125. SAYI TAKDİM

yuzakidergisi-sayı125-temmuz2015

Kıymetli Okuyucularımız,

Dünya buhranlar içinde.

İslâm dünyası ateşler, figanlar içinde.

Ülkemizde de belirsizlikler hâkim…

Çehreler abus, suratlar asık. Muhtaçlar mahzun, muzdaripler perişan, garipler suskun.

Akan sadece gözyaşı değil, kanlı gözyaşı…

«Çare İslâm’da…» Bir zamanların duvarlara, araba camlarına yapıştırılan cümlesiydi. O çareyi çaresizliğe mahkûm etmek için, abus çehreler, gaddar suratlar kim bilir hangi gizli plânlarla devreye girdi ve İslâm’ı kelle kesen, bomba patlatan, sert, acımasız tiplemeye sokmaya çalışmakta.

İslâm elbette çare. Fakat o doğru temsil edilmiyorsa ne çare!

İslâm; onu getiren Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi’nin hayatındaki zarâfetle, titizlikle, takvâ ile ihsan ile yaşanıp yaşatılmazsa ne çare!

Hele gerçek çareyi boğmak için, kasten abus suratlar piyasaya sürülüyorsa, ne çare!

Bu sebeple asıl gaye, esas çare;

«İslâm’ın Güler Yüzünü Yaşamak ve Yaşatmak»

Nasıl?

İmkânlarımızı Muhtaçlarla, Sevincimizi Muzdariplerle, Gönlümüzü Gariplerle Paylaşarak…

Biz kendi dünyamızda İslâm’ın güler yüzünü yaşayıp yaşattıkça; halka halka saracak toplumumuzu, İslâm dünyasını ve dünyayı. Dün nasıl olduysa yarın da usûl aynı. Ahmed Yesevîlerin, Yûnus Emrelerin, Mevlânâların, Akşemseddinlerin, Aziz Mahmud Hüdâyîlerin, Rabbânîlerin, Bağdâdîlerin usûlü hep bu:

«İslâm’ın Güler Yüzünü Yaşamak ve Yaşatmak»

Onlar da nice kargaşalar, istîlâlar, tefrikalar, sıkıntılar, ızdıraplar içinde; imkânlarını, sevinçlerini, gönüllerini paylaşarak toplumun nabzını canlandırdılar; moralleri düzelttiler; toplumda sevgiyi, saygıyı, emniyeti, sıhhati tesis ettiler.

Bayram o zaman bayram.

Muhtaçların, muzdariplerin, gariplerin yüzü gülmeden, müslümana bayram yok.

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; kendini şehid edenlere dahî, duâlı dili, mütebessim çehresiyle İslâm’ın güler yüzünü sergileyen Habîb-i Neccar’ın tavrını çare olarak gösterdi. Mesai ve vitrin müslümanı olmaktan sakındırdı.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «Kardeşliğin Mes’ûliyeti ve Gerçek Bayram» başlıklı yazısında, Ramazân-ı şerif ve bayramların, kulluk vazifesini ve kardeşlik hukukunu hakkıyla îfâ için gerekli heyecanı tazelemesi noktasında mühim hatırlatmalarda bulundu.

Hazret-i Mevlânâ’nın Gönül Deryâsında Sır ve Hikmet İncileri’nde ise, «İbâdetlerin Özü» yani; namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibâdetlerin mânâsı, derûnu ve bâtınını yaşamaya dair Hak dostlarından hakikat parıltılarını kaleme aldı.

Dosyamızda modern insanın yalnızlığı, modernleşme, ferdiyetçilik, kapitalizm ve teknolojinin bundaki tesiri ve buna karşı koyabilmek için neler yapılabileceği mevzuları yazarlarımızca ele alındı.

Güler yüzlü dînimizin, bizleri içtimâileştirmek, sosyalleştirmek, mütebessim bir cemiyet ve gönül insanı hâline getirebilmek adına ikazlarını, telkinlerini, usûllerini kaleme aldılar.

Birlik ve beraberliğin; birbirimize muhabbet, hürmet, tahammül, sabır gibi duygularla yaklaşabilmenin önemi hatırlatıldı.

Geçmişten bugüne ziyana uğrayan âdâb-ı muâşeret ve incelikler ele alındı.

İsraf noktasında fert ve toplum olarak düşülen maddî-mânevî hatalara dikkat çekildi.

İçinden geçtiğimiz kutlu zamanlar gibi; gençliğin, dinçliğin, sıhhatin de -elimizden kayıp gitmeden- kıymetini bilmemiz gerektiği vurgulandı.

Fertleri birbirine kaynaştırarak, yığınları cemiyet, kalabalıkları millet, kavimleri ümmet hâline getirecek, kimseyi kimsesiz bırakmayacak teşkilâtlanmaların dünü, Ahîlik teşkilâtı ve kurucusu Ahî Evran güzel bir misal olarak dosyamızda yer aldı.

Şiirler… Bayram sevincini, yalnızların dertlerini, yarınlara dair kaygı ve ümitleri dile getiren mısralar…

Bayramımız mübârek olsun. Nasıl mı?

İmkânlarımızı Muhtaçlarla, Sevincimizi Muzdariplerle, Gönlümüzü Gariplerle Paylaşarak…

Yüzakıyla…