Unutulmuş Bir Âdetimiz: FERGAB
YAZAR : İlyas KAYAOKAY kayaokay_2323@hotmail.com
Kur’ân-ı Kerîm’in doksan dördüncü sûresi olan İnşirah, sekiz âyetten müteşekkil olup Peygamberimiz’in mâruz kaldığı sıkıntı ve zorluklar karşısında, kendisini teselli etmek gayesiyle nâzil olmuştur. İnşirah; açılma, açıklık, ferahlık anlamına gelmektedir:
1. Elem neşrah leke sadrak: Sen’in göğsünü açmadık mı (darlığını genişletmedik mi)?
2. Ve vada‘nâ ‘anke vizrak: (Hakikati açarak beşeriyet) yükünü Sen’den almadık mı?
3. Ellezî enkada zahrak: Ki o(nun ağırlığı) Sen’in belini çatırdatmıştı!
4. Ve rafe‘nâ leke zikrak: Sen’in zikrini (hatırladığın hakikatini yaşatarak) yüceltmedik mi?
5. Feinne me‘al ‘usri yüsrâ: Bu yüzdendir ki kesinlikle zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
6. İnne me‘al ‘usri yüsrâ: Evet, kesinlikle her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
7. Feizâ ferağte fensab: (İşlerinden) kurtulunca (esas işinle) yoğrul!
8. Ve ilâ Rabbike ferğab: Rabbine yönel (ve yalnız O’na rağbet et).
Sûreye ad olan ilk âyet; Hazret-i Peygamber’in çocuk iken yahut mîrac hâdisesi vukû bulduğunda Cebrâil tarafından göğsünün yarılarak kalbinin çıkarılıp zemzem suyu ile yıkanmasına işaret etmektedir. Bazı âlimler bunun cismanî bir yıkanma olmadığını, kalbine ferahlık ve hikmet verildiğini söylerler. Âyetlerde her türlü zorluğun ardından kolaylığa çıkılacağına art arda vurgu yapılması ile; inananların yüz yüze geleceği dert ve sıkıntılar karşısında pes etmeyip hamd ü senâ içerisinde olmaları, her vakit Allâh’a yönelmeleri ve O’ndan ümit kesmemeleri istenmektedir. Bir dert ve mihnet üzerimize hâsıl olunca, yegâne ilâcımız Duhâ Sûresi’yle bu sûredir.
Türkçede yer alan;
“Elif demeden «fergab»a çıkılmaz.”, “Elif demeden «fergab»a çıkacağım sanır.” gibi deyimlerde geçen «fergab» (Rabbine yönel) kelimesi, İnşirah Sûresi’nin son âyetinin son kelimesi olup günümüzde unut(tur)ulmuş geleneğimize de ismini vermiştir.
Elif, «okumak» anlamına da gelir. «Elif»i bilmeden okumanın mânâsız oluşuyla ilgili Yûnus;
Sen elifi bilmezsin,
Bu nice okumaktır.
der. Bugün pek kullanılmayan bir deyim olan; «Fergaba varmak/çıkmak»; bir konuda yeterince iktidar kazanmış olma anlamına gelmektedir. Elif, ilk harf olduğundan başlamak anlamına da tekabül eder. Bir işe başlayıp ilerlemeden o işte başarılı olunmaz. Kısacası merdiven atlanarak değil, basamak basamak çıkılırsa muktedir olunur. Elif, «bir» demektir; yani Allâh’ı da sembolize eder. Allâh’ın adı anılmadan bir işte muvaffak olunamayacağı anlamına da gelir. Derviş Osman, Kur’ân’ın ilk âyetini okuyup fergaba çıktığını söyler:
Okudum «ikra»yı çıktım fergabe,
Cezbe-i Hak erdi, oldum baş kubbe,
Kamu varlığımı kılmışım hebâ,
Lâ-mekân illeri göründü bana.
Osmanlı zamanında, elif harfinden başlayarak Kur’ân okumayı öğrenen mektep çocukları, Kur’ân’ı ders olarak tersinden sûre sûre okumaya / ezberlemeye başlarlar. İnşirah Sûresi’ne varıp okuyabilen artık Kur’ân’ı tamamen okuyabilme kapasitesine erişmiş sayılırdı. Bu kutlu görev başarıldığı için; ders alınan hocalara teşekkür mahiyetinde, hediyeler ikram edilirdi. İnşirah Sûresi’ne çıkan çocuk, ailesi ile birlikte hazırlıklı gelirdi. Talebe sûrenin sonuna geldiğinde «fergab» kelimesini okuyunca, hocası yahut talebe arkadaşları; ya hafifçe kulağını çekerler ya da varsa başındaki takkeyi kaparlar. Bunun mânâsı; «Bu işi başardın bizim de hediyemizi verirsin artık!» demektir. O önemli ânı kollayıp takkeyi kapan talebe, hediyeyi de kapar.
Semânur KAYA’nın Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinden derlediği fergab geleneği şu şekildedir:
Kur’ân öğrenmeye giden çocuklar; Kur’ân’ı bitirince ikişerli eşleşirler ve hatim duâsı ettikten sonra, birbirlerinin evine «fergab» diyerek bağırarak koşarlar. (Bu şekilde sokakta koşan birisi görülünce hatim ettiği anlaşılır.) Eve ulaşan çocuk; evde bulunan büyüklere İnşirah Sûresi’ni okur, büyükler de ona hediyeler verir. Bu şekilde eşleşen çocuklar, olaydan sonra birbirlerine; «fergab arkadaşım» diyerek hitap ederler.” (Tavşanlı Dergisi, sa. 2, s. 54)
Hazırlıklı gelen çocuk, elinden geldiğince ikramda bulunur. Bazen de fergab diyen talebenin cüz kesesi başına geçirilir öylece eve yollanırdı. Aile bu hâli görünce, hayır duâsında bulunurdu. Bu âdetteki gaye, çocukları ödüllendirme metodu ile ilme teşvik etmektir.
Dîvan şiiri, eski gelenek ve âdetlerimizin kaydının tutulduğu bir derlemeler kitabı mahiyetindedir. Bugün unutulmuş pek çok âdeti beyitlerin içerinde görebilmekteyiz. İşte asrımızda unutulmuş «fergab» geleneğini ancak dîvanlar arasında görebiliyoruz. Bu yönüyle dîvan şiiri aslında gerçek kimliğimizi asırlardır koruyan bir kripteks / şifre kutusudur.
Fergab âdeti bir mektep uygulaması olduğu için, sevgilinin tazeliğinden kinâye ile «tıfl-ı mekteb: okul çocuğu» ile beraber dîvan şiirindeki yerini bulur.
Sünbülzâde Vehbî iki yerde «fergab»tan söz eder:
Olmuş gönül, fütâdesi bir tıfl-ı mektebin,
Mânâsını sebak ediyor emr-i fergabın.
“Gönül, bir mektep çocuğunun müptelâsı olmuş; «fergab: Rağbet et!» emrinin anlamını öğreniyor.”
Bir diğer beytinde ise sevgili ile mektep çocuğu arasında ilgi kurar:
Sevdirir kendiyi uşşâka, o tıfl-ı mekteb,
Gâh İhlâs okuyup gâhice emr-i fergab.
“O mektep çocuğu, bazen İhlâs’ı bazen «fergab» emrini okuyarak kendisini âşıklara sevdirir.”
İhlâs, samimiyet, sevgisi, güveni hâlis ve sâdık olmak mânâsına da geldiğinden, sevgilinin ihlâs okuması, samimiyet bildirmesi şeklinde bir tevriye mânâsına sahiptir. Fergab da «Rağbet et» mânâsıyla benzer bir ikinci mânâyı ihtiva eder.
Antepli Aynî de takke kapma âdetinden de bahsettiği beyitte bir çocuk olarak gördüğü kalbinin, aşk hocasından ders aldığını, ileri bahislere geldiğini ifade eder:
Hâce-i aşka varıp mektebi erken kaparız,
Öğretip «fergab»ı tıfl-ı dile takye kaparız.
“Aşkın hocasına varıp mektebi erkenden kapatırız. Gönül çocuğuna «fergab»ı öğretip takke kaparız.”
Muvakkitzâde Pertev, rüzgârların takke uçurmasını hüsn-i tâlîl ile işlemiştir:
Takye kapmak fenninin oldu edîbi kim hazân,
Gül-nihâlân mekteb-i gülşende çıkdı «fergab»a.
“Gülfidanları, gül bahçesi okulunda fergaba çıkmış olmalı ki (esen rüzgârlarıyla) sonbahar, takke kapmak sanatının ustası oldu.”
Takke kapmak, sahtekârlıkla bir şeyler elde etmek mânâsını da kazanmıştır. Ali Râik buna temasla şöyle demiştir:
Debistân-ı felekte takye kaptırmazlar ey hâce!
Meğer sa‘y ile emr-i fergabı sen edersin işrâb.
“Ey hoca feleğin mektebinde takke kaptırmazlar. Ancak gayretle «fergab»ın emrini sen kapalı olarak anlatırsan o başka.”
Kadîm bir geleneği bulunan Fergab merasimini bugün yeniden canlandıramaz mıyız? Cami hocaları, müftülükler, çeşitli dernekler; Kur’ân öğretiminde bu geleneği sürdürebilir.