EHL-İ KEMAL MÂİL OLUR İSTİKAMETE

YAZAR : İlyas KAYAOKAY okaykaya_1991@mynet.com

Doğrudur yârin yolu, doğru kayırmaz yârdan
Kim ki doğru yol varır ânın yeri dâr olmasın
(Seyyid Nesîmî)

EHL-İ KEMAL MÂİL OLUR İSTİKAMETE

Namık Kemal, dîvan şiirini olumsuz yönde tenkid edenlerin pîri konumundadır. Bu mütefekkirimizin klâsik şiire zehrini akıtmasına gösterdiği gerekçelerden biri de ona göre; “bu şiirlerin ahlâkî değerlerden mahrum olması ve şiirin milletimize bir fayda sağlamadığı gibi, var olan ahlâkî değerlerimizi de bozmasıdır.”

Şurası bir gerçektir ki dîvan şiiri sadece beşerî aşktan ibaret değildir. Pendnâmeler, nasihatnâmeler ve öğüt verici pek çok eserin müellifleri, ukbâda Namık Kemal’e elbette selâm verip birkaç kelâm edecektir. Namık Kemal böyle bir tespite nasıl ulaştı kestirmek zor, lâkin çok fazla dîvan okumadığı kesin. Ya da şiirimizi böyle dışlaması Câmî’nin şu beytinde geçen mısra ile alâkalıdır:

Meseldir doğru söyleyen sürülür şehrden derler,
Beni gayb etme söylersem kapında gâh gâh eğri…

Hâlbuki şairlerimizin dîvanlarında öğüt verici pek çok beyte rastlarız.

Şairlerin bu hususta ele aldıkları bir konu da «istikamet», «müstakîm», «sadâkat» gibi kavramlardır. Bu kavramların ortak paydası «doğruluk»tur. Doğruluk hususunda yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de;

“Emredildiğin gibi dosdoğru ol.” (Hûd, 11/112) buyurmuştur. Dîvan şiirinin en önemli kaynağı Kur’ân olduğuna göre; şairlerimiz elbette doğru insan olmanın fazîletlerini, doğruluğun gerektirdiği şartları mısralarında konu(k) edeceklerdir.

Fuzûlî hazretlerinden başlayacak olursak, kendisinin doğru olmak hususunda şöyle bir beytini yakaladık:

Doğrular ile gez ki seni ser-bülend ede,
Eğriler ile eyleme elbette imtizâc!..

“Doğru insanlar ile gez ki onlar senin değerini yükseltsinler. Eğri olan insanlar ile kesinlikle uyuşmamalısın.”

Şair; burada doğru olmanın tek başına yeterli olmadığını, insanın çevresinin de doğru insanlardan müteşekkil olması gerektiği konusunda nasihat eder.

Yûnus da 13. asırdan seslenerek doğru insanların, doğru insanlarla beraber hareket etmesi konusunda tavsiyede bulunur:

Eğriler eğri ile doğrular doğru ile,
Yalan yalanı sever gammazlar gammâz ile…

Çünkü Mehmed Şerif’e göre doğru insanlar güvenilirdir. Onların sözleri de yaptıkları da birdir:

Râst fıtratta olur güftâr ile girdâr bir

Diyarbakır’ın yetiştirdiği Said Paşa, hikmet dolu şiirinde bu dünyanın bir etme-bulma dünyası olduğunu, ne ekilirse onun biçileceğini anlatmaya çalışır:

Her fenâlık kendi hâlinden olur peydâ sana,
Doğruluktan dönme kim doğru ola dünyâ sana…

“Her kötülüğün kaynağı kendi yaptıklarının karşılığı olarak karşına çıkar. Doğruluktan şaşma ki dünya da sana doğru olsun.”

Kendisine haksız yere «Günahkâr» mahlâsını revâ gören 15. asrın çocuğu sayılan Günahkâr da ihlâsın yanında doğruluğun da olması gerektiğini, insanların ikiyüzlülük ve yalan ile bir yerlere asla varamayacağını düşünür:

Riyâ vü kizb ile iş başa varmaz,
İçinde olmayınca sıdk u ihlâs…

Doğru söz bazen bir kılıç darbesi gibi insanı yaralayabilir. Zira doğru olmak, doğruluktan pâyesine düşeni alamamış, ismi cüssesinden büyük insanların menfaatlerini zedeleyebilir. Doğru bildiği yolda, doğru bir şekilde ilerlemiş olan Hak âşığı Seyyid Nesîmî; doğru sözün, hased eden kötü meşrepli, omurgasız insanların şahdamarını koparıp attığını anlatır. Nesîmî’nin, doğruyu anlatan bu sözleri, ehl-i inkâr için Hazret-i Ali’nin; «omurgalı» mânâsına gelen Zülfikar kılıcı vazifesindedir:

Doğru söz doğrar hasûdun bağrını şol mâniden:
Münkire oldu Nesîmî’nin kelâmı Zü’l-fikār

Şeref Hanım da «doğru yolda olmak» mevzuunda birkaç kelâm eder. Bize öğüt olarak üç şey sunar:

Âdâb, rızâ ve sabır:

Müstakîm ol etme âdâb-ı mahabbette kusûr,
Her belâya ver rızâ, ağyâr ile kavgā nedir!

“Doğru yolda ilerle, muhabbet âdâbında sakın kusur etme. Her belâya rızâ ve sabır göster. Yabancılar ile bunca kavga nedir!”

Çünkü yâri sevmenin âdâbı, ağyardan gelen belâlardan hoşnut olup, çekişmeden her minheti kabul etmektir.

Fâtiha Sûresi’nin 6. âyetinde;

“İhdina’s-sırâta’l-müstakîm” ifadesi vardır. “Bizi doğru yola ilet” mânâsındadır. Dünya yolunda sırât-ı müstakîm üzere dosdoğru gidenler, cennet yolunda da cehennem üzerine kurulmuş dehşetli bir köprü olan Sırat’tan geçerler. Dünyada doğru ve dürüst yaşamayanlar ise, orada dökülürler. Garikî’nin nazmen söylediği gibi:

Sırâtı cennet ehli hep geçerler
Kalırlar hem be-zulmet ehl-i dûzah

Bu köprünün en önemli özelliğini Kadı Burhaneddin’in şu beytinde görebilmekteyiz:

Yol beline kıldan incedür ü kılıçdan yiti,
Ol sırât-ı müstakîmi geçemedüm dün gece…

İnsanlık tarihi boyunca; muhtelif zamanlarda, âdemoğullarının sapıklık içine düştükleri görülmüş ve görülmeye de devam etmektedir. Allah; kullarının bu hâllerine mukabil, onları doğruluğa ulaştırmak ve rahmetinin bir nişânesi olmak üzere peygamberlerini göndermiştir. Nâkâm’ın da belirttiği üzere Peygamberimiz olmasaydı, bu dünya karanlıklar içerisinde kalacaktı:

Kalırdı arz u semâ zulmet u dalâlette,
Reh-i Hudâ’da eğer nûrun olmasaydı lemûh…

“Allah yolunda nûrun aydınlatıcı olmasaydı, arz ve semâ doğru yoldan ayrılır ve karanlıklar içinde kalırdı.” Enderunlu şairlerimizden Ferid İbrahim, doğru yola ulaşmak için yaratılmışların en doğru olanından yardım dilemeyi yeğlemiştir:

Tarîk-i müstakîmin rehberidir tâ-ezel zâtın;
İnâyet kıl Sen’indir bu şerîat yâ Rasûlâllah!

“Ezelden beridir Sen’in zâtın dosdoğru yolun rehberidir. Bu Allâh’ın emir ve yasaklarını öğreten İslâm dîni Sen’indir. Ey Allâh’ın Peygamber’i, yardım et bana.”

Hayatın sırrına mazhar olmuş olan Yûnus Emre, Hakk’a ulaşmanın sırrını şöyle âşikâr eder:

İnce Sırât köprüsü genez imiş bu yolda,
Dosta giden kişinin doğruluktur çâresi…

Pendnâme-i Nazmî’den derlediğimiz şu hikmetli beyti analım:

Dâim olan şükr içinde olalım;
Şükr ile doğru yola doğrulalım… (Nazmî)

Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-Süedâ adlı eserinde yer alan şu duâya da «âmîn» diyelim:

Yâ Rab müsâfir-i sahrâ-yı mihnetem,
Tevfîk edip refîk bana sıdk rehber et…
Ser-menzil-i murâda yetir ser-bülend kıl,
Mahrûm koyma, cümle murâdum müyesser et…

“Mihnet çölünde yolcuyum ben ey Rabbim! Yardımı yoldaş, doğruluğu kılavuz et bana. Hedeflediğim menzile ulaşıp yükseleyim; beni yoksun bırakma, bütün (hayırlı) arzularımı kolaylaştır!”