DEDE-TORUN

Harun ÖĞMÜŞ

Yeşil adında emektar bir at bakardı dedem,
Bahâr erişti mi birlikte otlatırdık onu…
Bu kır seferlerinin çok zaman neden bilmem,
Tüm ufku zindan eden bir yağış olurdu sonu…

Ziyânı yoktu benimçün yıkılsa tüm dünyâ,
Yanımda çünkü dedem vardı, rûhumun kalesi.
Bugün dahî hava bozdukça canlanır hâlâ,
Gözümde resmi o ânın kulaklarımda sesi…

O an ki gökyüzü gürler dedem de gürlerdi,
Olanca varlığı haşyetle sarsılıp gümrâh,
Ve titreyiş dolu bir içli sesle söylerdi,
Yürekten: Eşhedü ellâ ilâhe illâllah!..

Yağış durunca düşerdik hemen köyün yoluna,
İçimde ürperiş, üstümde eski bir kepenek.
Sürerdi kısrağı, ak saçlı yoldaşım boyuna,
Dudaklarında bir ıslık, elinde bir değnek…

Merakla bekleyen ev halkı karşılardı beni,
Ninem telâş ile başlardı; «Haydi gir!» demeye…
Girince hâneye bir suçluluk alırdı beni,
Yeşil’le ilgilenen yoldaşım soğukta diye.

Ve bir gün öldü dedem, at da öldü ardı sıra…
Bu kaybı sezdi de hayvancağız helâk oldu.
Satıldı yaylı da hâliyle bir zaman sonra.
O mutlu pembe devir böylelikle son buldu.

Bir işte kendimi bulsam fakat biraz suçlu,
Hemen gözümde belirmektedir o hâtıralar:
Dedem, Yeşil, köyümüz, nemli toprağın kokusu,
Ve yaylının sesi… Hâlâ kulaklarım çınlar…

vezni: mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün
(fa’lün)