TASARRUF BEREKETTİR

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

m_canli-SAYI-119

Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir gün Sa‘d bin Ebî Vakkâs -radıyallâhu anh-’a uğramıştı. Hazret-i Sa‘d, abdest alıyordu. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Sa‘d’ın abdest alırken suyu fazla kullandığını fark edince;

“–Bu ne israf?” buyurdu.

Hazret-i Sa‘d;

“–Abdestte de mi israf olur?” diye sorunca, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kıyâmete kadar bize ışık tutacak olan şu sözleri söyledi:

“–Evet, akan bir nehirden bile abdest alıyor olsan israf olur.” (İbn-i Mâce, Tahâret, 48)

Nitekim sözüyle ameli bir olan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in nasıl abdest aldığını o dönemde henüz çocuk olan Abdullah bin Abbâs -radıyallâhu anhüma-, şöyle anlatır:

“…Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalkıp eski bir su kırbasından abdest aldı. Suyu azar azar kullanıyordu. Ben de kalktım, onun yaptığı gibi yaptım.” (Nesâî, Tahâret, 105)

Evet, mü’min namaz için gerekli olan abdesti alırken bile israf yapmamalı. Zira israf yapmamak yani tasarruf etmek, abdestin kendisi gibi bir ibâdettir.

Öyleyse tasarruf ibâdettir, kulluğun bir gereğidir. İsraf ise kulluğun dışına çıkmadır.

Bu bağlamda tasarruf, sınırda kalmak; israf ise haddi aşmaktır. Ve Allah -celle celâlühû-, haddi aşanları sevmez. Bir seferinde Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir bedevîye abdest almayı öğretirken âzâlarını üçer kere yıkayarak abdesti ona göstermiş ve şöyle buyurmuştu:

“İşte abdest böyle alınır. Kim bundan daha fazlasını yaparsa hatalı davranmış, haddini aşmış ve zulmetmiş olur.” (Nesâî, Tahâret, 105)

Tasarruf berekettir. Tasarruf eden bir mü’min, hayatında bereket görür. Kazancı az bile olsa; Allah -celle celâlühû-, tasarruf ettiğinden dolayı kazancına bereket ihsan eder ve kendisinden daha çok kazanan ama israf edenden daha fazla mala mülke sahip olur.

Onun için tasarruf zenginliktir. İsraf ise fakirliktir. Çünkü israf eden, kazancının bereketini göremez. Çünkü israf; yüce Rabbimiz’in sevmediği bir davranış olduğundan dolayı, bereketi alır götürür.

Tasarruf Rahmân’ı hoşnut eder, israf ise şeytanı sevindirir, aynı zamanda yüce Rabbimiz’in hoşnut olmayacağı bir davranıştır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“…İsraf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (el-En‘âm, 6/141)

Yine Muğîre bin Şu‘be -radıyallâhu anh-’ın rivâyet ettiğine göre, Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Allah sizin için malı israf etmeyi hoş karşılamamıştır.” buyurmuştur. (Buhârî, İstikrâz, 19)

Hattâ israf eden, şeytanı o kadar sevindirmiştir ki onunla kardeş olmuştur. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (el-İsrâ, 17/26-27)

Onun için Allâh’a îmân ettiğini iddia eden bir mü’min, bir lokmayı dahî israf etmemeli, şeytanı sevindirmemelidir. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şöyle buyurmaktadır:

“Birinizin elindeki lokma yere düşerse ondaki toz toprağı gidersin ve onu yesin. Onu şeytana bırakmasın.” (Müslim, Eşribe, 136)

Mü’min; burada kibre düşmemeli, yere düşen lokmayı, şayet çamur vs. olmadıysa üfleyip yemeli. Yemeğe karşı tâzim duyguları içinde olmalı.

Bir mü’minin, kibre düşmeden ve israf yapmadan, Allâh’ın kendisine vermiş olduğu nimetlerden yararlanması emredilmiştir. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şöyle buyurmaktadır:

“Kibre düşmeden ve israfa kaçmadan (dilediğinizce) yiyin, sadaka verin ve giyinin!” (Nesâî, Zekât, 66)

Tasarruf ölçülü olmaktır, dengedir. İsraf ise ölçüsüz davranmaktır, dengesizliktir. İslâm dîninde önemli yeri olan kavramlardan biri de dengedir. Yaşadığımız hayatta dünya-âhiret dengesini gözetmemiz gerektiği gibi, yeme-içmede, harcamalarımızda, hattâ söz ve davranışlarımızda da dengeyi gözetmemiz gerekmektedir. Yüce Rabbimiz âyet-i kerîmede bu dengeyi şu sözlerle ifade etmektedir:

“Rahmân’ın has kulları ki harcadıkları zaman ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (el-Furkān, 25/67)

Tasarruf hakkı teslim etmektir, adâlettir. İsraf ise hakkı zâyi etmektir, adâletsizliktir.

Meselâ yeme-içme konusunda, bunun hakkı ve adâleti, sağlık içerisinde yaşayabilecek kadar yeme içmedir. Bunun azı da çoğu da sağlığımız açısından iyi olmadığı gibi, hakkı teslim etme ve adâlet açısından da hoş olmayan bir durumdur. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Canının çektiği her şeyi yemen israftır.” (İbn Mâce, Et‘ıme, 51) buyurarak gereğinden fazla yemenin israf olduğunu vurgulamıştır.

Harcamalarımız açısından konuyu ele alacak olursak; hem çok kısmak ve hem de gereğinden fazla harcama yapmak, bir haksızlıktır ve adâletsizliktir. Tasarruf etmek ise eşyanın hakkını vermektir, adâlettir.

Tasarruf, kıymet bilmektir, israf ise nankörlüktür. Cenâb-ı Hakk’ın üzerimizde sayısız nimetleri vardır. Bu nimetleri tasarruflu kullanan bir mü’min, o nimetlerin kadrini kıymetini bilerek hareket etmiştir.

Onun için tasarruf bir nevi şükürdür. Mü’min, elindekilerin kıymetini bilerek, bir nevi Rabbine teşekkür eder. Allah -celle celâlühû-;

“Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım…” (İbrâhîm, 14/7) buyurarak, tasarruf edene bereket ihsan edeceğini bildirmektedir. Elindekinin kıymetini bilmeyen ve israf içerisinde yaşayan bir insan, o nimetleri veren Rabbine karşı bir nankörlük içerisine girmiş, bir nevi şükürsüzlük göstermiştir.

Tasarruf zenginliktir, genişliktir. İsraf ise fakirliktir, darlıktır ve pişman olmaktır. Tasarruf eden bir mü’min, nimetlerin kıymetini bilip şükrettiğinden ve harcamalarını tasarruf içerisinde yaptığından dolayı asla pişman olmaz. İsraf eden ise pişman olur. Mevlâmız bu durumu şöyle dile getirmektedir:

“Elini boynuna sıkıca bağlama, tamamen de açıp saçma! Sonra kınanmış olarak pişmanlık içinde kalırsın.” (el-İsrâ, 17/29)

Tasarruf edenin hesabı kolay olur. İsrafın hesabı çetindir. Çünkü israfın hesabı sorulur. Ömrün israfı, gençliğin israfı, malın israfı, bilginin israfı… İnsanın israf ettiği bu hususlarla ilgili hadîs-i şerifte şöyle buyurulur:

“İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamayacaktır: Ömrünü nasıl tükettiğinden, gençliğini nasıl yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve öğrendiği bilgilerle nasıl amel ettiğinden.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1)

Tasarruf güzel ahlâk, israf ise çirkin bir ahlâktır. Tasarruf eden bir mü’min ne kadar yüce bir ahlâk ortaya koymuştur. Tasarruf edilen bir ev ne mübârek bir evdir.

Cenâb-ı Hak, cümlemizi nimetlerin kıymetini bilip şükredenlerden ve tasarruf edenlerden eylesin. Nimetlerine karşı nankörlük edip de israf edenlerden ve nimetlerin kıymetini bilmeyenlerden eylemesin.

“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki israfımızı (taşkınlığımızı) bağışla…” (Âl-i İmrân, 3/147)

Âmîn…