İLK MUHÂCİRLERİN HABEŞİSTAN SOHBETLERİNDEN

YAZAR : Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

adem_sarac-yuzakidergisi-mayis2015

Müslüman, her zaman ve her zeminde inancına göre hareket eden insandı. Ne durumda olursa olsun, inanç ve amelinden asla taviz vermezdi.

Habeşistan’a hicret eden müslümanlar; İslâm’ın o eşsiz güzelliğini, oralara götürmüşler, en güzel bir şekilde de yaşayıp yansıtıyorlardı. Nerede ve hangi hâlde olursa olsunlar, bir dakikalarını bile boş geçirmiyorlardı. Habeş ülkesinde de ciddî sohbet halkaları oluşturuyor, seviyeli sohbetler yapıyorlardı.

İlk muhâcir kafilesinin sorumluluğu Hazret-i Osman bin Maz‘ûn üzerindeydi. O da elinden geldiğince, verilen görevi îfâ etmeye çalışıyordu.

Yine bir gün, daha sohbet başlamadan Hazret-i Mus‘ab bin Umeyr -radıyallâhu anh-, Hazret-i Osman’a samimî bir teklifte bulundu:

–Ey Osman bin Maz‘ûn!

–Buyur ey Mus‘ab bin Umeyr!

–Bugünkü sohbette, senin İslâm’a giriş sahneni anlatır mısın?

–Anlatırım tabiî, fakat neden bunu istediğini merak ettim.

–Sen hele bir anlat, gerisini sonra konuşalım!

–Anlatayım.

–Dinliyoruz.1

Hepsi sıkı bir şekilde Hazret-i Osman bin Maz‘ûn’un etrafında halkalandılar. Osman -radıyallâhu anh- önce bir âyet-i kerîme okudu:

إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِى الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى
عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْىِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Âyet-i kerîmeden sonra Allah Teâlâ Hazretleri’ne hamd ü senâ edip, Rasûlullah -aleyhisselâm-’a salât ü selâm getirdi. Halkadakilerin hepsi de aynı şekilde hamd ve senâ ile salât ü selâm getirdiler:

–İslâm güneşinin doğduğu günlerdi… Ben henüz yeni haber almıştım. Neyin nesidir diye araştırma yapıyordum.

Yine bir gün bir yere giderken Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın evinin önünden geçtim. Rasûlullah -aleyhisselâm-, yanındaki birkaç kişiyle beraber hâne-i saâdetin ön avlusunda oturuyordu. Beni görünce seslendi:

–Yâ Osman!

–Buyur yâ Muhammedü’l-Emîn -sallâllâhu aleyhi ve sellem-!

–Yanımıza gelir misin ey Osman!

“–Tabiî.” diyerek yanlarına vardım.

–Yâ Osman! Biraz oturmaz mısın?

“–Oturayım.” diyerek oturdum. Hâlimi hatırımı sordu önce. Sonra da sohbete başladık. Sohbet ederlerken bir ara Rasûlullah -aleyhisselâm- başını kaldırıp mübârek gözünü göğe dikti ve bir süre o vaziyette kaldı. Sonra tekrar normal duruma geçti. Bunun üzerine merak ederek sordum…

–Neyi sordun?

“–Sen’inle çok oturduğum zamanlar oldu, ama hiçbir defa böyle yapmadınız…” diye sordum?

–Ne yaptığımı gördün mü ey Osman?

–Gördüm!

–Ne gördün?

–Gözlerinizi göğe dikip bir süre o vaziyette kaldığınızı gördüm!

–Gördün demek!

–Sanki bir şeyler anlamaya çalışıyordunuz!

–Ya, demek bunun da farkına vardın!

–Evet.

–Niçin göğe doğru baktığımı ve sonra neler olduğunu anlatayım mı?

–Anlatırsanız çok iyi olur, zira çok merak ettim!

–Sen yanımda otururken, Allâh’ın elçisi (Hazret-i Cebrâil) bana geldi!

–Allâh’ın elçisi mi geldi?

–Evet, Allâh’ın elçisi geldi ve bir âyet getirdi!

–Âyet mi getirdi?

–Gelen âyeti dinlemek ister misin ey Osman?

–İsterim elbet!

–Öyleyse iyi dinle!

–İyi dinliyorum!2

“–Şüphesiz ki Allah; adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emrediyor. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklıyor. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”3

–Şaşılacak şey!

–Nedir o şaşılacak şey ey Osman?

–Bu âyet benim yüreğime işledi!

–Allah buyruğudur bu, ey Osman!

–Bu dîne girmek için ne yapmam lâzım?

–Îmân edersin ey Osman, îmân edersin!4

–Böyle buyurduktan sonra nasıl îmân edeceğimi anlattı. İşte o an orada îmân ederek, İslâm ile şereflendim.

–Ne büyük şeref!

–Elhamdülillâh, çok büyük şeref tabiî!

–Sonra ne oldu?

–İşte ben bu âyet-i kerîmeyi, bizzat Rasûlullah -aleyhisselâm-’dan işittiğim an; îman iyice kalbime yerleşti.

–Îman kalbe iyice yerleşince, insan her şeyi ile değişir, değil mi?

–Evet, değişir. Ben de bir âyet ile birliğe erdim çok şükür!

–Daha sonra ne oldu?

–Olan oldu ve ben o gün Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı çok sevmeye başladım!

–Ya şimdi?

–O günkünden kat be kat fazla seviyorum!

–Sevilmez mi ey Osman, Rasûlullah -aleyhisselâm- sevilmez mi?

–Biraz da o âyet-i kerîme üzerine bir şeyler anlatır mısın ey Osman?

–Anlatırım elbet…5

Hazret-i Osman bin Maz‘ûn -radıyallâhu anh-, bu âyet-i kerîme üzerine güzel bir sohbet yaptı. Sahâbe-i kiram, hep beraber yeni iklimlere yelken açtılar.

Allah Teâlâ bu âyet-i kerîmede dünya nizamını sağlayan üç esası emrediyor, üç çirkin davranışı da yasaklıyor!

Emrettiği esaslar;

Adâlet, ihsan ve akrabaya yardım!

Yasakladıkları ise:

Fuhuş, münker ve zulüm!

Sadece bir tek âyet bile onları, her şeyleri ile değiştiriyordu. Âyet-i kerîme ile biz de buluşup değişelim artık.

Peygamber Efendimiz böyle istiyor çünkü.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

_____________________

1 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s. 398-400.
2 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, 9-10.
3 Kur’ân-ı Kerîm, en-Nahl, 16/90.
4 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s. 400.
5 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, 10.