ihtiyaçların tamamını karşılamaları mümkün olmaz. Burada insana verilen hazine kıymetinde bir nimet devreye girer. Bu nimet kanaat nimetidir.

Kanaat; İslâm ahlâkında;

“Allâh’ın kendisine dünya nimeti olarak verdiği paya rızâ göstermesi, kısmetine râzı olması, başkalarının elindekine göz dikmeyip tok gözlü olmasıdır.” diye tarif edilir.

Kanaat sahibi insan; kısmetine râzı olur, gönül zenginliği ve göz tokluğu içerisinde rahat ve huzur hâlinde durumuna şükreder. Kanaatsiz kimse ise elinde olanın kıymetini bilmediği ve râzı olmadığı için; emek vermeden, gayrimeşrû, haram kazançlara yönelir. Kanaatsizliği sebebi ile izzetini, şerefini ve haysiyetini kaybeder. Böyle yaparak hem kendinin, hem de içinde yaşadığı toplumun rahatını ve huzurunu bozar.

İnsanların rızkı taksim edilirken; kimine az, kimine çok verilmesi bir adâletsizlik değildir. Bilâkis dünyadaki nizamın, intizamın ve toplum hayatının düzenlenmesi murâd edilmiştir. İnsanlar arasındaki maddî farklılıklar, onlar için aslında bir rahmet kaynağıdır. Hâl böyle olmasına rağmen, bazı insanlar; ezelde kendileri için takdir edilenlere bir türlü rızâ göstermeyip, taksim edilenden daha fazla pay almak için olmadık işlere tevessül etmektedirler.

İnsan; yaşadığı çevrede kendisinden zengin veya maddî imkânlara sahip olanlara özenip, daha fazla kazanmak, zengin olmak ve refah içerisinde yaşamak amacıyla, kısa ömrünü hebâ eder. Bu hayhuy ile geçirdiği ömründe neleri kaybettiğini anlayamadan; bir gün uyanarak farkına varır, ancak uyandığında çok geç olur.

Yaratılışı gereği, hem hayra, hem de şerre meyilli olan insan; kendisine takdir edilen ömrü boyunca bu ikisi arasında kendi iradesi ile gide gele bir mücadele sergiler. İnsan; verdiği bu mücadele çerçevesinde, kendisine verilen nimetlere râzı olması ve kanaat etmesi hâlinde, hem dünyada, hem de âhirette rahata erer. Ancak, hakkına râzı olmaması durumunda ise; daha fazla kazanmak için hırs yapar, başkalarının elinde olana haset eder ve böylece âhiretini berbat eder.

İnsanın bu durumunu Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şu şekilde ifade buyurmuştur:

“Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, ister ki üçüncüsü olsun; onun gözünü ancak toprak doyurur.” (Buhârî, Rikāk, 10)

İnsan; hayat şartlarına bakınca, hep kendinden yukarıda olan ve şartları iyi olanlarla kendisini kıyaslar. Hâlbuki hayat şartları, kendisinden daha kötü insanlar da bulunmaktadır. Bu hususta Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Sizden biri mal ve yaradılışça kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağı olana çevirsin; böyle yapmak Allâh’ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için gereklidir.” buyurmuştur. (Buhârî, Rikāk, 30; Müslim, Zühd, 8; Tirmizî, Kıyâmet, 59)

Yerde ve gökte yaratılmış her ne varsa, insanın hizmetine verilmiştir. Ölçülü davranması ve elinde olanlarla mutlu olması hâlinde, insan için en büyük zenginlik kanaatkâr olmasıdır. Asıl zenginlik; çok mal ve mülk sahibi olmak değil, kendisine taksim edilenlere râzı olmak ve kendisinden daha fazla imkânı olanları kıskanmadan bunun bir ilâhî taksim olduğunu bilmektir.

Rabbimiz; verdiği nimetlere râzı olan, gerçek zenginliğin kanaatte olduğunu bilen ve buna göre davranan olmamızı bizlere nasip eylesin.