HER DÂİM ELHAMDÜLİLLÂH

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ أَنَسٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ :
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَليْهِ وسَلَّمَ :
مَا أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَى عَبْدٍ نِعْمَةً فَقَالَ : الْحَمْدُ لِلَّهِ ،
إِلاَّ كَانَ الَّذِی أَعْطَى أَفْضَلَ مِمَّا أَخَذَ.

“Allah kuluna bir nimet ihsan ettiğinde, kulun; «Elhamdülillâh!» diyerek hamdetmesi, o nimetten daha değerlidir.” (İbn-i Mâce, Edeb, 55)

BİR MESAJ:

Her zaman ve her hâlinde Rabbine şükret.
İlâhî! Hamdini sözüme sertâc ettim,
Zikrini kalbime mîrâc ettim… (Elmalılı M. Hamdi)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bu hadîs-i şerifte; «Elhamdülillâh» ifadesinin Rabbimiz Teâlâ’nın katındaki değerine işaret etmektedir. Gerçekten bu ifade; şükür, övgü ve senâ gibi kudsî mânâları içinde barındıran yüce bir ifade-i celîledir.

Elhamdülillâh’ın tefsirî mânası:

“Hani herkesin bildiği ve en son ümidi olarak istediği hamd gerçeği yok mu? İşte hâmidiyet (hamd etmek), mahmûdiyet (övülmek), bütün cinsi ile ve hattâ bütün dereceleri ve bütün çeşitleri ve fertleri ile o hamd, Allâh’a mahsustur, Allâh’ın hakkıdır, Allâh’ın mülküdür. Çünkü Allah’tır, çünkü… çünkü…” (Elmalılı, I, 75)

Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ümmetinin cennetteki isminin; «Hammâdûn / Çokça hamd edenler» olması, Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e; «Makām-ı Mahmûd» lutfedilmesi ve mahşerde kendisine verilecek sancağa; «Livâü’l-Hamd» adının verilmesi; hep hâmidiyet makamının tecellîlerindendir.

Elhamdülillâh Fâtiha Sûresi’dir.

Mukaddes Kitâbımız’ın ilk sûresi olan Fâtiha Sûresi, Elhamdülillâh ile başlar. Sanki bütün bir sûre, açılış ifadesi olan Elhamdülillâh cümlesinin tefsiri gibidir. Fâtiha Sûresi’yle «Elhamdülillâh» o kadar bütünleşmiştir ki; bu sûreye halk arasında «el-Hamd» anlamında «Elham» denir.

Elhamdülillâh namazdır.

Her gün beş vakit namazda Rabbimiz’e olan münâcâtımıza hamd ile başlıyoruz. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Namazda Fâtiha Sûresi’ni okumayan kimsenin namazı yoktur.” (Buhârî, Ezân, 94) buyurmuş ve namazın sonunda 33 kere «Elhamdülillâh» dememizi tavsiye etmiştir. (Ebû Dâvûd, Vitr, 24) Namazın başında Elhamdülillâh, sonunda Elhamdülillâh. Baştan sona namaz, Elhamdülillâh…

Elhamdülillâh hayatımızı kuşatır.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünnet-i seniyyesine uyarak; uykudan uyandığımızda, yatağa vardığımızda, yemek yedikten sonra veya su içtikten sonra, hutbe ve hitaplarımızda, aksırdığımızda ve yeni bir elbise giydiğimizde, hattâ ihtiyacımızı giderdikten sonra, kısacası hayatın her alanında Rabbimiz’e hamd ederiz.

Elhamdülillâh nimeti artırır.

Zira yüce Rabbimiz;

“Andolsun şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım.” (İbrahim, 14/7) buyurur. Yani mü’min, Rabbinin kendisine vermiş olduğu nimetler karşısında şükredip; «Elhamdülillâh!» dedikçe Cenâb-ı Hak, onun üzerindeki nimetlerini artırmakta.

Elhamdülillâh kanaattir.

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Nimetçe kendinizden aşağıda olanlara bakınız, yukarıda olanlara değil. Çünkü kendinizden aşağıda olanlara bakmanız, Allâh’ın üzerinizdeki nimetlerini küçümsememeniz açısından daha uygundur.” buyurmaktadır. (Müslim, Zühd, 9)

Onun için mü’min; her hâlinde elindekiyle yetinip kanaat etmeli ve; «Elhamdülillâh!» diyerek bu nimetleri lutfeden Rabbine teşekkür etmelidir.

Elhamdülillâh rızâya ermektir.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Allah Teâlâ, kulunun bir şey yedikten sonra hamd etmesinden veya bir şey içtikten sonra hamd etmesinden hoşnut olur.” (Müslim, Zikir, 89) buyurmaktadır. Cenâb-ı Hak, hamd eden kulundan hoşnut oluyor.

Elhamdülillâh O’ndan râzı olmaktır.

Her hâlimizde O’ndan râzı olmak… Verdiğinde de vermediğinde de… Lutfettiğinde de mahrum bıraktığında da… Her zaman; «Lutfun da hoş kahrın da hoş» diyebilmek…

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; Cenâb-ı Hak ile melekler arasında geçen şu konuşmayı bizlere aktarıyor:

“Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Allah Teâlâ meleklerine;

«–Kulumun çocuğunu elinden aldınız öyle mi?» buyurur.

Melekler;

«–Evet.» derler.

Allah Teâlâ;

«–Kulumun gönül meyvesini (ciğerpâresini) mi kopardınız?» buyurur.

Melekler;

«–Evet.» derler.

Allah Teâlâ;

«–Peki, kulum o zaman ne dedi?» diye sorar.

Melekler;

«–Sana hamdetti ve; ‘innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn’ (Biz Allah’tan geldik ve yine Allâh’a döneceğiz) dedi.» derler.

Bunun üzerine Allah Teâlâ;

«–O hâlde kulum için cennette bir köşk yapın ve adını da; ‘hamd köşkü’ koyun.» buyurur.” (Tirmizî, Cenâiz, 36)

Elhamdülillâh şükürdür.

Zira bir hadîs-i şerifte Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Hamdetmek, şükrün başıdır. Allâh’a hamdetmeyen O’na şükretmemiş olur.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, IV, 96) buyurmaktadır.

Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; seher vakitlerinde mûtat olarak Rabbine ilticâ eder, uzun uzun kıyamlar, secdeler ederdi. Yine böyle feyizli bir seher vaktinde, uykusunu bölüp ayakları şişinceye kadar namaz kılmış, bîtap düşmüştü. Efendimiz’in bu hâlini gören Âişe Vâlidemiz -radıyallâhu anhâ- insanlığın incisine şöyle seslendi:

“–Allah Sen’in geçmişte yaptığın, gelecekte yapabileceğin bütün hatalarını bağışladığı hâlde, kendini niçin bu kadar yoruyorsun?”

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; mübârek başlarını kaldırmış, fem-i saâdetlerinden şu sözler dökülmüştü:

“–Yâ Âişe! Bu lütuflarından dolayı Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhârî, Teheccüd, 6)

Elhamdülillâh nankör olmamaktır.

Nankörlük, her insanda potansiyel olarak var olan kötü bir sıfattır. Mü’min, irade yularıyla bu kötü huyu kontrol etmeye çalışır. Ama bunu başaramayan insanlarda nankörlük vasfı tezâhür eder. Neticede insan, Yaradan’ına da teşekkür etmediği gibi insanlara da teşekkür etmez. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“İnsanlara hamdetmeyen kimse Allâh’a da hamd etmez.” buyurmuştur. (Tirmizî, Birr, 35)

Elhamdülillâh duâdır.

“Cennete giren mü’minlerin yaptığı duâların sonuncusu;

«Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn.» duâsıdır.” (Yûnus, 10/10) Kâinâtın Efendisi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sık sık;

“Elhamdülillâhi alâ külli hâl!” diye duâ ederdi. (İbn-i Mâce, Edeb, 55)

Elhamdülillâh zikirdir.

«Elhamdülillâh», mukaddes Kitâbımız’ın ve namazın başlangıcı olduğu gibi her hayırlı işimizin de başlangıcıdır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Allâh’a hamd ile başlanmayan her anlamlı söz veya iş, bereketsizdir/sonuçsuzdur.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 19) buyurarak; mü’minin söz ve fiillerine hamd ile başlamasını, böyle yapmadığı takdirde o söz ve fiillerinin hayırla neticelenmeyeceğini vurgulamıştır.

Mü’min, «Elhamdülillâh»ı öyle dâimî bir zikre dönüştürür ki; diliyle Elhamdülillâh derken, gönlünün derinliklerinden bu zikrin coşkusunu hisseder ve sonrasında Elhamdülillâh zikri davranışlarına yansır. Neticede her yerde O’nu görür, O’nu hisseder ve;

“Rabbini hamd ile an, secde edenlerden ol ve ölüm gelinceye kadar kulluk et.” (el-Hicr, 15/98-99) âyet-i kerîmesinin sırrınca bir hayat yaşamaya çalışır.

Yûnus Emre Hazretleri’nin sözleri bu sırra erenlerin hamdelesidir:

Taptuk’un tapusunda kul olduk kapusunda,
Yûnus miskin çiğ idik piştik elhamdülillâh!

Evet; her an, her hâlde, her zaman ve mekânda, rahatlıkta ve darlıkta Allâh’a şükreden bir kul olabilmek, ne kadar büyük bir saâdet ve ne kadar güzel bir ahlâk-ı hamîdedir.

Rabbimiz cümlemize şükür ve rızâ hâlinde bir hayat nasip eylesin…