Rahmânî Esinti: MERHAMET

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

 

BİR HADİS:

عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمَا أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ -صلى اللّٰه عليه وسلم- قَالَ: الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمُ الرَّحْمٰنُ ارْحَمُوا مَنْ فِى الأَرْضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ فِى السَّمَاءِ

“Merhametliler (var ya!)… Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16)

BİR MESAJ: Merhamet et ki merhamet bulasın.

“Merhamet, âfetlerin perdesidir.”
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Allah; «rahmet»i yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça (rahmet) sayesinde bütün mahlûklar birbirlerine merhametli davranırlar. Hattâ kısrak, (yavrusunu emzirirken) basıp da ona zarar verme korkusuyla ayağını (bu rahmetin eseriyle) kaldırır.” (Buhârî, Edeb, 19)

Allah -celle celâlühû-, merhametlilerin en merhametlisi, O Rahmân, O Rahîm… O merhametin kaynağı. Yeryüzünde ve gökyüzünde bütün mahlûkat tarafından ortaya konan her bir merhamet, O’nun eseri…

Merhamet, yüce Rabbimiz’in Rahmân ve Rahîm sıfatlarının tecellîsi…

Her hayırlı işimize «Bismillâhirrahmânirrahîm» diyerek başlarken, yüce Rabbimizin Rahmân ve Rahîm isimlerini zikrederek, daha işin başında O’nun merhametini talep ederiz. O’nun merhameti olmasa; ne dünyada ne de âhirette hiçbir iyilik, güzellik ve menfaat elde edemeyiz. Bu düşüncede olmak, aynı zamanda O’na olan kulluk şuurunun bir başka yansımasıdır.

Merhamet, Cenâb-ı Hakk’ın yeryüzüne vurduğu mühürdür…

Merhamet; insanın içini saran, rahatlatan, teskin eden, O’ndan gelen kutlu bir esintidir…

Bir anne yavruna karşı şefkat duyuyorsa, Rabbimiz Teâlâ’nın onun kalbine lutfettiği merhamet duygusu sayesinde bunu yapabiliyordur. Susayan bir köpeğe su veren bir insan, Rabbinin kendisine ikram ettiği merhamet duygusu ile bunu yapıyordur. O’nun kalbimize ilkā eylediği merhamet sayesinde; çocuğumuzu, torunumuzu öpüp koklarız. Bu bakımdan merhamet, yüce Rabbimiz’in bize ikram eylediği büyük bir lütuftur. Yine insan, Yaratıcı’nın merhametinin eseridir. Zira Rahmân bize merhamet etti. Bizi yaratılmışların en şereflisi olan insan olarak yarattı. Eğer şu anda; sürüngen, taş, ağaç değil de düşünen bir varlık olarak yeryüzünde nefes alıp veriyorsak, O’nun merhameti sayesindedir.

Gözyaşı da merhamettendir…

Bir gün Kâinâtın Gülü Efendimiz, can çekişmekte olan torununu şefkat ve merhametle kucağına almış ve gözyaşı dökmeye başlamıştı. Yanındakiler;

“–Bu (gözyaşı) da nedir yâ Rasûlâllah?” diye meraklarını gizlemediler. Bunun üzerine Rahmeten li’l-Âlemîn Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; şöyle buyurdu:

“–Bu gözyaşı, Allâh’ın dilediği kullarının kalplerine yerleştirdiği bir rahmettir. Allah, kullarından sadece merhametli olanlara merhamet eder.” (Buhârî, Merdâ, 9)

İslâm merhamet dînidir…

Onun için mü’min;

«Yaratılanı hoş gör Yaratan’dan ötürü» düsturuyla hareket ederek, Allâh’ın yarattığı bütün mahlûkāta karşı şefkat ve merhamet gösterir. Allâh’a îmânı olan bir mü’min, yaratılmışların en şereflisi olan insana işkence ederek boğazını kesmez. Bunu yapan kişi veya grupların kim olursa olsun, isterse İslâm halîfeliğini ilân etmiş olsun, İslâm’la alâkaları yoktur. Allah ve Rasûlü’nün râzı olmayacağı bir iş yapıyorlardır. Şunu iyi bilmek gerekir ki; müslüman, kendisinden insanların emin olduğu;

“Bundan bana zarar gelmez.” dedikleri kişidir. Bu bakımdan merhamet dîni İslâm’da şiddet yoktur, işkence, vahşet yoktur. İslâm’ın savaşı bile merhamet yüklüdür. Zira savaşta çocuklar, kadınlar, din adamları öldürülmez. Düşmanla karşı karşıya gelindiğinde hasbelkader öldürme olacaksa; keyfî öldürme, uzuvları kesme gibi cânîlikler yasaklanmıştır. Bunların yerine yüce dînimiz İslâm’da; İslâm’la hayat verme, inşa etme, ihyâ etme vardır. İslâm’ın fetihlerine bakıldığında; beldelerin, asma, kesme, yok etme, zulüm ve işkenceyle değil, gönülleri kazanmakla alındığını görürüz. Bunu Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- döneminde yapılan savaşlarda da gözlemleyebiliriz. Yapılan bir araştırmaya göre, on yıllık cihad süresinde; İslâm toprakları iki milyon kilometrekareye ulaşırken, düşman saflarından 250 kişi, müslümanlardan da 150 kadar mücâhid hayatını kaybetmiştir.

Fakat gelin görün ki son zamanlarda merhamet dîni olan İslâm, bazı cahil ve bilinçsiz müslümanların merhametten mahrum davranışlarının da yardımıyla terör ve şiddet dîni olarak lânse edilmeye çalışılıyor. Dünya insanı, bir algı yanılmasına yönlendirilmek isteniyor. Bu yanlış yönlendirmelerin karşısına ancak merhamet örnekleriyle durabiliriz.

Merhamet; yeşertir, ihyâ eder, can verir…

Suyun kurak toprağı ihyâ edip yeşerttiği gibi, merhamet de gönülleri ferahlatır, rahatlatır ve ihyâ eder.

Nitekim Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, rahmet peygamberidir. Yüce Rabbimiz, bu durumu şöyle ilân etmektedir:

“Biz Sen’i, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (el-Enbiyâ, 21/107) O; insanlar âlemi için, hayvanlar âlemi, cinler âlemi için, dağlar-taşlar için rahmettir. Nitekim bir sözünde O, şöyle buyuruyor:

“Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im. Ve ben rahmet peygamberiyim…” (Ahmed bin Hanbel, V, 405) Bir defasında onca işkenceye maruz kalmasına dayanamayan ashâbının;

“–Yâ Rasûlâllah! Müşriklere bedduâ ediniz!” talebine şu Rahmânî sözlerle karşılık vermişti:

“–Ben lânetçi olarak değil, rahmet olarak gönderildim.” (Müslim, Birr, 87)

O’nun belki de en bâriz vasfı merhamettir ve bu merhamet vasfı en çok ümmeti üzerinde tezâhür etmektedir. Bir âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak, O’nu; mü’minlere düşkün, şefkatli ve merhametli, mü’minlerin sıkıntıya düşmesi kendisine ağır gelen bir peygamber olarak tavsif etmektedir. (el-Ahzâb, 33/6)

Bütün bir kâinat, merhamete muhtaç…

Başta yaratılmışların en şereflisi olan insan, merhamete muhtaç. Merhametten mahrum günümüz dünyasının insanı, merhamete o kadar muhtaç ki… Neredeyse adım attığımız her yerde merhametsizliklerle karşılaşıyoruz. Evde, iş yerinde merhametsizlikler… Gazete ve televizyonlarda merhametsizlikler… Üstelik bu merhametsizliklerin müslüman toplumlarda da oluyor olması, gerçekten kahredici bir durum.

Bakıyorsunuz müslüman bir evlât, merhametsizce annesini kesip doğruyor. Merhamet mahrumu bir anne, vicdanı sızlamadan yeni doğurduğu bir yavrusunu çöpe veya tuvalete bırakabiliyor. İşin daha da vahim olanı; müslüman olduğunu iddia eden bir cânî, Allâh’ın adını anarak, merhametsiz bir şekilde bir başka insanın kafasını bıçakla kesip dünyaya servis ederek tebliğ ettiğini zannediyor. Zavallı… Senin peşinden gittiğini zannettiğin İslâm bu değil ki… Seninki olsa olsa vahşettir veya şeytanın yolu satanizmdir. Bu ne merhametsizlik Allâh’ım! Bu ne vicdansızlık! Bu ne bedbahtlık!

Hadîs-i şerifte;

“Yalnızca şakî (bedbaht) olan kimse merhametten mahrum bırakılır.” (Tirmizî, Birr, 16) buyuruluyor. Merhametten mahrum olmak ne kötü bir durum… Sen merhamet etmezsen, merhametten mahrum kalırsın. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” buyuruyor. (Buhârî, Tevhid, 2)

Onun için merhametli olana Allah da merhamet eder…

Allâh’ın rahmetinin üzerine olmasını istiyorsan sen de yaratılana merhamet edeceksin. Merhamet edersen, melekler de sana merhamet eder, kol kanat gerer… Serlevha hadîsimizde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Yeryüzündekilere merhamet ediniz ki gökyüzündekiler de size merhamet etsin.” buyuruyor. Yani insana, hayvana, taşa, ağaca; kısacası bütün kâinâta merhamet edeceksin ki Allah ve melekleri de sana merhamet etsin.

Hayvanlar da merhamete muhtaç…

Ruh taşıdıkları unutulan hayvanlar, genellikle işkence, kötü muamele ve zulme maruz kalıyorlar. Hâlbuki Allah -celle celâlühû-, hayvanları insanın hizmetine sunmuştur. Bu bakımdan insan, hayvanlara merhametle yaklaşmalı, merhametle muamele etmelidir. Ama gelin görün ki merhametsiz günümüz dünyasında, Allâh’ın sevimli yaratıkları olan hayvanlar; birbirleriyle ölümüne dövüştürülmekten tutun da daha iyi para etsin diye diri diri derisi soyulmaya varıncaya kadar merhametsizliklerle karşı karşıya kalmaktadırlar.

O bakışlar gözümün önünden hiç gitmiyor!

Müzik, eğlence eşliğinde denizden yakaladıkları bir fok balığının diri diri derisini yüzüyorlardı. Ağızlarında sigara, bir yandan alkol alıyorlar, bir yandan da kahkahalar atıyorlardı. Balık hâlâ canlı. En son kafa derisini de alıp balığı ileriye doğru bir yere attılar. Fok balığı son bir ümitle o güzel gözleriyle sağa baktı sola baktı. Merhametli bir el bekliyordu belki. Sonra oracıkta yıkılıverdi. Bu aslında insanlığın yıkılışıydı. Bu; îmansızlığın, dolayısıyla merhametsizliğin ne neticeler doğurduğunun bir göstergesiydi. Evet; îman olmazsa bir gönülde, her türlü merhametsizlik beklenir ondan. Hani merhum şair diyor ya;

Îmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür,
Îmansız olan paslı yürek, sînede yüktür!

Îman oldu mu merhamet de olur…

Bu bakımdan merhamet ile îman arasında kuvvetli bir bağ vardır. Allâh’a îmânı olan bir kimse merhametli olur. Îman, merhameti ilzam eder. Merhametsizlikle îman yan yana duramaz. Bu sebeple Allâh’a îmân ettiğini iddia eden bir mü’min; merhametli sözler söyleyip, merhametli davranışlar sergilemelidir. Eğer merhametsiz tavırlar sergilerse, Allâh’a olan îmânının kuru bir iddiadan öteye gidemediğinin farkında olmalıdır.

Kurban, merhamet demek…

Rabbimizin kerem ederek bizim hizmetimize âmâde kıldığı hayvanları boğazlarken bile merhamet etmek.

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh-’tan rivâyete göre, bir kurban günü Peygamberimiz -aleyhissalâtü vesselâm- ayağını koyunun böğrüne basıp bıçağını bilemekte olan bir adamın yanından geçiyordu. Onu bu hâlde gören rahmet Peygamberi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle seslendi:

“Bıçağını daha önce bileseydin olmaz mıydı? Yoksa bu hayvanı iki kez mi öldürmek istiyorsun?” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, IV, 33)

Yine O’nun merhamet kokan sözlerinden biri şöyledir:

“Allah her şeye karşı iyi muameleyi yazmıştır. Bu sebeple öldürdüğünüz zaman güzellikle öldürün. Keseceğiniz vakit güzel kesin. Herhangi biriniz hayvan keseceği vakit bıçağını bilesin ve güzel keserek kestiği hayvanı rahatlatsın!” (Ahmed bin Hanbel, 4/123)

İnsan, hayvan, tabiat merhameti gözlüyor; merhametli bir bakış, merhametli bir dokunuşu hissetmek istiyor…

Velhâsıl bütün bir kâinat merhamete muhtaç. Onun için merhamet duygularımızı yeniden canlandırmamız, yeniden yeşertmemiz gerekiyor. Bu da merhametin kaynağı olan îmânımızı gözden geçirmemizi gerekli kılıyor. Eğer kalbimizde merhamet esintilerinin olmasını arzu ediyorsak, merhametlilerin en merhametlisi olan ve merhametin de kaynağı olan yüce Allâh’a olan muhabbetimizi ziyadeleştirmemiz, O’na olan îmânımızı gözden geçirmemiz gerekiyor.

Cenâb-ı Hak, bizlere gazabıyla değil merhametiyle muamele etsin. Gazabından merhametine sığınırız. Kalplerimize merhamet duygusunu lutfetsin. Hepimize merhametli bakışlar, merhametli söz ve davranışlar lutfetsin. Merhametten mahrum gönüllere de merhamet nasip eylesin. Âmîn…