KEŞİFLER VE SÖMÜRGECİLİK -2-

YAZAR : Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

GÜNEY AMERİKA’NIN KEŞFİ

1500 yılında Afrika’nın güney ucunu ilk kez geçmeyi başarmış olan Portekizli ünlü denizci Bertolomeu Dias, arkadaşı olan maceracı kaptan Alvares Cabral ile birlikte Hindistan’ı hedefleyen yeni bir sefere çıktı ancak, Afrika’nın batı sahillerini geçerken şiddetli bir fırtınaya yakalandı ve filoları Güney Amerika’nın doğu sahillerine sürüklendi. Böylece kaderin cilvesi onları Brezilya sahillerine atmıştı. Burada rastladıkları kor renginde ağaçlar sebebiyle ülkeye aynı anlama gelen Brezilya adını verdiler. Dönüş yolculuğu sırasında da Bartolomeu Dias’a ait gemi, fırtına yüzünden battı ve Dias öldü. Ancak bu mühim keşiften sonra Portekiz, Brezilya üzerinde hak iddia eden bir konuma geldi.

Kendilerine İspanyol Fatihleri adını veren birkaç bin maceracı, silâhlarının üstünlüğü ile Güney Amerika’daki yerli halkı baskı altına aldı ve on binlerce zavallıyı yok ederek İspanyol sömürge İmparatorluğu’nun kurulmasında yardımcı oldular. Sömürgeciliğin kuruluşunun temelinde asıl Fernandez Cortez’in (1485-1547) Meksika’daki Aztek İmparatorluğu’nun hazinelerini yağma etmesi yatmaktadır. Cortez’in Aztek başkenti Tenoçtitlan’ın (Meksika City) alınıp yağmalanması sırasında gösterdiği, bütün genç erkeklerin öldürülmesi şeklindeki vahşet; hatırlardan silinmedi, unutulmadı.1

Bu arada Güney Amerika’ya sarkmaya başlayan sömürgecilik faaliyetlerinde muhtemel ihtilâfları önlemek amacıyla 1494 yılında Papa VI. Alexandra’nın hakemliğinde dünya denizleri iki devlet «İspanya ve Portekiz arasında» paylaştırıldı. 1494 yılında imzalanan Tordesillas anlaşmasına göre Atlas Okyanusu’nun ortası olduğu tahmin edilen yerin altından geçen hattın doğusunda yer alan yerler Portekizlilerin, batı kısmında yer alan bölgeler İspanyol denetiminde kalmaktaydı. Anlaşılacağı gibi Brezilya dışındaki tüm Güney Amerika, İspanyolların ölçüsüz yıkıcılık taşıyan çapulcu saldırılarına maruz kaldı.

1532 yılında İspanyollar, Meksika’dan çok daha zengin olan Peru’yu sömürge imparatorluğuna dâhil ettiler. Francisco Pizarro, 1533’da Peru’yu zaptettiğinde şunları söylüyordu:

“Ben buraya altın elde etmek için geldim, bir köylü gibi toprağı sürmeye değil.”2

Gözü dönmüş sömürgeciler burada yerli halka ait İnka Medeniyeti’ni yok ettiler.

Kısa zaman içinde Güney Amerika’daki diğer birçok ülke; Guetamala, Honduras, Kolombia, Şili zorla sömürgeleştirildi. Batılı efendiler, gittikleri topraklarda o ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerini ele geçirdikleri gibi yerli halkları da türlü işkencelerle öldürdüler veya kendilerine hizmet edecek hâle gelmeleri için hıristiyanlaştırdılar. Paolo Giovia’nın deyimiyle; «Avrupa silâhlarının gürültüsü bile onları İsa’ya inandırmak için yeterliydi.»3

Sömürgeciler doymak bilmeyen bir hırsla hareket ediyorlardı. Vasco de Gama Kalküta limanına demir attığında bir yerli; «Portekizlilerin Asya’da ne aradığını» sorduğunda, Gama’nın cevabı; «Hıristiyan ve Baharat» olmuştu.

Albuquerque 1511 yılında Malakka’ya saldırdığında subaylarına, iki sebepten dolayı var güçleriyle savaşmalarını emretmişti:

Birincisi; haçı ülkenin dışında farklı yerlere dikerek ve Muhammed’in hilâlinin ateşini söndürerek Tanrı’ya hizmet etme aşkı…

İkincisi; tüm baharat ve ilâç kaynaklarından dolayı bu şehri ele geçirerek Kral Don Manuel’e hizmet etme aşkı… 4

Bu uğraşta; din bahanenin, altın dürtünün kaynağıydı. Araçlar ise on dört ve on beşinci asırlarda Atlantik Avrupası’nın geliştirdiği teknolojiydi.5

MAGELLÂN’IN DÜNYA TURU

XV. yüzyılda Avrupa’nın coğrafyacıları ve denizcileri ilk çağın ünlü coğrafyacısı Batlamyus’un;

“Bütün dünyayı çeviren bir tek okyanus vardır, Afrika’yı güneyden dolaşarak Hindistan’a varmak mümkündür. Dünya yuvarlaktır, o hâlde hep batıya doğru yol alacak bir denizci, Asya’nın doğusuna varabilecek ve hareket ettiği noktaya geri dönebilecektir.” tezi ve İslâm coğrafyacıları tarafından oluşturulan yeni haritalar, Kristof Kolomb dâhil büyük denizcilere ve bilhassa Magellân’a okyanusu aşma maceralarında güven artırıcı ve cesaretlendirici bir rol oynamıştır.

Uzun yıllar Hint Okyanusu’nda, Güneydoğu Asya’da ve Baharat adalarında dolaşan Portekizli Kaptan Fernao de Magellân İspanya Kralı I. Carlos’un desteği ile (daha sonra Kutsal Roma-Germen İmparatoru olan) 20 Eylül 1519’da 5 gemi ve 265 mürettebatla birlikte İspanya’dan yola çıktı. Önce Brezilya’ya uğradı ve ardından güneye indi. Oradan da Güney Amerika kıyısı boyunca ilerleyerek Antarktika’nın soğuk sularına yelken açtı. Antarktika açıklarında bir gemisi batan bir diğer gemisi ise isyan sonucu kendisinden kopan Magellân, daha sonra kendi adıyla anılacak olan Magellân Boğazı’nı geçerek Büyük Okyanus’a çıktı. Magellân bu denize Atlas Okyanusu’ndan daha durgun olduğu için sakin anlamına gelen «Pasifik» adını verdi. Ancak bu sakin denizi geçerken yiyecekleri bitti. Tayfalar gemideki sıçanların yanı sıra, deri çantalarını bile kaynatarak yediler. Yanlarında meyve ve sebze olmadığından C vitamini eksikliğinden kaynaklanan iskorbüt hastalığına yakalandılar. Bu uzun ve meşakkatli yolculuktan sonra Filipin Adaları’na zorlukla ulaşan Magellân, 1521 yılında yerli halkla giriştiği mücadeleler sırasında meydana gelen çatışmada öldü. Yardımcısı Sebastian Del Cano bu dünya turunu, savaş ve hastalıklarla boğuşarak büyük zorluklar içinde İspanya’ya dönerek tamamladı. Aradan üç yıl geçmişti ve mürettebattan dönebilmeyi başarabilen ise sadece 18 kişiydi. Bu dev yolculuk, dünya tarihinde ilk kez gerçekleşmişti. Böylece devamlı batıya gidilerek başlangıç noktasına varılabileceği ispatlandı ve başka bir ifadeyle dünyanın yuvarlak olduğu kesin olarak anlaşıldı.

COĞRAFÎ BULUŞLARIN DÜNYAYA ETKİLERİ

Büyük Coğrafî Keşiflerin sonucunda; önceleri İspanya ve Portekiz, daha sonra ise İngiltere ve Hollanda kısmen de Fransa sömürge imparatorlukları oluşturdular. Ticaret yolları ve ticaret merkezleri yer değiştirdi. İpek ve baharat yolları önemini yitirdi. Akdeniz limanları önem kaybetti. Akdeniz ticaretinden geniş pay alan ülkeler, Osmanlı ve İtalyan şehir devletleri ekonomik olarak zayıflarken İspanya ve Portekiz, ardından İngiltere ve Hollanda ekonomik olarak çok güçlü hâle geldiler. Yeni ticaret merkezleri; Amsterdam, Lizbon ve Londra gibi Atlas Okyanusu limanları oldu. Avrupa’ya sömürgelerden altın-gümüş gibi değerli madenler getirildi ve Avrupa zenginleşirken sömürgelerdeki yerli halklar tarihin eşine az rastladığı büyük zulümlere uğradı, yoksullaştı ve kırıldılar. Medeniyetleri yok edilirken, yaşama şansı verilenler ise büyük ölçüde zorla hıristiyanlaştırıldı. Halklar köleleştirildi. Zavallı ve savunmasız toplulukların boyunlarından koparılarak Avrupa’ya taşınan değerli madenler, Avrupa’da zengin bir sınıfın ortaya çıkmasına yol açtı. Nihayet coğrafî sömürge arayışları sonucunda elde ettikleri baharat kullanımı Avrupa’da yaygınlaştı. Patates, domates gibi sevilen ve besleyici yiyecekler, ayrıca kakao, tütün ve kümes hayvanlarından hindi Avrupa’ya taşınmış oldu.

Avrupa’ya taşınan zenginlik, sanat ve mimarîyi tetikledi. Böylece Rönesans hareketlerine zemin teşkil etti. Katolikler sömürgelere Hıristiyanlığı taşıdılar; Amerika, Afrika ve Asya’da yayılmasında rol oynadılar.

Denizcilikle ilgili doğudan daha çok İslâm dünyasının birikimlerinden yararlanılması, usturlâp ve diğer denizcilik cihazlarından geniş ölçüde istifade edilmesi, deniz haritalarıyla tanınan Ahmed İbn-i Mâcid gibi sayısız kaptan ve mürettebattan yararlanılması, Coğrafi Keşifler gibi son derece kritik başarıların sadece Avrupalılara ait olmadığını ortaya koymaktadır. Bu başarı, Asya ve Avrupa toplumlarının ortak başarısıdır. Ancak burada Avrupalıların ön alarak İslâm dünyasından aldığı bilgi ve teknolojiyi uyarlama, genişletme ve bu birikimi kendi denizcilik tecrübeleriyle birleştirme yeteneği Asya denizciliğine karşı kesin bir üstünlük kurmalarına yol açmıştır. Denizlere ve deniz ticaretine hâkim olan milletler, tarih boyunca siyasî ve ekonomik olarak üstün konumda olmuştur.

________________________

1 Doç Dr. Halime DOĞRU, Çağdaş Dünya Tarihi, T. C. A. Ü. Yay. s. 45.

2 David ARNOLD, Coğrafî Keşifler Tarihi, 1995: Alan yay., s. 18.

3 Carlo, M. CIPOLLA, Silâhlar ve Avrupa Sömürgeciliği, Yöneliş yay. 1998, s. 65.

4 a.g.e. s. 85.

5 a.g.e. s. 87.