YENİDEN DOĞMAK GİBİ: HAC

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

mustafa-canlı-yuzakidergisi-eylul2015

BİR HADİS:
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ
-صلى اللّٰه عليه وسلم-:
«مَنْ حَجَّ هَذَا الْبَيْتَ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ رَجَعَ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ»

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Her kim kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden bu evi (Kâbe’yi) haccederse, anasının onu doğurduğu günkü gibi (günahsız) hâline dönmüş olur.” (Buhârî, Muhsar, 10)

BİR MESAJ: Hac ibâdetini hakkıyla yerine getirerek yeni bir hayata başla!

Kâbe’nin yolları bölük bölüktür,
Benim yüreciğim delik deliktir,
Dünya dedikleri bir gölgeliktir;
Canım Kâbe’m varsam sana!
Yüzüm-gözüm sürsem sana! (Âşık Yûnus)

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Yoluna güç yetirenlerin Beyt’i haccetmeleri, insanlar üzerinde Allâh’ın bir hakkıdır.” (Âl-i İmrân, 3/97)

Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:

“İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hazret-i Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Müslim, Îmân, 21)

Bu anlamda hac farzdır. Gücü yetene, yol bulabilene Beytullâh’ı ziyaret etmek her müslüman üzerine önemli bir vecîbedir.

Cenâb-ı Hak, Hazret-i İbrahim’e emretti:

“İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde, her derin vadiyi aşarak sana gelsinler.” (el-Hacc, 22/27)

İşte hac çağlar öncesinden yapılan bu çağrıya cevap vermektir, tıpkı Rasûl-i Ekrem’in;

«Lebbeyk Allâhümme lebbeyk!» diyerek büyük bir teslîmiyetle bu davete icâbet ettiği gibi:

“Buyur Allâh’ım buyur! Emrindeyim buyur! Buyur Allâh’ım! Sen’in hiçbir ortağın yoktur. Buyur Allâh’ım! Emrine âmâdeyim! Şüphesiz hamd Sana mahsustur. Nimet de Sen’indir, mülk de Sen’in. Sen’in hiçbir ortağın yoktur.” (Buhârî, Hac, 26)

Onun için bu daveti geciktirmek olmaz. Bir şekilde gitmeye güç yetirince bu davete icâbet etmeli. Nitekim Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Haccetmek isteyen kimse acele etsin! Olur ki hastalanır veya binek hayvanı kaybolur ya da (hacca gitmesini engelleyen) bir ihtiyaç ortaya çıkar.” (İbn-i Mâce, Menâsik, 1)

Hac mîkattır. Mîkat, bu mübârek seferin, hacca niyet etmenin başlangıç noktasıdır. Bu bakımdan hac yolcusu; bu başlangıç noktasındaki niyetine, aşkına ve muhabbetine dikkat etmeli. Zira Hazret-i Musa’nın Tur Dağı’nda Rabbi ile buluştuğu gibi O’nunla buluşma ve O’na kavuşma ânı artık çok yakındır. Bu niyetlerle hac yolcusu mîkatta ihrama girer.

Onun için hac ihramdır. İhram; hac süresince her türlü kötü söz ve davranışlardan, hattâ bazı helâllerden bile kendini tutmaktır. Kefen misali bembeyaz ihramlara bürünen mü’min, hac vesilesiyle bir nevî ölümün provasını yapar.

Bu anlamda hac ölümü anlamaktır. Mahşeri andıran kalabalığıyla kefene benzeyen ihramıyla hac, yeniden dirilişi anlamaktır.

Hacı namzedi, hacca niyet edip telbiye getirerek dünyadan bir emâre taşımayan «îzâr» ve «ridâ» denilen iki parça dikişsiz kumaşla ihrama girer.

Bu bakımdan hac telbiyedir:

«Lebbeyk Allâhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk! İnne’l-hamde ve’n-nimete leke ve’l-mülk! Lâ şerîke lek!»

Hacı namzedi telbiyeyi getirince sanki bütün mevcûdat bu yakarışta ona eşlik eder. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Bir müslüman telbiye getirdiğinde sağında ve solunda (eliyle işaret ederek) şuradan şuraya kadar yeryüzündeki taş, ağaç, toprak ne varsa hepsi onunla birlikte telbiye getirir.” (Tirmizî, Hac, 14) buyurur.

«Lebbeyk Allâhümme lebbeyk!» diyerek, zikirlerle, duâlarla Kâbe’ye canım Kâbe’ye gelinir.

Onun için hac Kâbe’dir. Hacca giden bir mü’min, yeryüzünün ilk mabedi olan Beytullâh’ı ziyaret eder. O Beytullah ki Hazret-i Âdem’den kıyâmete kadar gelmiş geçmiş ve gelecek olan mü’minlerin en önemli feyz kaynaklarından biridir. O Beytullah ki Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in;

“(Ey Kâbe) Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel! Sen yücesin ve itibarın da ne yüce!” buyurduğu Kâbe’dir. (İbn-i Mâce, Fiten, 2) Ve;

«Bismillâhi Allâhu ekber!» denilerek tavafa başlanır.

İşte hac tavaftır. Yani Kâbe’nin etrafında yedi kez dönmektir. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tavafın namaz gibi olduğunu ifade ederek şöyle buyurmuştur:

“Kâbe’yi tavaf etmek, namaz gibidir. Ancak tavafta konuşabilirsiniz. Kim tavaf esnasında konuşursa sadece hayırlı şeyler konuşsun.” (Tirmizî, Hac, 112) Tavafa Haceru’l-Esved’den başlanır.

Onun için hac Haceru’l-Esved’dir. Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, eğer müsait olursa Haceru’l-Esved’i öper değilse elindeki bastonla uzaktan selâmlayarak tavafa başlar ve tavaf bittikten sonra İbrahim makamında iki rekât namaz kılardı. (Buhârî, Hac, 48)

Bu bağlamda hac Makām-ı İbrahim’dir. Yüce Rabbimiz;

“…Siz de İbrahim’in makamından kendinize bir namaz yeri edinin!..” (el-Bakara, 2/125) buyurmuştur. Bu mekânın Hazret-i İbrahim’in, oğlu Hazret-i İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa ederken iskele olarak kullandığı veya insanları hacca davet etmek için üzerine çıktığı taş olduğu ifade edilir. Hacı namzedi, namazını bitirdikten sonra zemzemden kana kana içerek Safâ Tepesi’ne doğru gider.

İşte hac sa‘ydir. Sa‘y, Safâ Tepesi’nden başlayıp Merve Tepesi’ne doğru üç defa gidiş-geliş yapıp en son Merve’de tamamlamaktır. Sa‘y bitince tıraş olunur. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Allâh’ım! Başlarını tıraş ettirenlere merhamet et!.. Saçlarını kısaltanlara da.” (Buhârî, Hac, 127) buyurmuştur.

Ve o gün gelmiştir artık. Arefe günü Arafat’a çıkılır…

Hac Arafat’tır, Arafat’ta vakfeye durmaktır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Hac Arafat’tır.” (Tirmizî, Hac, 57) buyurmuşlardır. Dünyanın farklı yerlerinden gelen müslümanlar, aynı yerde ve aynı zaman diliminde Arafat’ta tek yürek olurlar. Duâlar, niyazlar, gözyaşları ve yakarışlar, bu mukaddes mekândan hep birlikte semâya yükselir.

Bu bağlamda hac; kolektif şuurdur, ümmet anlayışına sahip olmaktır. Dünyanın dört bir tarafından sarı, beyaz, siyah benizli mü’minler ümmet anlayışıyla orada birbirleriyle kucaklaşırlar.

Onun için hac kardeşliktir, birbirimizle kardeş olmanın hazzını duyabileceğimiz yerin adresidir. Hacda kurulan dostlukların ayrı bir yeri, ayrı bir tadı ve ayrı bir adı vardır. Beraber hac yapan mü’minlere refîk denir.

Hac Müzdelife’dir, hac Mina’dır, hac şeytan taşlamadır, hac şeytanla mücadeledir, hac kurbandır, Allâh’a yakınlaşmaktır. Hac fedâkârlıktır, hac sadâkattir.

Hac tevhiddir, tevhîdi yaşamaktır. Mü’minler;

«Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk!: Buyur Allâh’ım! Sen’in hiçbir ortağın, şerîkin yoktur Allâh’ım!» diyerek bütün benliği ile tevhîdi yaşarlar.

Hac Rabbe misafir olmaktır. Nitekim bir hadîs-i şerifte;

“Hacca gidenler ile umreye gidenler, Allâh’ın elçileridir.” (İbn-i Mâce, Menâsik, 5) buyurulmaktadır.

Hac Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e misafir olmaktır. Önce Allâh’ın misafiri olan mü’minler, sonra Allâh’ın sevgili habîbi Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e misafir olurlar.

Onun için hac Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. O’nu anlamak, O’nu yaşamaktır. Hele o Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in medfun bulunduğu hücre-i saâdet ziyareti…

Hacca giden mü’min;

«Lebbeyk Allâhümme lebbeyk!» dedikten sonra;

«es-Salâtü ve’s-Selâmü aleyke yâ Rasûlâllah!» diyerek, gözyaşları içerisinde, boynu bükük bir hâlde, büyük bir tâzîm ile Kâinâtın Efendisi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i ziyaret eder. Sanki O’nu dünya gözüyle görmüş gibi, sanki O’nun ashâbından biriymiş gibi olur. Nitekim O;

“Vefatımdan sonra beni ziyaret eden kimse, sanki hayatımda ziyaret etmiş gibidir.” (Dârekutnî, Sünen, II, 278) buyurmaktadır.

Hac tevâzudur. Orada mü’minler; âmir-memur, zengin-fakir, beyaz-siyah farkı olmaksızın tek yürek hâlinde olurlar. Hiçbirinin birinden üstünlüğü yoktur. Hiçbir mü’minin gönlünde böyle bir düşünce de yoktur.

Hac bir gönül yolculuğudur, hac takvâdır, hac sabırdır, hac sadakadır, hac münâcattır, hac zikirdir, istiğfardır…

Hac O’nunla olmaktır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Kâbe’yi tavaf, Safâ ile Merve arasında yapılan sa‘y ve taşlama işi (dünya kelâmı konuşmak veya gafletle geçirmek için değil) ancak Allâh’ın adının anılmasını sağlamak içindir.” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 50) Onun için hac vazifesinin büyük bir huşû içerisinde yerine getirilmesi önemlidir.

Hac duâdır, duâların makbul olmasıdır. Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Duâların en fazîletlisi arefe günü yapılan duâdır.” buyurmuştur. (Muvatta’, Hac, 81)

Hac cennettir. Zira bir hadîs-i şerifte;

“Allah tarafından kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.” (Buhârî, Umre, 1) buyurulmaktadır.

Hac berekettir. Hac, mü’minin maddî ve mânevî hayatına bereket getirir. Büyük paralar harcayarak Allah yoluna düşen mü’min, Allâh’ın izniyle dönüşte harcadıklarını fazlasıyla geri alır. Nitekim bir sözünde Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hac ve umrenin, günahları ve fakirliği giderdiğini belirtmektedir. (Tirmizî, Hac, 2) Hacı olan bir mü’minin elde edeceği mânevî kazancın ise tarifi yoktur. Başta günahlarından arınmakla başlayan bu mânevî yükseliş, anasından yeniden doğmuş gibi olmaya kadar gider.

Bu anlamda hac yeniden doğmaktır, bir başka deyişle yeniden diriliştir. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hakkıyla hac ibâdetini yerine getirenlerin anasından yeniden doğmuş gibi olacağını müjdelemektedir.

Bu anlamda hac bir arınıştır, kirlerden, hata ve günahlardan temizlenmektir.

Hac cihaddır. Bir gün Hazret-i Âişe Vâlidemiz;

“–Yâ Rasûlâllah! Biz kadınlar sizinle beraber gazaya çıkıp cihad edemez miyiz?” diye sormuş, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle cevap vermişti:

“–Sizin için cihâdın en iyisi ve en güzeli haccetmektir, makbul olan hacdır.” Bunu işiten Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- da;

“Artık ben bu sözü Rasûlullah’tan işittiğim zamandan itibaren haccetmeyi terk etmem.” demişti. (Buhârî, Cezâü’s-sayd, 26)

Yine bir hadis-i şerifte;

“Ne güzel cihaddır hac!” buyurulmuştur. (Buhârî, Cihad, 4)

İşte bütün bu duygu ve düşüncelerle, yapılması gerekenler hakkıyla yerine getirildiğinde bunun adı hacc-ı mebrûr oluyor ve bunu yapana da hacı deniyor. Hacı, hacılık berâtını eline alarak sanki anasından yeniden doğmuş gibi günahsız evine dönüyor.

Cenâb-ı Hak, hepimize böyle bir hac yapmayı nasip ve müyesser eylesin.

Cenâb-ı Hak, cümlemize hacı olmayı ve hacılık tâcını giymeyi nasip eylesin.

Cenâb-ı Hak; bizleri hacca gidip günahlarından arınanlardan, anasından yeniden doğmuş gibi olanlardan eylesin.

Âmîn…