SU GİBİ OL!

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com

h_c_demircan-yuzakidergisi-temmuz2015

Çocuk olduğumuz için; kahverengi kalın Erzurum şalıyla, altındaki beyaz tülbendinin kenarından görünen, uçları kınalı bembeyaz saçlarını görme şansımız olurdu. Yoksa nâmahrem görünce doksanlı yaşlarına rağmen hemen toparlanırdı Sıdıka Nine.

Yaz günleri evinin önündeki üstü saman alçak taburede, kış günleri ise içeride tandırının başındaki pöstekisinin üzerinde otururdu.

Oturur da boş durmazdı elbet; yetiştirdikleri hayvanlardan kırpılan ve tabiattan toplanan köklerle boyanan yünlerden eğirdiği iplerle, kırmızılı yeşilli desenlerle bezenmiş yün çoraplar örerdi.

Ona her uğradığımızda yanındaki çıkınını açar, içerisinden; tezek yakılan derin tandır kuyularda pişirilen ortası delik tandır ekmeği ile lif lif ayrılan tel peynirinden oluşan ikramını mutlaka elimize tutuştururdu. Bir taraftan elimizdekilerden nasiplenirken bir taraftan da dizinin dibinde oturur onu seyrederdik.

Dudaklarındaki duâ kıpırtılarına, ağır ağır akan bir su gibi ellerindeki örgü şişlerinin şakırtısına, örüldükçe aşağı doğru süzülen rengârenk çorabın şelâle gibi dökülüşüne dalar, onun zikrine sessizce eşlik ederdik.

Bu dökülüşlerle biriken çoraplarından, eldivenlerinden, berelerinden bir çiftini biz yanından ayrılırken elimize tutuştururdu.

Çok fazla konuşmazdı Sıdıka Nine, ama biz onu seyrederken huzur bulurduk. Zaman zaman bizden su isteyip de verdiğimizde;

“Su gibi ol uşağum!” derdi.

Yıllar sonra Hazret-i Mevlânâ’nın şu mısralarını okuduğumda onun bu dileğinin ne kadar anlamlı olduğunun farkına vardım:

“Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez… Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol; su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil! Sen bir su ol… Ama rahmet ol; âfet değil! Su isen; tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; sana «felâket» denmesin!

Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de «kıyâmetler» koparıcı olabileceğini unutma… Unutma; senin işin rahmet olmak, âfet değil! Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin; küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun seller, âfetler gibi.”

Evet, Sıdıka Ninenin teşekkür dilekleri böyleydi.

h_c_demircan_2-yuzakidergisi-temmuz2015

Aslında hayatında hiç Mevlânâ okumamış olsa da, bu dileyişin derûnî mânâsına vâkıf olması; bu toprakların ekmeğini yiyen, suyunu içen, Sıdıka Nine gibiler için hiç de şaşırtıcı olmamalı.

Çünkü seneler ötesinden Anadolu’nun taşına, toprağına, suyuna nakşolmuş hikmet incileri; gönülden gönüle sirâyet ederek Allah dostlarının dillerinden daimî olarak tezâhür edegelmekte.

Allah ganî ganî rahmet eylesin, nur içinde yatsın.

Sağlıcakla kalın. Su gibi olun.