TESETTÜR-MAHREMİYET-TAKVÂ

YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

nurten_selma_cevikoglu_yuzakidergisi_kasım2015

Çağdaş dünyada, müslüman kadın ve erkeklere yüklenen imaj; onların bedenî ve rûhî dünyalarında çok şeyi değiştirmiştir. Müslüman insanlar;

«Siz müslümanlar şöylesiniz, böylesiniz!..» gibi olumsuz yakıştırmalardan kurtulmak için, kendi değerlerinden vazgeçerek farklı bir kimlik ortaya koymuşlardır. Zaman içinde müslümanlar önce savrularak sonra istenene dönüşerek maalesef o olumsuzlukların kurbanı olmuşlardır. Sonuç olarak kimlik yönüyle içi boşaltılmış, sadece görüntüye mahkûm olmuş sözde müslümanlar (!) türemiştir.

Müslüman olarak; fikrinizde, yüreğinizde ve gönlünüzde inançlarınıza, değerlerinize uygun bir hayat şekliniz olmazsa; o zaman başkalarının size uygun gördüğü hayat tarzına râzı olur ve bu akışa karşı koyamazsınız. Hattâ gün gelir, bir vakitler o beğenmediğiniz yanlış akışa kapılıp gidersiniz. Bu sebeple zihnî ve fikrî uyanıklık şarttır. Müslümanlar olarak, senelerdir üzerimizde oynanan sinsî oyunların farkında olmak gerekiyor.

Mü’minler kendi önem verdiklerini bir türlü hayatlarına koyma fırsatı bulamadan hep önlerine dayatılan sunî gündemlerle karşılaşmışlardır. O zaman şu soruları sormak gerekir:

Müslümanlar olarak önceliklerimiz nelerdir? Bugün çok çeşitli olumsuzlukların yaşandığı, maddenin öncelendiği bir dünyada mü’minler olarak neleri kaybettik ve nasıl toparlanabiliriz? Müslümanların iç dinamiklerini kaybetmelerinin ve kimlik buhranı yaşamalarının sebepleri ve çareleri nelerdir?

Asrımızda yoğun bir îman problemiyle muhatabız. Ne yazık ki dînin sağlaması modern hayat üzerinden yapılıyor. Modern hayat şimdiye kadar ne batıya ne de onu taklit eden insanlara huzur ve mutluluk sunamamıştır. İnsanların ahlâkî seviyelerindeki düşüş, her türlü hakka tecavüz, adâletsizlik, zulmün her çeşidi artık had safhadadır. Bu durum, insanî değerlerin ayaklar altına alındığını gösteriyor. Böylesi bir karmaşada mü’minlerin hâli ise yaşantı ve davranışlarıyla ayna gibi ortadadır. Hâlbuki bir zamanlar;

«Mü’min mü’minin aynası» idi. Hâsılı modern hayat ve çağdaş hayat kültürü insanların ve mü’minlerin iflâhını kesmiş vaziyettedir.

Bugün maddenin hayatın merkezine oturtulduğu bir dünyada, hep dış âlem yani zâhirî görüntü ön plândadır. Bu yanlışı hiç sorgulamadan alıp, benimseyip hayatına koyan müslümanlar; maalesef zaman içinde güzel hasletlerini bir bir kaybettiler. Meselâ gösteriş tüketimi, kardeşlik şuurumuzu zayıflattı. Tüketimi hedef alan hayat, inanç değerlerimizi aşındırdı. Kadınların resmî dairelerde çalışması, ailede rollerin değişmesi, annenin çocuklarına vakit ayıramaması ve onlara tam da dîni prensiplerin benimsetileceği yaşlarda annenin işyerinde bulunması, pek çok problemin ortaya çıkmasına sebep oldu.

Bu hengâmede mü’minlerin doğru fikirlerini bozmak adına her türlü fırsat değerlendirildi. İnsanlarımıza hep dış güzellikler telkin edildi; iç âlemler dikkat ardı edildi, önemsenmedi, beslenmedi, ihmal edildi. Gerçek şu ki, medya tahrip etmek istediği şeyleri «estetik zevk» diye ortaya dökerek konuyu çocuk oyuncaklarına kadar indirerek her hususta âdeta bir «estetik terörü» oluşturdu. Yanlış «rol-model»ler insanlara altın tepsiler içerisinde takdim edildi. Oysaki yeni nesillere daha doğru, fazîletli, erdemli bir hayat yaşayan İslâm büyükleri «rol-model» yapılmalıydı. Bizler bizi biz yapan kendi dinamiklerimize tutunmalı, var olana sahip çıkmalıydık ve çıkmalıyız da.

Müslüman; kendi değerleriyle hayatın içinde olurken, mutlaka öncelikleri olmalı ve ne pahasına olursa olsun önceliklerinden vazgeçmemelidir. O; vakarıyla önüne dayatılan sunî gündemlere değil, kendine has gündemi kendisi belirleyebilme kararlılığında olmalıdır. Kendisini küçük görenlere, hor bakanlara aldırmadan ve kendisine yakıştırılanlara aldanmadan yoluna devam etmelidir.

Bu çerçevede, sanki aşağılık kompleksine kapılmışçasına günümüzde müslüman hanımlar; çevrelerinde başörtülü hanımlara ait farklı bir alan oluşturma gerekçesiyle; «Şimdiye kadar annelerimizin giydikleri giyim tarzını terk edelim daha modern bir giyim tarzı oluşturalım.» fikrine kapıldılar. Fakat zaman gösterdi ki; bu hususta bir farkındalık oluşturalım derken, bizzat kendileri bu değişimden etkilendiler. Bu fikirde olanlar; kıyafetleriyle, imajı ön plâna çıkararak gelenekçi tavır sergileyenlerden farklı bir şekil çizerken, bu sefer dînî önceliklerini kaybettiler. Tesettürler sadece başörtüsü olarak görülmeye başlandı. Sonraları başörtülü hanımlar, başörtüsüz kadınlara benzeme gayretine girdiler. İşleyen süreç içinde ruhlar da beslenmeyince, maalesef müslüman hanımların içleri boşaldı ve onlar da hızla akan menfî hayattan fazlasıyla nasiplendiler. Hâlbuki başörtünün temsil ettiği ulvî gaye ve inanç her şeyin fevkindeydi. Bugün yalnızca başörtüsüne indirgenen, aslında kadının dış görüntüsünü tümüyle kapsayan tesettür; Hazret-i Allâh’ın emridir (el-Ahzâb, 59 / en-Nûr, 31) ve bu kutsî hüküm Rabbin rızâsı için yapılır. «İnsanlar tarafından fark edilelim.» diye; «Biz klâsik örtülü hanımlardan daha değişik ve daha süslü olalım.» diye yapılmaz.

Bugün tesettürü sadece başörtüsü olarak gören gençler, ne yazık ki; diğer çağdaşlar gibi erkek arkadaş edinmekte, gece geç saatlere kadar dışarıda kalabilmekte, facebooklarda mahrem resimlerini paylaşabilmekte, karşı cinsten tanımadığı kişilerle saatlerce chatleşmekte bir sakınca görmemekteler. Ve bu gençler yasaklanmamış alanlarda, yasakçı zihniyetlerin onlara takdim ettiği her yanlışı fütursuzca işlemekteler.

Tesettürün içini boşaltmak için şer mihraklar otuz seneyi geçkin zamandır uğraşıyorlar. Bu iş; tesettür defileleri, başörtüsü reklâmları ile başlamıştır. Başörtülü hanımların dînî muhtevâ kapsamındaki kıyafetleri bugün; «takvâ» erdeminin dışına çıkıp «israf» ve «gösteriş»e yönelmiştir. Altta daracık kot pantolon, üstünde vücut hatlarını tümüyle ortaya koyan yapışık bluzlar (giyinik çıplaklar), yüzde makyaj ve başta başörtüsü ile her türlü tahrike açık, örtünme gayesinin dışına çıkmış bu gençler, acaba tesettüre uygun giyindiklerini mi sanıyorlar? Böyle düşünmek için, ancak İslâm’ı ayaklar altına almak gerektir. İslâm’ın tesettür anlayışı kesinlikle bu değildir!

Bu hususta İslâm büyükleri ve âlimler;

“Tesettürler, «Bak bana!» dememelidir.” diyorlar. Çağdaşlıkla kol kola gezen böylesi bayanlar İslâm’ı kendi kafalarına göre yorumlama yanlışlığına düşüyorlar. Bunlar âhiret hayatından değil, adına modern dünya denilen bugünkü hayat tarzından hareket ediyorlar. Ne yazık ki bu hanımlar, toplumdaki mü’mine hanımefendi nezâhetini ve saygınlığını kaybettirdiler. Yine bu bayanlar; «Ye kürküm ye!» misali dış görünüşlerini allayıp pullayıp birilerinin yanlış amaçlarına hizmet ediyorlar. Ve sonunda bu modern görünümlü, tesettürü sadece ufacık bir başörtüsüne indirgeyen bayanlar; müslümanların en ehemmiyet verdiği mahremiyet değerlerini altüst ettiler. Bu tablo, hakikaten hazin bir tablodur.

Eskiden kıyafetler daha sade ve mütevâzı olup fıtrata uygundu. Erkekler bugün olduğu gibi kadınlaşmaz, kadınlar da erkekleşmezdi. Çünkü o zamanlarda zihinler sade, davranışlar mütevâzı idi. Yürekler ve gönüller huzurluydu. Şimdilerde fikirlerde, kafalarda, hareketlerde ve ruhlarda bir karmaşa var. Bu karmaşa «moda» ismiyle kıyafetlere yansıdı. Moda adı altında her türlü ahlâksızlık, medya vasıtasıyla son derece sevimli ve teşvikkâr bir tarzda insanlara sunulmakta! Tesettür reklâmlarıyla piyasaya takdim edilen yüzleri, gözleri, tırnakları boyalı, son derece alımlı bayanların giydikleri giysilerin İslâmî ölçülerle uzaktan yakından alâkası yoktur. Anlaşılacağı üzere her şey gösterişe ve göze hitap etmekte. Sözde dindar hanımların da (!) bunları seyrede seyrede; beyinleri, zihinleri yıkanıyor. Nefse hitap eden ama değerlerimize hiç mi hiç hitap etmeyen bu kıyafetler önce yadırganıyor, sonra da; «Neden olmasın?» deniyor. Neticede kadının mahremiyeti sıfırlanıyor. Müslümanlar olarak bunların yanlış olduğunu konuşmak hususunda dahî hemfikir olamıyoruz.

Müslüman hanımların giysileriyle oynayan modacılar yıllarca yaptıkları tahribatlarla yetinmeyip;

«Şayet modern olmak istiyorsanız şunları şunları da yapmalısınız!», «Hattâ başınızdakini de çıkarmalısınız!» telkinlerinde bulundular. Başörtülü kesim de yaftalanmamak için; gerici, yobaz, tutucu ve muhafazakâr olmamak için, onlar ne diyorsa yaptılar. Hattâ fazlasını da esirgemediler ve neticede kaybettiler. Maalesef bir zamanların pür tesettür, saygın müslüman hanımefendilerin de isimlerini düşürdüler, zedelediler.

Hayatlarında Hazret-i Allah -celle celâlühû-’nun emirlerini ve takvâyı değil; kadın olarak görüntüyü önceleyen bu sözde başörtülü (!) bayanlar, toplumda aşağılanmamak, geri plâna itilmemek için son senelerde artık marka giyinmeye ve marka eşarp takmaya başladılar. Böyleleri için eşarp, kaliteli bir giyimin tamamlayıcı unsuru olarak tıpkı aksesuar gibi görüldü. Bu arada reklâmı yapılan markalı giysileri giyenler, süreç içinde farkında olmadan o ürünleri giyenlerin dünyasıyla hemhâl oldular. Yanı sıra böyleleri, meslek ve makamlarını da kartvizit gibi hep öne çıkardılar. Altlarındaki son model arabalarla «israfın haram olduğu» hükmüne de itibar etmediler. Sonunda müslüman kimlikler; markayla, gösterişle tüketim kültürüne teslim edildi.

Geçmişte sahâbe efendilerimiz, şüphelilere dahî yaklaşmazken, şimdikiler;

“Haramları nasıl helâl gösteririz?” derdine düştüler. Bilinmelidir ki, Müslümanlığın önceliği dindir. Din hayatın kıyısında değil tam da merkezindedir. Doğrusu gençler ve toplum adına endişeliyiz. Bu kadar yanlışlığın hâkim olduğu bir dünyada; popüler kültür, insanı derinden etkiliyor. İnsan rûhunu besleyen kanalların yetersizliği, her esen değişim rüzgârından etkilenme, insanları gaflete düşürüyor. Aynı zamanda bu unsurların sürekli devam etmesi, insanı tefekkürden uzaklaştırarak şuurlanmasını engelliyor.

Eski nesilde «takvâ» hâkimken yeni kuşakta «fetvâ» hâkimdir. Geçmişte değer taşıyan fazîletli erdemlerimiz günümüzde süflî ve kirli davranışlara yerini bırakmış vaziyettedir. Eskiden insanlar kimlik ve kıyafetlerinden çok; iyilik ve dînî güzellikleriyle öne çıkarken, bugün insanlar sahip oldukları meslekî-kariyer kimlikleriyle, dikkat çekici özel-güzel-etkili markalı kıyafetleriyle öne çıkıyorlar. Gerçekten bu gidiş müstakîm bir yola çıkmıyor. Silkinip toparlanmanın vakti geldi de geçiyor bile.

Biz de diyoruz ki; artık müslümanlar olarak uyanmalı ve şuurlanmalıyız. Çağdaş olma hatırına müslüman kimliğimizi yitirmemeliyiz. Modern hayatta; gösteriş, âlâyiş, süs-püs gibi şeylere itibar etme sanki bugün ruhlara girmiş ur gibidir. Modern insanlar, şimdiye kadar «takvâ» kavramını müslümanların gündeminden çıkarmak için ellerinden geleni yaptılar. Çağdaş düşüncede, kadın; görüntüsüyle, gösterişiyle devamlı görünürde ve gündemde olmalıdır. Takvâda ise kadın görünürde ve göz önünde bulunmaz. Takvâ ile yüce Yaratıcı’ya yaklaşılarak O’nun dostluğunu kazanmak hedeftir. Gösteriş ile yalnızca insanların sahte dostluğuna erişilir. Takvâya ulaşmak; yüce Hak katında en makbul olan hâldir, hiçbir şeye değişilmez. Kılık-kıyafette, amellerde, ibâdetlerde takvânın öncelendiği nice güzel günlere ulaşmak temennîsiyle…