97. Sayı Takdim

KIYMETLİ OKUYUCULARIMIZ,

Çanakkale bir sır…

Çözebilenlere mâzî gibi istikbâlin de şifrelerini sunacak bir sır…

Kaç milletten, kaç kıtadan devşirilmiş, yüz binleri bulan sayılarıyla, uçakları, gemileri, zırhlılarıyla önce denizden sonra karadan saldırdıkları Çanakkale’den düşman nasıl geçemedi?

Tanzimat’tan beri başına musallat olan şuursuz sözde doktorlar tarafından zorla hasta edilmiş bir devlet, Alman siyasetine teslim olmuş maceracı bir hükûmet, henüz 93 Harbinin, Balkan hezîmetinin, Trablusgarp kaybının yaralarını silememiş yorgun bir millet…

Nasıl başardılar?

Orada bir milletin «can havli» diye adlandırılabilecek derecede her şeyi hiçe sayan bir korku, bir koruma duygusu ve bir kuvvet meydana geldi.

ONLAR BÖYLE KORUDULAR…

O bayram namazı fotoğrafı ve Çanakkale’nin meşhur sancağı her şeyi anlatıyor:

Onlar dîni, namusu, ittihâdı yani birlik-beraberliği ve bütün bunların zemini olan mukaddes vatanı korudular. Onları kaybetme korkusuyla, onlara sarılarak başardılar. «Dîni, namusu, ittihâdı ve vatanı kaybedersem, canın, cânânın ne önemi var?!.» diyen bir şuurla korudular ve başardılar.

Alparslanların, Osmanların, Fatihlerin, Yavuzların, Muradların, Hamidlerin emâneti bugün bizde, bugün şehâdet sırası bizde diyerek fedâkârca cepheye koştular ve başardılar.

Huzurda dizüstü ve kardeşçe diz dize, omuz omuza, aynı kıbleye yönelmiş, aynı Rabbe kul, aynı Kitâb’a bende, aynı Nebî’ye ümmet olmanın potasında eridiler ve başardılar.

Başyazıda Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; bütün imkânsızlıklar içinde Çanakkale zaferinin «Vatan, Namus ve İttihad» için «Allah!» diyerek kazanıldığını, harpten sahneler ve günlük kayıtlarıyla ortaya koydu.

Nemrut misali güçlü düşmanların mağlûbiyet sebebi de şu idi:

“–Onlar; ecdâdımızın ittihâdına, milletçe topyekûn bir kardeşlik şuuruyla gerçekleştirilen birlik ve beraberliğe mağlûp oldular.

–Müslümanın namus ve ahlâkına yenildiler.

–Uğrunda canlar fedâ edilen bir vatana yenildiler.”

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; ağyârın hudutsuz vicdansızlığına rağmen; «Bedir’den Çanakkale’ye ve Suriye’ye; VİCDAN UFKUMUZ VE İNSANLIK HUDÛDUMUZ»u misallerle hatırlatmakta ve emânetin yeni nesillerce deruhte edilip edilmediğinin muhasebesini şu suallerle sormakta:

“Dün Allah, vatan, ittihad ve namus için can-fedâ eden yiğitlerin torunlarında, aynı mefhumlar, aynı tazelikte mevcut mudur? Yoksa içleri boşaltılmış ve başka yabancı fikirlerle mi doldurulmuştur?”

Hazret-i Mevlânâ’nın Gönül Deryâsında Sır ve Hikmet İncileri’nde ise;

«Ölmeden Evvel Ölmek; Perdeler Açılmadan Evvel Görmek» hakikati, kıssalarla anlatılmakta.

Destanı, rûhu ve muhasebesiyle Çanakkale; «Hudûdullâh»ı hayatın her safhasında ve bilhassa devrimizin sınır tanımaz savaş sahaları olan sosyal paylaşımda muhafaza etmek, nefsânî hürriyetler karşısında rûhânî şahsiyeti, dünyevîleşme ve kapitalist cereyanlar karşısında, hizmet ve cömertliği koruyabilme gayreti; yazılardan birkaç misal…

Dün bütün yokları, mağlûbiyete mazeret olmaktan çıkaran bir var vardı. O var bugün de var olsun. Buna gayret eden yüz akı bütün gayretler bugün de var olsun…

NOT: Değerli okuyucularımız…

97’nci sayısıyla dokuzuncu yılına ulaşmanın sürûrunu yaşayan Yüzakı Dergimiz, bu yıl da siz okuyucularımıza; hayat rehberi vasfında bir hediye kitap takdim ediyor:

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocamızın kaleminden;

Muhteşem bir Mâzîden İhtişamlı Yarınlara;

«ECDÂDIMIZ VE BİZ»

Her sahifesi spot cümlelerle resimlerle tezyin edilmiş, takdirinize mazhar Yüzakı titizliği ve kalitesinde mûtenâ bir eser…

Her gün «bir gönül»e daha ulaşmanın şevk ve heyecanında bizlere ortak olan, bugüne kadar desteğini esirgememiş, bundan sonra da esirgemeyecek olan siz kıymetli okuyucularımıza, kampanyamızda göstereceğiniz katkıda şimdiden teşekkür ederiz.
Yüzakıyla…