132. SAYI TAKDİM

yuzakidergisi_132.sayi_subat2016

Kıymetli Okuyucularımız,

“Birlik ve beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyacımızın olduğu bu günlerde…” denir, her zaman. Çünkü;

Birlik ve beraberliğe ihtiyacın olmadığı bir zaman yoktur ki… Birlik ve beraberlik, dirlik ve dirilik demektir. Birleri beraber tutan, kurda kuşa yem etmeyen şey; tesbihin ipidir, kardeşliktir, uhuvvettir, vahdettir ve ittihattır…

Camilerimizin safları misali, intizam ve insicam; ordunun safları misali, düşmana korku ve ihtişamdır birlik ve beraberlik…

Bir imama, bir mürşide, bir üstada, bir ustaya, bir hocaya, yani başa bağlılık, yani imameye gönül râbıtasıyla bağlı taneler olmakla mümkündür, birlik ve beraberlik.

Fakat bu beraberlik -geçmişte batıda ve doğuda denemeye kalkanların başaramadığı gibi- zorla olmaz. Ruh ile olur, rûhâniyet ile olur, gönül ile olur, gönülden olur. İnsanları o intizamlı ve farkları, apoletleri eşitleyici saflara «Hayye ale’l-felâh!» diye çağıran ilâhî davete icâbet sevk eder. Yani tesbihin ipi, esaret zinciri değildir, gönül râbıtasıdır. “Allâh’ın ipine sımsıkı sarılın.” (Âl-i İmrân, 103) emrindeki «habl-i metîn»dir, o tesbihin ipi… Kur’ân’dır. Allâh’a, Rasûlü’ne ve senden olan ülu’l-emre itaattir.

RÛHUN BAHARINDA;

Birdik, beraberdik, diriydik, kavîdik…

Nefsâniyetin hazanında;

Gönülsüzlükler, kopardı ipi… Ruhsuzluk dağıttı râbıtamızı… Tefrika, ihtilâf, hilâf ve param parçalık geldi. Birlikten sıkılan, dağılmayı seçen taneler, şimdi «Böl-Parçala-Yut» tezgâhına geldiklerini fark edip feryâd etseler de, ne tesbih var, ortada ne imame…

Lâkin ümitsizlik yok.

Çare;

RÛHUN BAHARINDA…

Bizi saf tutmaktan, birlik olmaktan, tesbih intizamından alıkoyan çıkıntılıklar ve sert nefsânî köşeler, rûhâniyetin baharında yağan rahmet yağmurlarıyla törpülendikçe ve yumuşadıkça yeniden duyacak felâh çağrısını kulaklarımız…

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ mü’minlerin bir vücut gibi olduğu hadîsinden hareketle hastalığı ve tedaviyi teşhis etti:

“Kollar; «Bana ne beyinden!» dedi. Beyin; «Bana ne gövdeden!» dedi. Kalpler; «Bana ne göğüsten!» dedi. Şeytanı ve düşmanı fark etmeyenler, dostu suçladı. Olan oldu.”

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, Fahr-i Kâinat Efendimiz’in muhteşem ahlâkından «Gününü ve Ömrünü Değerlendirişi» maddesini, bir mü’minin zamanını, gününü ve gecesini ibâdet, içtimâî faaliyet ve hizmetlerle nasıl ihyâ etmesi gerektiğini izah ederek kaleme aldılar. Mes’ûliyetlerimizi hatırlatan bir nefis muhasebesi misali serdettiler.

Hazret-i Mevlânâ’dan Sır ve Hikmet İncilerinde ise; kâinâtın zikrini duyan ve bunun vecdiyle «zikrullâh»a doyamayan Hak dostlarından misallerle; «Paslı Kalbin Cilâsı: Zikrullah» başlıklı makale yer aldı.

Dağılan tesbihi yeniden bir araya getirmek için usuller teklif etti yazarlarımız. Müşterekleri bulma ve onların üzerinde durmanın ehemmiyeti dile getirildi. Mezheb ile fırkanın, mezhebe intisap etmekle, menfî mezhepçiliğin farkları işlendi. Dağılmaya mâni olmakta imameye ve tanelere düşenler, yani meşveret ve itaat, tevâzu ve muhabbet, Medine esintileriyle ele alındı. Tesbihin ipini koparmaya çalışanlara, fitnecilere, tarihten misallerle dikkat çekildi.

Eğitim Notları’nda mescidlere asılı olma felâhı…

Emekli hâkim Mehmet MENCET; ailedeki bağları kesen fitnelere, sanal âlem, bencillik ve dünyaya tamah edici anlaşmalı boşanmalara temas etti. Ahmet ZİYLAN’ın hâtıraları, işini sevmek ve insanlığa faydalı olma azminin, çalışma hayatındaki mühim yerini anlattı.

Kedilere şefkat ve sevgisiyle sosyal medyada bir anda tanınan Aziz Mahmud Hüdâyî Camii İmam-hatibi hâfız Mustafa EFE ile mülâkat gerçekleştirdik.

Tesbihte bir tane imame var. Tarihte birçok çekişme baş olma sevdasından oldu. Celâleddin Karatay, üç şehzadeyi bir imam gibi tutmayı başaran, mütevâzı, çalışkan bir şahsiyet… Dosyamızda…

Şiirler…

Tefrika yüzünden kavrulan İslâm âleminin, bölücüler yüzünden burkulan yüreğimizin feryatları…

Hepsi; Rûhun baharına davet…