TEVHİDDEN VAHDETE

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

m_canli_yuzakı_mayıs2016

BİR HADİS:
عَنْ أَبِي نَضْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ
قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :
«يَا أَيُّهَا النَّاسُ، أَلاَ إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ، وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ، أَلاَ لاَ فَضْلَ لِعَرَبِىٍّ عَلٰى أَعْجَمِىٍّ، وَلاَ لِعَجَمِىٍّ عَلٰى عَرَبِىٍّ، وَلاَ لأَحْمَرَ عَلٰى أَسْوَدَ، وَلاَ أَسْوَدَ عَلٰى أَحْمَرَ، إِلاَّ بِالتَّقْوٰى »
Ebû Nadra -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Dikkat edin, Rabbiniz bir, atanız da birdir. Takvâ dışında ne Arab’ın Arap olmayana, ne de Arap olmayanın Arab’a; ne beyazın siyaha, ne de siyahın beyaza bir üstünlüğü vardır.” (İbn-i Hanbel, V/411)
BİR MESAJ: Ey mü’min! Tevhîde sarıl, bir ve beraber ol!
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
(Mehmed Âkif)

Peygamberlerin insanoğluna getirdiği ilk mesaj, tevhid mesajıdır. Peygamberler tevhid esasını yerleştirmek yani tevhid toplumu oluşturmak için mücadele vermişlerdir. Tevhid mücadelesi veya bir başka deyişle İ‘lâ-yı kelimetullah diyoruz biz buna. Yani insanlığın kurtuluşu için, mutluluğu için, adâlet için لا اله الا اللّٰه hakikatini yeryüzüne yaymak.

Kelime anlamı birlemek, birleştirmek, kaynaştırmak olan tevhid, dil ile لا اله الا اللّٰه diyerek Allah’tan başka ilâh olmadığını haykırmak ve buna göre bir hayat sürmektir.

لا اله الا اللّٰه kelime-i tevhîdindeki Lâ harfi, Arapçada cinsini nefyeden Lâ harfidir. Önce Lâ ilâhe diyerek; para, şehvet, makam gibi gönlündeki bütün putları nefyediyorsun. Yani önce gönlünü tamamen temizliyor, arındırıyorsun. Sonra illâllah diyerek âlemlerin Rabbi olan Allah -celle celâlühû-’yu temizlenen gönlüne yerleştiriyorsun.

İşte Hâtemü’n-Nebiyyîn olan Fahr-i Kâinât Efendimiz’in hayatı, başından sonuna kadar hep tevhid mücadelesiyle geçmiştir. O; ömrü boyunca, yaşadığı toplumda tevhid esasını yerleştirmek için çalışmıştır.

Fert ve toplumda öncelikli olarak tevhid esasının yerleşmesi o kadar önemlidir ki…

Çünkü tevhid yerleşmeden fert ve toplumda değişiklik, dönüşüm olmaz. Siz hâlâ;

“Ben atalarımın dîni üzereyim.” demekte ısrar eden insanlara; hakkı, hakikati, adâleti anlatamazsınız. Çünkü bu sözü söyleyenler; çok tanrılı bir otoriteye sahip olup, tek bir hakikat üzerinde birleşmemişlerdir.

Onun için tek ve müşterek bir hakikat üzerinde, yani لا اله الا اللّٰه esası üzerinde birleşilmesi gerekiyordu.

İşte Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insanları tek bir hakikatte birleşmeye davet etmişti. Özelde putperest Mekke toplumuna, genelde bütün insanlığa O’nun getirdiği en büyük esas ve yenilik buydu.

Bu bakımdan لا اله الا اللّٰه; müslüman için bir hayat ölçüsüdür, yaşadığı hayatta onu dimdik ayakta tutan, kişilikli kılan dinamik bir değerdir. Tevhid esasıyla yaşayan müslüman; sahte tanrılar karşısında eğilip bükülmez, tevhid mücadelesinden vazgeçmesi ve atalarının dînine uyması için amcası Ebû Tâlib O’nu ikna etmeye çalıştığında Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in verdiği gibi bir cevap verir:

“Ey amca! Allâh’a yemin ederim ki güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, yine de bu dâvâmdan vazgeçmem. Ya Allah bu dîni hâkim kılar ya da ben bu yolda yok olur giderim.” (İbn-i Hişâm, es-Siretü’n-Nebeviyye, s. 265)

İşte uğrunda canlar fedâ edilen tevhid ilkesi; mü’minleri bir yandan Allâh’ın varlığı ve birliği etrafında birleştirirken, bir yandan da onları kendi aralarında bir ve beraber tutmuş, diri tutmuştur.

Böylece tevhidden vahdete bir dönüşüm söz konusu olmaktadır. Bu mânâda kelime anlamı birlemek, birleştirmek olan tevhid; mü’minleri birleştirmekte ve birbirleriyle kaynaştırmaktadır. Buna göre karşıdan bakınca bir inanç esası gibi duran tevhid ilkesinin toplum hayatındaki yansıması vahdettir.

O hâlde mü’minler; her türlü ırk, mezheb ve farklı düşünceleri, farklılıkları bir kenara bırakarak Lâ ilâhe illâllah hakikatinde birleşmek durumundadır. Bu, hem îmânî bir zaruret hem de toplumda birlik ve beraberliğin sağlanması yönüyle topluma ait bir sorumluluktur.

İşte Fahr-i Âlem Efendimiz, bu şekilde tevhid etrafında birleşen vahdet içerisinde bir toplum oluşturmaya çalışmıştı. Tevhid yoluyla insanları birleştirme, kaynaştırma yolunda O’nun ilk olarak tesis etmeye çalıştığı esas, kardeşlik esasıdır. Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de yeryüzündeki bütün mü’minlerin kardeş olduğunu ilân etmiştir. (el-Hucurât, 49/10) Hattâ bir başka âyet-i kerîmede bir adım öteye gidilir ve şöyle denilir: “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleridir.” (et-Tevbe, 9/71)

Çünkü tevhid; onların kalplerini birbirine kaynaştırmıştı, onları birbirine ısındırmıştı. Öyle ki mü’minler; hadîs-i şerifte belirtildiği üzere, birbirine sımsıkı kenetlenen binalar gibi oldular. (Buhârî, Salât, 88)

Tevhid mü’minleri öyle birleştirdi, öyle kaynaştırdı ki yekvücut oldular. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede; tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66)

Ama bu kardeşliğin, dolayısıyla tevhîdin, dolayısıyla îmânın gerekleri vardır. Bunlar aynı zamanda Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in oluşturmaya çalıştığı tevhid toplumunun esasları durumundadır.

Mü’minlerin birlik ve beraberliğini sağlayan, aynı zamanda mü’minlerin ferdî ve topluma ait sorumluluklarını ifade eden tevhîde dayalı bu esaslardan bazılarını şöylece sıralayabiliriz:

Zandan uzak durmak, gıybet etmemek, kulak misafiri olmamak, özel hâlleri araştırmamak, üstünlük yarışına girmemek, haset etmemek, kin beslememek, birbirine sırt çevirmemek, üç günden fazla küs durmamak, misafire ikram etmek, komşuyu rahatsız etmemek, ya hayır konuşmak ya da susmak, mü’min kardeşiyle tartışmaya girmemek, hastayı ziyaret etmek, cenazeyi kabre kadar takip etmek, aksırana Allah’tan rahmet dilemek, zayıfa-mazluma yardım etmek, âdil olmak, selâmı yaymak, birbirini sevmek, yardımlaşmak, dayanışmak, birlikte yaşamak, paylaşmak…

Bu ilkeleri çoğaltabiliriz. Bunlar; tevhidden vahdete giden yolculukta toplumun birliği ve beraberliği için mü’minlerin dikkat etmesi gereken hususlardan sadece birkaçıdır.

Bunlar, mü’minlerin yaşadıkları toplumda itina ile uyması gereken asgarî müştereklerdir. Mü’minler olarak ne kadar farklı görüş sahibi olursak olalım; bu asgarî müştereklerde buluşmamız, bu müştereklerin etrafında birleşmemiz gerekmektedir.

Tevhidden vahdete giden yolculukta asgarî müştereklerde birleşme esası, öyle bir noktaya uzanır ki ehl-i kitapla da birlikte yaşanabilir bir dünyaya dönüşür. Yani müminlerle gayr-i müslimlerin barış ve selâmet içerisinde, birlikte ve beraber yaşadığı bir toplum ideali karşımıza çıkar. Bu mânâda Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Kur’ân diliyle ehl-i kitâba şöyle seslenir:

“Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allâh’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.” (Âl-i İmrân, 3/62)

Nasıl ki kâinat, tüm farklılık ve çeşitliliğine rağmen mükemmel bir âhenk ve uyum içerisinde kusursuz bir şekilde işliyor. İşte öylece İslâm toplumunun fertleri de; bütün farklılıklarıyla bir ve bütün olarak yaşayacaklar, «Kesrette vahdet, vahdette kesret» ilkesini hayata geçireceklerdir.

Velhâsıl tevhid, Allâh’ın varlığını ve birliğine îmân etmektir. Tevhid, ümmetin Bir olanın etrafında birleşmesidir.

Bu mânâda tevhid, vahdettir, ümmetin birliğidir. Onun için tevhid esası etrafında birleşen mü’minler; farklı düşünmezler, aynı zâviyeden meselelere bakarlar.

Asırlar öncesinden Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bütün insanlığa şu birlik çağrısını yapmıştır:

“Ey insanlar! Dikkat edin, Rabbiniz bir, atanız da birdir. Takvâ dışında ne Arap’ın Arap olmayana, ne de Arap olmayanın Arap’a; ne beyazın siyaha, ne de siyahın beyaza bir üstünlüğü vardır.” (İbn-i Hanbel, V/411)

Öyleyse ne bu ayrılıklar, gayrılıklar? Öyleyse ne bu dövmeler, sövmeler ve öldürmeler?

Gelin; «Lâ ilâhe illâllah!» diyerek, yukarıda aktarmaya çalıştığımız müştereklerde birleşelim.

Gelin; her türlü mezhebi, meşrebi, ırkı, dili, ideolojiyi bir kenara bırakarak;

İnsanlığı yüceltmek için,

İnsanlığı diriltmek için,

İnsanlığı yaşatmak için,

Bir ve diri olmak için,

Gelin tevhîde gidelim.

Gelin vahdete erişelim.

Gelin; tevhîdi esas alarak, asgarî müştereklerde birleşerek birlikte ve beraber yaşayalım.

Ey Rabbimiz! Birliğimizi dirliğimizi bozma, bizi bir ve beraber eyle, ümmet eyle!

Ey Rabbimiz! Birliğimizi bozmak isteyenlere fırsat verme!

Ey Rabbimiz! Birbirimize olan kardeşlik duygularımızı pekiştir!

Âmîn…