126. SAYI TAKDİM

 

yuzakidergisi-agustos2015-sayi126

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kıymetli Okuyucularımız,

Dünkü coğrafyamızda;

Bugün yetmiş küsur devlet var…

Birbiriyle didişen, iç karışıklıklar, fitne ve kargaşalar, katliâmlar, zulümler, istibdatlar içinde yetmiş küsur devlet…

Dün o ihtişamlı devirlerde o birlik nasıl sağlanıyordu?

İnsan inşâsıyla…

Medeniyetimiz insan yetiştiriyordu. Kıtaların zimâmını elinde tutabilen, düşmanını caydıran, kardeşini koruyan; kılıcın da kalemin de kürsünün de meydanın da hakkını verebilen yiğitler…

Evvelâ iç dünyalarında kendilerini inşâ etmiş insanlar…

Sonra nesilleri inşâ etmiş, gönülleri ihyâ etmiş insanlar…

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

“Gerçek mücâhid, nefsiyle cihad edendir.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Cihâd, 2)

Bu merhaleyi tamamlamadan, kendini inşâ edemeden, Mevlânâ’nın tabiriyle ham olan müslüman; İslâm ve şiddeti yan yana getirmeye çok hevesli Batı’nın da tuzaklarına düşerek; çevresiyle, hattâ bütün insanlıkla cihad etmeye kalkıştı mı günümüzdeki manzaralar meydana çıkıyor:

Birbirinin boğazına sarılmış, tekbir getirerek birbirini katleden ve buna cihad diyen müslümanlar!.. İçlerinde uzun sakallı sahtekâr Conilerin, Tonilerin de varlığı âşikâr olan bu gürûhun tek hedefi; bizi İslâm devleti, hilâfet, cihad gibi kavramlardan nefret ettirmek…

Hayır! Onların bir plânı varsa Allâh’ın da bir plânı var.

Cihâdı daha iyi anlama fırsatı sunuyorlar bize:

Cihad evvelâ;

Fazîletler Semâsında

İNSAN İNŞÂSI

Şimdi cihad zamanı!

Nefsimizle, şeytanımızla, insanımızı başkalaştıran, vîran eden, harap eden cereyanlarla, düşmanlarla…

“Onları korkutacak kuvvetler hazırlayın.” (el-Enfâl, 60) buyuruyor, cihâdı emreden Mevlâ…

Onlar en çok hakikatten korkuyor, Kur’ân’dan, vahdetten, ümmet şuurundan, mü’minin mü’minin derdiyle dertlenişinden, dün kıtaların zimâmını elinde kudretle tutan insanı inşâ edecek, fazîletler semâsından korkuyor. Düşman, müslüman doğrayan kılıçlardan ise korkmak bir tarafa, keyifleniyor. Onları kullanarak, coğrafyamızdaki yetmiş küsur devleti daha bölük pörçük, daha perişan, daha cılız hâle getirmenin hesaplarını yapıyor.

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; her medeniyetin kendi insan tipini yetiştirdiği hakikatinden hareketle; çareyi kendi insanımızı inşâ etmek olarak ortaya koydu. Bir şartla; çilelerden şikâyet edip kaçmadan, sebat ve şükürle olgunlaşarak…

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; fazîletler semâsının güneşi Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ahlâkını tahsil ve tatbik etmeye davet ediyor bizi. O’nun Muhteşem Ahlâkı yazı dizisinin, «Hamd ve Şükür» başlıklı ilk makalesinde edâ edilen Ramazân-ı şerif kıvâmını muhafaza üzerine de dikkatlerimiz çekilmekte.

Mevlânâ Hazretleri’nin hikmetleri sözleri refâkatinde devam eden Sır ve Hikmet İncilerinde, yol kesici şeytan ve hempâlarına karşı, cemaat olma ve rehber bulma zarureti ele alınmakta.

Yazarlarımız, cihad hakikatini ve türlerini ele aldılar. Devrimizde cihad kavramını istismar etmek isteyenlere karşı peygamberler tarihinden, Siyer-i Nebî’den, Mekke dönemi, Medine Dönemi ve bütün İslâm tarihinden misaller getirdiler. İç karışıklarda müslüman katletmenin asla cihad olmadığını bütün açıklığıyla ortaya koydular. Asıl İslâm dâvâsı için yapılması gereken neslin inşâsı, insanın ihyâsı yolundaki gayretleri misallendirdiler.

Bizi bizim kavramlarımızla vurmaya çalışan Batı’nın gerçek yüzünü ortaya koyan Cemil MERİÇ’e dair bir inceleme, dosyamızı tamamlamakta.

Şairlerimiz mâzîmizi zaferlerle süsleyen Ağustos’ta, gündemin acılarına da bîgâne kalmadan zafer türküleri ve şehid ağıtları yakmakta.

Yeniden zaferlerle dolu Ağustoslara…

Yüzakıyla…