52 Yıl Sonra Trabzon’daki Ayasofya’da İLK CUMA NAMAZI…
YAZAR : M. Nihat MALKOÇ mnm61mnm@hotmail.com
Bir zamanlar utanarak biletle girdiğim Trabzon’daki Ayasofya’ya bugün (5 Temmuz 2013 Cuma) abdestle girecek olmanın heyecanıyla yüreğim bir kuş gibi pır pır ediyor. Zira bugünlerde, hayalimizin bile erişemediği noktalarda doyumsuz hakikatler yaşıyoruz.
Öğle güneşinin tepeden gülümsediği demlerde Ayasofya’nın avlusuna vardığımda «iğne atsan yere düşmez» denen durumla karşılaşınca keyfim ikiye katlanıyor. Dostların çoğu saflardaki yerini çoktan almış bile. Uzaklar yakın olmuş. Yarım asırlık hasretliler buluşma ânının heyecanı içerisinde… Gönüller bayram yeri… «Mânevî huzur tavan yapmış» desem yeridir. Bu duygular içerisinde bizlere bu güzel günü gösteren Rabbim’e karşı şükür secdesine kapanıyorum. «Darısı, fethin sembolü olan İstanbul’daki Ayasofya’nın başına!» diyorum.
Güzel Trabzon’umun güzel Ayasofya’sı ne kadar da özlemiş secdeye varıp Rabbiyle bütünleşen mü’minlerini… Mü’minlerin de onu çok özlediği her hâllerinden belli. Zira bu coşkulu kalabalık, bunu çok güzel yansıtıyor. Mü’minlerle Ayasofya’nın geçmişte kalan ayrılık hâli Leylâ ile Mecnun aşkını hatırlatıyor bizlere. Hak aşkıyla yanıp tutuşan, âdeta Mecnûn’a dönen mü’minler, Leylâ hükmünde olan Ayasofyalarına çok şükür ki kavuştular. Bu kadîm sevgililerin kavuşmasına vesile olan Hak ve hakikat dostlarına binlerce teşekkürler…
Ayasofya deyip de geçmemek lâzım. Zira Ayasofya, Trabzon fethinin en güzel hâtıralarından biridir. O, büyük Fatih’in Trabzonlulara yâdigârıdır. Buna emânet de diyebiliriz. Bu güzel mâbet, bu şehirde yaşayanlara o günleri hatırlatmaktadır. Gönüllere fetih şuurunu zerk etmektedir. Onun mahzun oluşu bütün mü’minlerin mahzun oluşu için yeterli bir sebeptir. Onun hassas nabzı, ancak minarelerden coşkuyla okunan ezanlarla atar. Ezanlar onun mânevî gıdasıdır. O, mü’minlerin secdeleriyle hayat bulur; o fethin mûnis rüyasını görür.
Trabzon’un, mü’min çehrelere susamış Ayasofya’sı bugün sıra dışı günlerinden birini yaşadı. Buna bir çeşit bayram da diyebilirsiniz. Büyük-küçük, kadın-erkek herkes oradaydı. Turistler de bu coşkuyu keyifle seyrediyordu. Öğle ezanı Ayasofya’nın kulesinden mü’minlerin gönlüne gürül gürül akarken, insanların büyük bir huzur içinde şükür duygularıyla dolduğunu hissettim. Aynı huzuru kendim de yaşadım. Ezan sesleri fezâyı doldurmuştu. Avluda toplanan herkes, bu mâbedin prangalarından kurtulmasına sevinmişti.
Ayasofya’nın bahçesinde şükür secdesine kapanmaya hazır mahşerî kalabalık vardı. Mâbedin taşları, taş yüreklilere inat, sanki mü’minlerle konuşuyordu. O muhteşem mâbed, 52 yıldır beklediği mü’minlerini karşısında görünce sanki ruh kesilmiş ve mütebessim bir yüzle kalabalığı seyre dalmıştı. Demek taşlar bile yumuşardı da, taş kesilmiş kalpler yumuşamazdı.
Samimiyetle inanıyorum ki fethin rüyasını gören Ayasofya’da, 52 yıl aradan sonra kılınan bu ilk Cuma namazında İstanbul’un ve Trabzon’un Fatih’i de rûhen hazır bulunmuştur. Onun emânetini hakkıyla ve lâyıkıyla bugünkü konuma taşıyanlara alkış tutmuştur. Onun mübârek ve muazzez rûhu da bu gecikmiş Cuma namazıyla şâd olmuştur.
Bilindiği üzere Türkiye’de birkaç tane Ayasofya Camii vardır. Bunlardan en büyüğü Fatih’in İstanbul’u fethettiğinde ilk Cuma namazını kıl(dır)dığı Ayasofya’dır. Diğeri yine İstanbul’daki Küçük Ayasofya Camii’dir. Bir başkası da İznik’teki Ayasofya Camii’dir. Bir de bizimkisi… Son üç Ayasofya Allâh’ın izniyle mü’minlerine kavuşmuştur. Bu da gösteriyor ki İstanbul’daki büyük Ayasofya’nın mü’minlerle kucaklaşması ve hasret gidermesi yakındır.