112. SAYI TAKDİM

 

Kıymetli Okuyucularımız,

Karamsar olmak için çok sebep olsa da ümitvâr olmalı…

Diğer yandan aşırı iyimserlik de bizi almamız gereken tedbirlerden alıkoymamalı…

İşte hâlet-i rûhiyemizin fotoğrafı…

Dosya konumuzu belirlerken; çocuk cinayetleri, evlâtlarını öldüren anneler, annelerini öldüren evlâtlar gibi kan dondurucu haberlerden hareket ettik.

Toplum bir vücut ise, bu fâcialar büyük bir rûhî sancının belirtileri olmalıydı. Biz böyle bir cinnet toplumu olmamalıydık.

Soma’da meydana gelen elîm kaza ve neticeleri de, sokaklarda yaşanan hercümerç de fertlerin hayatındaki rûhî sancıların topluma yansımaları gibi… Sadece ülkemiz değil, İslâm âlemi de dünya da fert ve toplum hâlinde ruh sancıları çekiyor.

Fakat diğer yandan, cennete doğru bir çağrımız da var.

Her problem, çözüm için bir anahtar aynı zamanda. Dikenler, güle basamak…

Zulmü adâletle, vahşet ve şiddeti, incelik ve zarâfetle, haramı helâlle, fuhşiyâtı iffet ve ahlâk ile, cinneti huzur ve nezâketle, vicdansızlığı merhamet ve şefkatle yenmeli… Bu dikenlerden güller bitirmeli…

Nasıl maddî tedbirsizlikten kaynaklandığı düşünülen bir kazadan sonra kanunlardan tatbikata büyük bir teyakkuz meydana geliyorsa, her cinnet vakası, her rûhî fâcia da bizde mânevî ihmal ve kusurların alârm zillerini çaldırmalı… İşte o zaman bu bir davet olur:

Cinnetten Cennete Doğru

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; başyazıda insanı dünya huzurundan da ebedî cennetten de mahrum eden cinnetlere ve onları tespit edebilmenin önemine dikkat çekti:

“Kulu eninde sonunda helâk edecek her günah, bir gaflet cinnetidir. Alevler ortasında yakacak her fuhşiyat ve iffetsizlik, perişan bir ahlâk cinnetidir. Şiddet ve vahşet sıfatlı her hamle, bir zulüm cinnetidir. Helâli yaralayan ve kirleten her yasak çiğneyişi, bir haram cinnetidir. Gerçekleri ve doğruyu hiçe saymak, bir yalan cinnetidir. Merhamet ve şefkati çöpe döken her acımasızlık ve gaddarlık, bir vicdan cinnetidir.”

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; insanların yaşadıkları rûhî bunalımlar karşısında psikolojik danışmanlara ve rehberlere sığındığı devrimizde, «Bize ve Nesillerimize En Güzel Örnek YEGÂNE REHBER»in Hazret-i Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olduğunu esas alan bir makale kaleme aldı. Yaz mevsiminin Kur’ân ve Sünnet eksenli bir eğitime başlangıç için takdim ettiği fırsatları, ganîmet bilmeye davet etti.

Mevlânâ’dan tavşan ve arslan kıssasının ele alındığı «Sır ve Hikmet İncileri» köşesinde ise nefsin karanlıklarına, nefsâniyetin uçurumlarına dikkat çekildi.

Dosya konumuzu yazarlarımız farklı zâviyelerden ele aldılar. Psikolojiye ve metotlarına, hatalarına ve doğrularına dikkat çekilen yazılarda, ihtimam gereken noktaların altı çizildi. Toplumun rûhî sancılarına, sadece kısa vâdede çözüm aranan muhakeme ve müeyyide tedbirleriyle değil, daha temel ahlâk eğitimiyle yaklaşmanın zarureti vurgulandı. İç ve dış saptırıcı her türlü etkiye karşı, kurtarıcının Kur’ân ve Sünnet olduğuna işaret edildi. Huzurlu mâzîden huzurlu istikbâle köprüler kurulması hatırlatıldı.

Tarih köşemizde, batıdaki zâhirî ilimlerdeki yükseliş anlatılırken de mânevî dinamiklere ve ihmaline dikkat çekildi.

Açe diyarına bir seyahat yazı dizisi, İskilipli Âtıf Efendi’nin uğradığı zulümler, Ahmet ZİYLAN’ın kaleminden rekabetin kuralları… Alâkanızı çekebilecek satırbaşları…

Şairlerimiz cinnet ağıtları ve cennet nağmeleriyle davetin sözcüleri oldular. Kan dökmek yerine, gözyaşı dökmeye, ağyar peşinde dolaşmak yerine aslımıza dönmeye davet ettiler.

Cinnet ve cennet hep var olacak. Firavun ve Musa -aleyhisselâm- gibi, Ebû Cehil ve Ahmed -aleyhisselâm- gibi, cehennem ve cennet gibi…

Ne mutlu ikincilerden yana çağıranlara ve davetçilere icâbet edenlere…

Yüzakıyla…