SABIR VE ZAMAN

Sami GÖKSÜN

«Sabrın sonu selâmettir.»

«İlmin başı sabırdır.»

«Sabreden derviş, muradına ermiş.»

«Yardım, sabırla birlikte gelir.»

«Sabreden zafere ulaşır.»

gibi güzel sözlere konu olmuş sabır.

Başarmak isteyen insan için, sabır elzemdir.

Sabır; zorluk ve sıkıntılara, belâ ve musîbetlere karşı, bir mü’minin dayanma gücüdür. Şair ne güzel söyler:

Sabrın sonu selâmet,
Sabır hayra alâmet.
Belâ sana kahretsin;
Sen belâya selâm et!

(Necip Fazıl)

Sabır; zalimlere, cahillere, kahırlara ve zehirlere; «Selâmâ» diyebilmektir.

Sabrın zaman ile irtibatı açıktır.

Tâatte sabır, nefsin aceleciliğini rûhun sebâtıyla yenmektir.

Git-gellerden, iniş-çıkışlardan kurtulup; «Ölüm gelinceye kadar ibâdet» emrine ittibâ etmektir.

Musîbet ve belâlara karşı sabır; imtihan hayatının fânîliğini idrâk ederek, ebedî felâh için geçici çilelere göğüs germektir.

Günahlara karşı sabır; nefsin sonu gelmez isteklerine karşı kanaat, tevekkül ve iffetle; fâcialara davet edici gazaplarına karşı hilm, sühûlet ve sükûnetle karşı koymaktır.

Alaylara, eziyetlere karşı sabır; ukbâda son gülenin iyi güleceğini idrak edip, fânî dünyanın eziyetlerini hafife almaktır. Nitekim bu yolda nice çileler çeken Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

“Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allâh’a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter!” (el-Ahzab, 48)

Sabır, kuru kuruya bir bekleyiş, bir meskenet, bir vakit doldurma değildir. Sabır; sa‘ye sarılıp, duâyı silâh edinip, fakat netice hususunda mutlaka takdîr-i ilâhîye râm olarak, ufukları gözleyiştir.

Sabır; zoru seçmektir. Sabırsızlık, kolaya kaçmaktır.

Devrimizin teknik kolaylıkları, sabır eğitimini sekteye uğratmamalıdır. Bugün insanlar; ulaşım, iletişim ve benzeri sahalar başta olmak üzere, tekniğin hayatı kolaylaştırıcı birçok faydasından yararlandıkları için, daha da sabırsız hâle gelmişlerdir.

Dînimizin sabır eğitimi bu hususta muvâzeneyi koruyucu bir tedbirdir. Trafikte 30 saniyelik kırmızı ışığa, hattâ yeşil yandıktan sonra önündeki aracın birkaç saniyelik gecikmesine tahammül edemeyen günümüzün stresli insanı; günde beş vakit, namaz nehrinin sükûnetli sularına girmeli ve hakkını vererek, aceleye kapılmadan, zamanı hissetmelidir.

Oruç, îtikâf, hac ve umredeki ihram gibi ibâdetler de, insanın bu noktada iradesini geliştirmesine yardımcı olan sabır eğitimleridir.

Bu eğitimde muvaffak olanlar, hayatın diğer sabır imtihanlarında da muvaffak olurlar. Cenâb-ı Hak buyurur:

“Sabredenlere mükâfatları hesapsız (derecede) verilecektir.” (ez-Zümer, 10)

Sabrın, başarının ve mutluluğun anahtarı olduğunu bilerek ona çok sıkı bir şekilde sarılmalıyız. İnsan, her işinde olduğu gibi sabır konusunda da ancak Allâh’ın yardımıyla muvaffak olabilir. Bunun böyle olduğunu Peygamberimiz şöyle buyurarak beyan ediyor:

“Kim sabretmek isterse, Allah ona sabır ihsan eder. Hiç kimseye, sabırdan daha hayırlı ve daha çok nimet verilmemiştir. Bilin ki, hoşlanmadığınız şeylere sabretmekte çok hayır vardır. Yardım, sabırla birlikte gelir.” (Buhârî, Ahmed bin Hanbel, c. I. 317)

Demek ki;

Sabrı elde etmek için de sabır lâzımdır.

Ancak unutmamalıdır ki;

Bu zor vazifeyi îfâ etme gayretinde olanların yardımcısı Allah’tır!

“Elbette Allah, sabredenlerle beraberdir.” (el-Bakara, 153)