VASIFLI İNSAN NİÇİN YETİŞMİYOR?

YAZAR : Aydın TALAY aydintalay@gmail.com

Toplumun her kesiminde sık sık serzenişle dile getirilen bir husustur bu:

Niçin ana değerlerine sahip, çalışkan ve donanımlı insan yetiştiremiyoruz? Bu hâlimiz ne olacak? Bu kadar nimet ve imkân meşheri içinde verimli ve yetenekli insan niçin çıkaramıyoruz? Yoksa birilerinin ve birtakım gizli ellerin amansız çalışması bizi zillete ve meskenete mi düşürdü?

Eskiler bu gibi kötü gidişi kaht-ı rical (adam kıtlığı) deyimi ile ifade ederlerdi. Ümitsiz değiliz ama çoğu zaman gidenlerimizin yerini maalesef gelenler dolduramıyor. Nitelikli insanın kriterleri hususunda geniş çapta gayret göstererek yatırım yapılmayınca, çevremizi sıkıntılar saracaktır.

Bugün maalesef plândan programdan çok bahsetmemize rağmen, semereli çalışma için büyük hazine olan zamanın kıymetini bildiğimiz söylenemez. Çoğu evlerde yığınlarca eşyaya yer var ama bir kütüphaneye yer yok, sanal âlem bizi kuşatmış durumda.

Hemen itiraf edelim ki batı sarhoşu olduğumuz Tanzimat’tan beri; istîlâ, kayıp, çözülme ve dağılmanın ardından kendi öz kültürüne ve medeniyetine yabancılaşma başladı. Ehl-i salîbin, şer güçlerin gâh gayr-i müslimlere sahip çıkma, gâh güya kalkınmamıza destek olma bahanesi ileri sürdükleri çözümler hengâmesinde Avusturya Başvekili Prens Metternich Osmanlı Sefiri Kont Aponi kanalı ile Sultan II. Mahmud’a bir tavsiye mektubu gönderir:

“Hükûmetinizi, mevcudiyetinizin temeli olan zât-ı şâhâne ve müslüman tebaanın en esaslı bağı olan din kanunlarına hürmet ve riâyet üzerine kurunuz. Zamanın ihtiyaçlarını dikkate alınız. Eski idareyi yıkmayınız. Beni siyasî hayallere tâbî olmakla mı itham edecekler. Varsın öyle olsun.”

Avrupa, Greko-Romen medeniyetinin artığı ve kuru Aristo mantığını gençlerimize aşılayarak kurdurduğu İttihat-Terakki Cemiyeti ile güya Osmanlı’yı ayağa kaldıracaktı. Hürriyet-Adâlet-Müsâvât (Eşitlik) süslü lâfları ile hiç gereği yokken I. Cihan Savaşı’na sokup on asırlık devleti vîrâneye çevirdiler.

Hâlbuki çağdaş olmaya; tarihin ve ana değerlerin inkârı ile varılamayacağı gibi ırkçılık ve kopyacılıkla da ulaşılamazdı. Ama sömürü üzerine kurulu batı âlemi ile kilise ve yerli işbirlikçiler İslâm karşıtı cephelere çanak tuttular. Yaratılmışın en şereflisi olan insan; artık gerçek ihtiyaçlarına göz yumup tüketici hâline getirilirken, eğitim de uyum makinesine çevrildi. Yalanın adı ise ince politika oldu. Kurtuluş vaatleri tiyatronun bir parçası hâline dönüştü. Sadece çevremiz değil bütün kültürel değerlerimiz kirletildi. Merhum Necip Fazıl KISAKÜREK’in dediği gibi;

Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu.

Bugün gençlerimize bir ideal ve hedef vermek çok çaba ve gayret istiyor. Zira gerek fert ve gerekse toplum olarak uyguladığımız sistemle öylesine rehâvet içinde bir nesil meydana getirdik ki, her şeyin bir bedeli ve sorumluluğu olduğunu bile birçoğu müdrik değil. Son yıllarda silkinerek dünya devleti olmaya gidişimiz şer güçleri her yönden allak bullak etmeye başladı. İslâm ülkelerinin küçük lokmalar hâlinde parçalanması için küfür âlemi birlik olup kanı durduracak (!) zulümler yapıyor. Bu ortamda vakit kaybetmeden gençlerimizi Allâh’a lâyık bir kul ve hayır yolunda geceli gündüzlü çalışan hâlis bir müslüman idealine kavuşturmamız gerekiyor.

Üçüncü Osmanlı padişahı I. Murad Hüdâvendigâr I. Kosova Meydan Muharebesi’nde Miloş tarafından hançerlenmesi üzerine son nefesini verirken üzerine eğilmiş olan oğlu Yıldırım Bâyezid ve kumandanlardan Evrenos Bey’e galibiyetin sarsılıp hedefin kaybolmaması için nefesi yettiği nisbette atından aşağı indirilmemesini tembih etmişti. Son nefeste bile devleti geliştirme, büyütme hedefinden saptırmayan şuurlu ve ideal sahibi bir ruh…1

Îman ve sâlih amel olmadan hayırlı yetenek hayaldir. Mesleğinde, işinde, sahasında aranan ve özlenen insanın meziyetlerine bakın: Îmanlı, akıllı, basîretli, uyanık, âlicenap ve yumuşak huyludur. Öğrenmeyi ve öğretmeyi bilir, hedefi dünya köprüsünü selâmetle geçmek olduğundan harîs ve kıskanç değildir. Tedbirli ve temkinli hareket eder. Tuttuğunu koparacak azim, gayret ve idealin insanıdır. Her hâli ile ve her türlü insan için hayır ve bereket kaynağıdır. Bilginin doğrusunu arar ve yaptığı işi en mükemmel biçimde yerine getirir.

Aile, çevre ve okul; hamur hâlindeki öğrenciyi beden ve ruh cephesinden sevgi hâlesi, edep ve birlik içinde yoğuracağı için hiçbir hususu ihmal etmemelidir. Lüzumlu ve doğru bilgilerin yanında insanı her bakımdan kimlikli ve diri tutacak sağlam eğitimi de vermedikçe nasıl geleceğimizden emin olabiliriz? Piyasa; dürüst, kültürlü, kapasiteli ve kendine güveni olan efendi insan arıyor. Yarım yamalak yetişmiş on kişi, nitelikli bir kişinin bile yerini dolduramaz. Kaldı ki öğrenmenin yeri sadece okul da değildir. Her yeri ve her vasıtayı bir eğitim mekânı hâline getirme sevincini taşımalıyız.

Unutmayalım ki ceddimiz Osmanlı’da ders ve sohbetlerle ikāme edilen gönül meclislerinde, ilmik ilmik sabır, sebat ve kanaatin işlenmesiyle güzîde insanlar yetişiyordu. Huzur derslerinde padişah bile bulunup ulemâyı yokluyordu. Bu bakımdan vasıflı insanın önünü açarsanız; her an kendini yenilemenin, bilgilerini tazelemenin, nefsini ayaklar altına almanın yol ve yöntemlerine âşina olacaktır.

İnsanları kardeş gibi seven ve onlar tarafından da sevilen olgun insan, gıda gibidir. Onsuz maddî ve mânevî kalkınma hayaldir. Vasıflı insanın en nefret ettiği hususlar; mâlâyânî işler, gösteriş budalalığı, gurur ve koltuk mücadelesidir.

Vasıflı insan, taşlar içinde mücevher gibidir. Kâinâtın sonsuz nizam ve intizamından ilham alır. Teşebbüsleri faydasız ve gereksiz mecralardan çekip çevirir. Hizmeti şiâr edinmiştir. Sözünde durur, randevularına geç kalmaz. Başkalarına yardım için can atar. Kendi ailesi başta olmak üzere herkese karşı görevlerini bilir. İnsanlarla muamelesi hep ölçülüdür. Kapasiteli insan, geniş çevresini, nefsi için değil; Allah rızâsı için ve topluma hizmet yolunda sevk eder.

Sadece yurdumuza değil, İslâm dünyasına düşen ana görev; kendi kültür ve medeniyet temellerini kaybedip yabancılaşmadan, çağa damgasını vuracak mü’min ve güçlü nesiller yetiştirmek, asrın ve mekânın icap ettirdiği bütün alanlarda başarılı iş ve ihtisas erleri çıkarmaktır. Bütün mesele, İslâm’dan taviz vermeden çağdaş terkiplere ulaşılmasıdır.2

______________

1 R. Ş. Apuhan, Kendime Engel Olmayacağım, s. 36.
2 İnanmış Aydının Problemleri, Mayaş Yay., s. 44.