ŞEHR-İ RAMAZAN’DAN NASİPLENMEK
YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com
Müslümanlar, Ramazan ayına ulaşmak için Recep ayından itibaren duâ ederler. Ramazan ayına ulaşmak bir mürüvvet ki bu duâyı Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- öğretiyor. O’nun istediğinde, O’nun öğrettiğinde, O’nun yaptığında mutlaka bir rahmet var, güzellik var. Aynı zamanda Allah adamı olabilmenin kodları var. Bunun için; Ramazan ayına ulaşmayı, kavuşmayı istemek, müslümanın kulluğunu inşa edecek çok mühim bir murat.
Ne var ki Ramazan ayında?
Ramazan ayında yoğun bir kulluk disiplini var:
Kur’ân var…
Oruç var…
Zekât var…
Teravih var…
Sahur var…
Teheccüd var…
İftar var…
İtikâf var…
Kadir Gecesi var…
Yani ibâdetle dolu bir ay, Ramazân-ı şerif.
Bir şeye kavuşmayı istemek ayrı, kavuşunca ona karşı gösterilecek tavır ayrıdır. Bir şeye kavuşmayı istersiniz ama kavuşma gerçekleşince ona sahip çıkmaz, onu kucaklamaz, ona sarılmaz, onun isteklerini yerine getirmez iseniz, isteğiniz içi boş, sadece istemek için istemek gibi bir şey olur. Bunun için müslüman kavuşmak istediğine ulaşınca, yani Ramazan ayına ulaşınca; onun gereğini yapacak ki, sadâkatini, istediğini sadece dille istemediğini göstermiş olacak.
Rivâyetlerden; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Ramazân’a ulaşınca ayrı bir heyecan duyduğunu, sanki Ramazan ayı elinden gidiverecekmiş gibi her gününü ayrı hassâsiyetle değerlendirdiğini görüyoruz. Yani Ramazân-ı şerif, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i yoğun bir mânevî hayata sevk ediyordu. Başlangıcından bayrama ulaşıncaya kadar pörsümeyen, ilk günkü gibi heyecanlandıran bir duygu iklimi, Ramazan boyunca devam ediyordu.
Bundan dolayı; yani peygamberleri, rehberleri olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kuşandığı bu Ramazan hassâsiyetinden dolayı, müslümanlar için bir ibâdet ve kulluk vesilesi olan Ramazan mevsimi, diğer aylardan farklı olmalı. Yoğun bir ay olmalı. Müslümanın Ramazan ayındaki her gününü, Ramazân-ı şerif kuşatmalı.
Meselâ müslüman, oruç tuttuğunun farkına varmalı. Hem oruç tutmak hem de orucun farkında olmak. Kötü sözle, gıybetle, dedikoduyla, yalanla aylardır kavuşmak istenen Ramazan ayını hebâ etmemek; orucu, normal bir açlık ve susuzluğa çevirmemek. Allâh’ın; kulların açlığına, susuzluğuna ihtiyacı olmadığının, kulların oruca ihtiyacının olduğu şuurunu kuşanmak.
Bu ayda müslüman, Kur’ân ile buluşmalı. O’nun mânâsına yoğunlaşmalı. «Rabbim benim nasıl olmamı istiyor, benimle Rabbim neler hakkında konuşuyor?»u gündemine almalı. Yani, Ramazan ayında müslümanın bir «mukabelesi» olmalı, bir Kur’ân hatmi olmalı.
Bu ayda müslümanın «teravih namazı» kılmadığı bir gece olmamalı. Çünkü diğer on bir ayda teravih gibi bir namazı olmayacak. Sadece Ramazan ayına mahsus olan teravih namazını aksatmak, ele gelen fırsatı geri çevirmek olacaktır. Cemaate gidemese dahî müslüman, teravih namazını mutlaka edâ etmeli.
Bu ayda müslüman, diğer aylarda belki de hiç kılmadığı teheccüd namazıyla buluşmalı. Sahur vakti, aynı zamanda teheccüd vakti; yani Cenâb-ı Hakk’ın arz semâsına indiği ve kullarının duâlarına icâbet ettiği vakit. Bu vakti müslüman; hiç olmazsa sahur vesilesiyle kalktığı için önce teheccüd namazıyla, sonra da sahurla değerlendirmeli. Bu, Ramazan ayına mahsus bir ikram; hem sahura kalkıyor maddeten doyuyorsunuz, hem de teheccüd namazını edâ ederek mânen doyuyorsunuz. Bu fırsatı hiç olmazsa bir ay değerlendirmeli müslüman.
Bu ayda zekât mükellefiyetine sahip müslüman, zekâtını vermeli. En güzelinden, en kalitelisinden vermeli. Evine götüreceğinden vermeli. Zekâtını «Allâh’a veriyorum!» hassâsiyetinde vermeli. Aç olan insan açın hâlinden anlar; onun için oruçluyken zekât verebilmek, sadaka verebilmek önemli. Hazret-i Yûsuf’un zekât dağıtırken oruçlu olmaya çalıştığı rivâyet edilir. Demek ki oruçlu olmak; insana yokluğun, fakirliğin, açlığın hâlini anlama empatisi yaptırıyor. O bakımdan zekât ve sadaka için Ramazan bir fırsat, bu fırsat değerlendirilmeli.
Bu ayda itikâfa girmek için niyet edilmeli, itikâfa girme imkânı olmasa dahî bu niyetle sevap ummalı. Herkesin işi, çalışma ortamı itikâfa fırsat vermeyebilir; ama hiç olmazsa gönlünde itikâf olmalı, o niyet gündeminde olmalı.
Bu ayın bilhassa son on günü, Kadir Gecesi olabilir hassâsiyetiyle geçirilmeli. Niye son on gün? Çünkü Ramazan ayının son günlerine yaklaştıkça, müslümanlarda ilk günkü coşku kalmıyor, Ramazan ayı -tabiri câizse- normalleşiyor. Onun için Cenâb-ı Hak son on güne bu güzel geceyi gizliyor, 27. gece olması yüksek ihtimal dahî olsa, son on gün müslümanın gündeminde Kadir Gecesi olmalı, gevşeme olmamalı.
Ramazan ayı; bu hassâsiyetlerle müslümanın gündeminde yer aldığı zaman, mânâsında yaşanmış olacaktır. Kelime olarak «yanma» mânâsına gelen Ramazan ayını; Allah aşkına, Rasûlullah sevgisine lâyık olacak amellerle dolu dolu geçirmek en büyük gayret olmalıdır. Bu aya ulaşıldıysa, gelecek yıl ulaşılacağına garanti yoktur. Onun için vâsıl olana vâsıl olmak düsturuyla hareket etmek esas olmalıdır.