Osmanlı’nın En Güçlü Yılları KANUNÎ DEVRİ -6- (1520-1566)

Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

CERBE ZAFERİ (1560)

Fransızların Şarlken’e karşı yardım talebi üzerine, bir kez daha Akdeniz’e açılan Sinan Paşa yönetimindeki Osmanlı donanması; İtalya sahillerini dolaşarak Napoli’ye gelmiş ancak Fransız donanmasının gelmemesi üzerine, daha kuzeyde seyretmekteyken Andrea Doria’nın Napoli’ye doğru geldiği haberi alınmıştı. Turgut Reis’in tavsiyesi üzerine; Osmanlı donanması, düşman donanmasını imha etmek amacıyla Ponza Adaları tarafında mevzilendi. Pusuya düşürülen haçlı donanması mağlûp edildi ve Andrea Doria bir kez daha kaçmaya mecbur bırakıldı. Ancak Fransız donanmasının, iki ay geçmesine rağmen ortada görünmemesi üzerine donanma İstanbul’a geri döndü.

Sinan Paşa’dan sonra, donanmanın başına geçirilen Piyale Paşa döneminde de, Osmanlı donanması gücünü devam ettirdi. İspanya sahillerine kadar uzanan deniz seferleri ve bazı adaların alınması, hıristiyan dünyasında yeniden endişe doğurdu ve gizlice yeni bir haçlı ittifakının gerçekleşmesiyle sonuçlandı. Birleşik haçlı donanmasının başına, bir kez daha ünlü Amiral Andrea Doria getirildi.

Turgut Reis, daha önce kendisine ait olan Cerbe Adası’nı İspanyolların elinden almak için adayı kuşatma altına aldı. Ancak 200 parçadan oluşan müttefik donanması, Cerbe önüne geldiğinden adayı ele geçirmek mümkün olmadı. Turgut Reis, fazla zayiat vermemek için ordusunu Trablus’a çekerek durumu acele İstanbul’a bildirdi. Bu gelişme üzerine, derhâl Piyale Paşa kumandasında 200 parçayı aşan güçlü bir donanma yola çıkarıldı. Preveze Zaferi’nden sonra nihayet iki donanma tekrar karşı karşıya gelmişti. Müttefik haçlı donanması, bir kez daha ağır bir yenilgi aldı. Altmış büyük gemileri telef olduğu gibi, yirmi binden fazla da asker kaybetmişlerdi. Haçlı donanmasından geriye, kaçıp kurtulmayı başarabilen on yedi gemi kalmıştı. Bu zafer, batı Akdeniz’de de üstünlüğün kesin olarak Osmanlılara ait olduğunu gösterdi. Bu zaferden sonra Cerbe Adası kısa bir direnişin ardından teslim oldu ve idaresi Turgut Reis’e bırakıldı. Cerbe Adası’nı kaybetmeleri, İspanyolların Kuzey Afrika’daki varlıklarına son vermiş oldu.*

II. MALTA KUŞATMASI VE TURGUT REİS’İN ŞEHİD OLMASI

Malta; erken dönem İslâm fetihleri sonucunda, uzun bir süre müslüman hâkimiyeti altında kalmıştı. Bu sebeple Osmanlıların da ilgi alanında bulunan bir adaydı. Kuzey Afrika’da hâkimiyet kurmuş olan Ağlebîlerin 835 yılında adaya ayak basmalarından 1249 yılına kadar müslüman hâkimiyetinde kalan Malta’da; İslam hâkimiyetinin izleri, halkın diline, yer adlarına ve mimarî yapılara yansımıştı.

Kanunî, padişahlığının ilk yıllarından itibaren Osmanlı’yı denizlerde de zirve yapma mücadelesinin önemli bir parçası olarak daha önce alınamayan Rodos Adası’nı yedi aylık bir kuşatmanın ardından almış (1522), uzun bir direnişten sonra adayı teslim etmek zorunda kalan Saint Jean Şövalyeleri’nin adadan çıkışına izin vermişti. İspanya Kralı Şarlken, (V. Karlos) bu şövalyeleri Malta Adası’na yerleştirmişti. Orta Çağ’ın en etkili silâhlı hıristiyan tarîkatının üyeleri olan şövalyeler; adayı bir baştan bir başa kale hâline getirmiş, surlarla çevirerek sağlam istihkâmlar oluşturmuşlardı.

Osmanlıların adaya ilgisi, Turgut Reis zamanında başlamış; adaya düzenlenen akınlar, yağma girişimleriyle devam etmişti. Öte yandan şövalyeler de, Akdeniz’de sürdürdükleri korsan faaliyetleri sonucunda ele geçirdikleri müslümanları, adanın zindanlarında esir olarak tutmaktaydılar. Bunun üzerine, şövalyelerin Akdeniz’deki müslüman tüccarlara ve hacılara verdiği zararı önlemek için, Osmanlı Devleti tarafından adanın fethine karar verildi (Nisan 1565).

Sefer için Vezir Mustafa Paşa görevlendirildi. Donanmanın başına ise Piyale Paşa getirildi. Cezâyir-i Garb Beylerbeyi Hasan Paşa ile Trablusgarb Beylerbeyi Turgut Reis de fethin gerçekleşmesine yardım için seferde aktif olarak görev aldılar. 240 parça gemiden oluşan Osmanlı donanmasında 35 bin civarında kara askeri yer almıştı. Osmanlı ordusu başarılı bir çıkarma yaparak, kısa bir süre içinde tüm ağırlıklarını adaya ulaştırdı. Savaş usûlüne uyularak yapılan teslim olma teklifi, şövalyelerin reisi La Valetta tarafından reddedilince kuşatma derinleştirildi. Ancak Osmanlı ordusu çok şiddetli bir direnişle karşılaştı. Turgut Reis’in şehâdeti Osmanlı ordusunun moralini bozdu. Kanlı çatışmalardan sonra, üç ayı aşan kuşatmanın kaldırılması kararı verildi. Gerek büyük deniz komutanı Turgut Reis’in gerekse yirmi bine yakın askerin şehid olması, İstanbul’da büyük üzüntüyle karşılandı. Seferle ilgili değerlendirmelerden; kuşatmada yanlış bir askerî strateji takip edildiği, Turgut Reis’in tüm kumandayı elinde bulundurması hâlinde kuşatmanın daha iyi idare edilebileceği anlaşılmaktadır. Başarısızlıktan sorumlu tutulan Mustafa Paşa vezâretten uzaklaştırıldı.

HİNT DENİZ SEFERLERİ (1538-1553)

Osmanlılar Akdeniz’de destanlar yazarken; İspanya ve Portekiz devletleri uzun zamandan beri deniz güçlerini artırma ve açık denizlerde seyretmeye elverişli kalyon tipi güçlü gemiler inşa etme peşindeydi. Oysa Hayreddin Paşa’nın komutasındaki Osmanlı kadırgaları, güçlü manevra kabiliyetleri, seri hareket edebilen ve limanlarda daha güvenle demirleyebilen özellikleriyle sadece Akdeniz gibi sıcak denizlere elverişli gemilerdi. Açık denizlerdeki hava şartlarına dayanıklı kalyonlar ise, yıllar içerisinde cesur gemicilerin tarihe geçen çabalarıyla başarılı sonuçlar alınmasını sağladılar. Bu başarılardan biri, Portekizlilerin Afrika kıyılarını izleyerek Ümit Burnu’nu dolaşıp Hindistan’ın Kalküta limanına varmış olmasıydı. Çin’le beraber Uzak Doğu’nun iki zenginlik merkezinden biri olan Hindistan’da, birbirleriyle rekabet hâlindeki müslüman sultanlıkların iç çekişmelerinden yararlanarak, Hindistan’a yerleşen Portekizliler; kısa zamanda bölgede mevzilenerek o coğrafyada tutunmayı başardılar. Hıristiyan batının, birçok açıdan Osmanlı çıkarlarını zedeleyen bu hamlesi, İslâm dünyasının en büyük gücü ve müslümanların en büyük hâmîsi Osmanlı Devleti’ni son derece rahatsız etmekteydi. Batılıların Akdeniz’i kullanmadan, doğunun zenginliklerine ulaşabiliyor olmaları; Akdeniz ticaretini baltalıyor, limanları vasıtasıyla bu ticaret yolunu elinde bulunduran Osmanlı Devleti’nin gelirlerini azaltıyordu.

Diğer taraftan yeni yol güzergâhındaki Basra Körfezi’nin Portekizlilerin ayakaltı hâline gelmesiyle; Hindistan’a yakın bütün İslâm toprakları, hıristiyan tehdidi altına giriyordu.

Osmanlı’nın bölgeye yeni askerî kuvvetler sevk etmesi; hem sanıldığı kadar kolay değil, hem de büyük masrafları gerektirmekteydi. Zaten doğuda ve batıda sürekli hıristiyanlarla mücadele etmenin zorluklarını yaşayan Osmanlı Devleti; şimdi uzaklarda, Hint Körfezi’nde de kuvvet bulundurmak ve tehlikelerle dolu yeni bir cephede mücadele vermekle karşı karşıya kalacaktı. Üstelik kabul etmek gerekir ki, Akdeniz’deki başarılarına karşılık, açık deniz tecrübesinde Portekizli rakiplerinden onlarca yıllık geri kalmışlığı söz konusuydu. Nitekim Osmanlı’nın açık denizlerdeki donanım ve tecrübe eksikliği, gerçekleştirilmeye çalışılan dört önemli seferde de bütün çıplaklığıyla anlaşılacaktı. Ancak Osmanlı’nın gerçekleştirdiği bu seferlere yeterli önemi vermediği de söylenebilir. Uzun saltanatı boyunca serâpâ bir gazâ adamı olan Kanunî’nin; gücünü çok iktisatlı kullanmadığı, doğu ve batıya gerçekleştirdiği bıktırıcı seferlerinden de bilinmektedir. Bu durumun Osmanlı Devleti’ni; gücünün zirvesinde kabul edildiği bu yıllarda dahî malî açıdan hayli zorladığı anlaşılmaktadır.

Hint Deniz Seferlerinde, arzu edilen başarının sağlanamamış olmasında başka olumsuzlukların da payı vardır. Bu olumsuzluklardan biri, Portekiz sömürgecilerine karşı Kanunî’den yardım isteyen Gucerat Sultanlığı’nın o sırada bir iç çekişme içinde olması; bir diğeri ise seferlere gerekenden az sayıda gemi gönderilebilmiş olmasıdır. Ancak gönderilen bu gemilerin, açık deniz şartlarına uygun olmaması; başarısızlığın en önemli sebebi olarak gözükmektedir.

Hadım Süleyman Paşa, ünlü coğrafyacımız Pîrî Reis, Seydi Ali Reis ve Murat Reis’in gerçekleştirdiği bu seferler; Portekizlileri Hindistan’dan söküp atmaya yetmemiştir. Yaklaşık 15 gemiyle gerçekleştirilen bu seferlerden ikincisini (1551) gerçekleştiren Pîrî Reis; donanmasının tümünün telefâtı üzerine, bazı çevrelerin etkisiyle suçlu kabul edilmiş ve yargılanarak Mısır’da idam edilmiştir. Hint Seferlerindeki başarısızlığa ve denizcilerimizin başına gelen üzücü olaylara rağmen; Osmanlı Devleti karada büyümesini devam ettirmiş, Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan’ın bazı kısımları bu dönemde Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
____________________

* Önalp, Ertuğrul, Prof. Dr., 1560 Cerbe Deniz Zaferi, s. 212.