95. Sayı Takdim

Kıymetli Okuyucularımız,

Bilim ve Din… Bilmek ve İnanmak… Aslında bir mânâda evlât ve baba… Çünkü; ilk kitap, vahiy… İlk öğretmen, peygamber… İnsana; akıl, okuma-yazma-aktarma kabiliyeti (Kırâat, kitâb ve beyan); Allâh’ı tanıması ve O’na kulluk etmesi için verildi. Tıpkı ömür gibi, ilim de kulluk gayesinin sermayesi, vasıtası… İlk üniversiteler; kendini ilme adamış, rıhle tarzı ilim yolculuklarına ömrünü vakfetmiş âlim ve dervişlerin gayretleriyle teşekkül etti. Batıda bile bilim; bugün hâlâ İslâmî gelenekten gelen akademik kürsü ve cübbe gibi alâmetleriyle yaşıyor.

Fakat son asırlarda evlât ile babanın arasına virüs atılmaya çalışıldı. Bilim kimilerince gaye hâlini aldı. Kimilerince ise; artık dîne, inanca, ibret ve hakikati tefekküre değil de, basit menfaatlere, maddî ilerlemelere ve hakikati inkâra vasıta hâline getirildi.

Öyle ki, aslında ilâhî bir ikram olan ilim; dindarlıkla, îmân ile bir araya gelemez, zıt şeyler imiş gibi sunuldu. Hâlbuki bu sahte görüntüyü tarihî gerçekler de, gerçek ilim adamları da tekzip ediyor.

İlmi tekrar gayesine döndürmeli…

Tefekküre…

Okudukça, öğrendikçe ve derinleştikçe insanın ilâhî azamet karşısında hayret ve haşyeti artmalı… Dünyadaki kudreti seyrettikçe, akıştaki fânîlik mührünü okumalı ve ötelere açılan pencereye bakarak sormalı:

ÖMÜR TAKVİMİNDE KAÇ YAPRAK KALDI?

Yeni bir senenin ilk günlerinde, ilk gündem:

Beşik ile teneşir arasında bir zaman tüneli olan ömrün muhasebesi…

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; ömür takviminin insana nice hakikatleri temâşâ ettirecek bir pencere olduğunu ifade ederek, hayatı o hakikatten kaçarak yaşamanın anlamsızlığını, Mevlânâ Hazretleri’nden temsillerle ortaya koydu. Ömür takvimine bakarak ebediyet sırrını çözen ashâbın müstesnâ hâline davet etti.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, «Zaman ve İlim Nimetleriyle; Ömrün ve Hayatın Tefekkürü» başlıklı makalelerinin ilkinde; ömrün geri dönüşsüz mevsimlerine ve ilmin bizi nereye yaklaştırdığına dikkatlerimizi çekti.

Mevlânâ Hazretleri’nin gönül penceresinden ise; «Kâinat Kitabına Ârifâne Nazar» kılınarak, bakışın ibret oluşu temâşâ edilmekte…

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI, yabancı fikirlerden istifadenin şartları üzerine bir tefekkür yaptı. Ayla AĞABEGÜM, bir merhamet tefekkürüne hasretti yazısını… Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ, bilimlerin gelişmesinin temelindeki sâikın Kur’ân olduğunu delilleriyle gösterdi.

H. Kübra ERGİN; insanlık tarihine kuş bakışı baktığı yazısında, maddeci bilimin yolun sonuna geldiğini, çıkış yolunu yine İslâm’ın göstereceğini vurguladı. Sami GÖKSÜN, tefekkürü; âyetlerle, mevzuu ve faydası istikametinde ele aldı.

Fatih GARCAN; askerlik jargonunu kullandığı hikâyesinde, ömrün ve ötesindeki esas hayatın değerlendirilmesi ve perişan edilmesini işledi.

Eğitim Notlarında; Allâh’a gerçek mânâda yönelme sırları var.

İrfan ÖZTÜRK, anne hakkıyla ilgili sarsıcı menkıbeler paylaştı. Âdem SARAÇ, tebliğin ilk günlerinden bir münazara sahnesini, konuyla ilgili nâzil olan âyetlerle ele aldı.

Ahmet ZİYLAN; ortaklık konusunda, tecrübelerini paylaşmaya devam ettiği yazıda, idare ilminin ipuçlarını verdi. Aynur TUTKUN; psikoloji ilminin, kişilikler üzerinde yaptığı tasnifi özetledi.

Tarih köşemizde Ahmet MERAL; batı sanat ve tekniğinin, bütün dünya medeniyetlerinin gayretleriyle geldiği noktadan hareketle; tek kanatlı, sadece maddeci, menfaatperest ve hayâsız bir şekilde inkişafının ilk adımı olan Rönesans’ı hulâsa etti. Hasan Basri ÇANTAY, Akşemseddin, Süleyman Nazif, Ârif Nihat ASYA tarih bölümünde nükteleriyle karşılaşacağınız şahsiyetler…

İlyas KAYAOKAY; sadece batıdan gelen asılsız ve reklâm kokan yaygara zamanlarında değil, aslında her zaman gündemimizde olması gereken «Kıyâmet» edebiyatına temas etti. Mizahta da, gayesinden sapmış bilimin nasıl bir maskaralık olduğu sergilenmekte.

Ve şairlerimiz… Kimisi, Ziya Paşa’nın;

İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî,
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı!

diye reddettiği üzere, İslâm’ın müdafaasına ayırdı kalemini…

Kimisi, tefekkür penceresinden görünen nakışları, akışları, duyulan şakıyışları kaleme aldı. Kimisi de fânîliğin acısını ve ebediyette felâhın hasretini mısralara döktü.

Bir yıl daha, ömür takviminden düştü… Bir sayfa daha açıldı… Arzu ve temennimiz, o ak sayfayı, yine yüz akı bir hayat ile nakış nakış işlemek…

Tefekkür bunun tefekkürü… İlim bunun ilmi…

Yüzakıyla…