87. Sayı Tadim…

Kıymetli Okuyucularımız,

Dünya haritası üzerinde, renklendirilmiş hâlde İslâm ülkeleri…

Manzara şu:

Medine, bereketli bir pınar…

Oradan dünyanın dört bir tarafına coşa coşa taşmış nehirler… Bereketlenmiş vâdiler…

Semerkant’a, Kayravan’a, Çin’e, Kurtuba’ya…

Ve İstanbul’a…

Tarihte sık sık rastlanan işgal hareketlerinden değil bu akınlar… Sel gibi yıkıp geçmediklerinden, bir nehir gibi bahar bahar mâmur ettiklerinden belli; kılıca değil, gönle istinat ettikleri…

Çünkü onlar;

GÖNÜL FATİHLERİ…

Fahr-i Kâinât’ın sahâbîleri… Tebliğ fedâîleri… Onlardan biri İstanbul’da Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî…

İstanbul’u; âdeta Medîne-i Münevvere’nin bir şubesi hâlinde şevk ile kaynayan Balkanlara, Akdeniz’e, Kafkaslara taşan bir pınar eyleyen fatihlerin mâneviyat kaynağı…

Hoca Ahmed Yesevîlerle, Şeyh Edebâlîlerle, Akşemseddinlerle, Aziz Mahmud Hüdâyîlerle devam eden ufuklar gösterme sünneti…

İstanbul’un fethi ile birlikte; bize fetih coşkusunu, gazâ şuurunu hatırlatan Mayıs ayında dosya konumuz, GÖNÜL FATİHLERİ…

Çünkü;

“Asıl fetih, gönüllerin fethidir.”

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; hicreti, Hudeybiye’yi, Hayber’i, Tebük’ü; Peygamber Efendimiz’in, ashâbına gönül fethini öğrettiği seferler şeklinde ele aldı. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin, gelip İstanbul’un bağrına defnedilmesini; İstanbul’un gönül fethi olarak takdim etti.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in İnsan Yetiştirme Sanat ve Mûcizesi» çerçevesinde, «Sahâbe-i Kiram ve İdeal İnsan» mevzuunu kaleme aldı. Gönül fetihlerinin ilk şartı olan, gönül fatihlerini en iyi şekilde yetiştirmek hususunu tebârüz ettirdi.

Kalbin Gözyaşlarında Orhan, misyonerlerin ruh satın almaya kalkan zorbalıklarına karşı, Yûnus Dede’den gönül fethinin esaslarını tahsil etti. Eğitim Notlarında devâ; mes’ûliyet ilâcı oldu.

Ayla AĞABEGÜM; Akşemseddin Hazretleri’nin şiirleri ekseninde, gündemdeki tartışmalara temas etti. Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI; ashâbın, Peygamber ile; mekân, zaman ve fiil beraberliğini Kur’ân âyetleriyle işledi.

Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Öğretim Görevlilerinden Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ, cihad emri konusunda savunmacı bir üslûp takınmanın faydasızlığını ve konunun gerçeklerini yazdı. H. Kübra ERGİN, aynı konuya tarihten misallerle açılım getirdi. Sami GÖKSÜN, sahâbenin şehâdet arzusundan sahneleri kaleme alırken; B. Cahit ÖZDEMİR, sahâbeden, Eyüp Sultan huzûrunda kılıç kuşanan Osmanlı’ya; «Gazâ Rûhu»nu ve hukukunu işledi. Aynur TUTKUN; Eyüp Sultan’ın maddî fethe nâil olamasa da, büyük bir vazifeyi gerçekleştirmiş olmasından hareketle; huzurlu ve gerçekten muvaffak bir hayat için başarıya şartlanmak yerine, sürece odaklanmayı teklif etti.

Âdem SARAÇ; Ebû Leheb’in hayâsız oğlu Uteybe’nin âkıbeti üzerinden, Rasûlullâh’a hürmetin büyük mahiyetini dile getirirken; İrfan ÖZTÜRK Hocaefendi, gıybet ikazlarıyla; dergimizde.

Ahmet ZİYLAN; tebliği de içine alacak şekilde, birbirimizin hatalarını söyleyebilmemiz ve hatalarımız söylendiğinde dinleyebilmemiz mevzuunu ele aldı.

Tarih bölümümüzde, Kanunî’nin at sırtında şehîd olduğu Zigetvar Seferi; yakın tarihimizin insan yetiştirme konusunda fedâkâr hocalarından Celâleddin ÖKTEN; son devrin parlak sîmâlarından Ahmed Cevdet Paşa sizleri bekliyor.

Şiirlerde de; basitleşmeyen, kabalaşmayan şuurlu bir hamâset ve heyecan içinde, gönül fetihlerinin gülbangı vuruluyor. Hiç sulhü olmayan büyük cihâdı asla unutmadan, unutturmadan…

Çünkü ilk fethedilecek gönül;

Zâlim nefs-i emmâre tâğûtunun elinden kurtarılacak, kendi kalb-i selîmimiz…

Yüzakıyla…