Osmanlı’nın En Güçlü Yılları KANUNÎ DEVRİ -5- (1520-1566)

Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

OSMANLI- FRANSIZ YAKINLAŞMASI

Kanunî döneminin en önemli gelişmelerinden biri de şüphesiz, Osmanlı-Fransız yakınlaşmasıdır. Şarlken ve kardeşi Avusturya Kralı Ferdinand’ın İspanya’dan başlayıp Fransa hariç hemen hemen tüm kıta Avrupa’sında söz sahibi bir güç hâline gelmesi; Orta Avrupa hâkimiyeti konusunda, sadece Osmanlıları değil, aynı zamanda topraklarını, tahtını ve tacını tehdit altında gören Fransa’yı da endişelendirmekteydi.

Fransa Kralı I. François, 1520-1559 yılları arasında devam eden savaşlarda Kutsal Roma Germen İmparatoru Şarlken’in eline esir düşmüş (1524) ve çok ağır şartları olan bir barış anlaşması imzalamak zorunda kalmıştı. Bu anlaşmanın ardından I. François ve onun esâreti süresince Fransa’yı yöneten annesi Louis de Savua; Osmanlı Padişahı Kanunî Sultan Süleyman’a gönderdikleri mektuplarda, Şarlken’e karşı Osmanlı Devleti’nden yardım talebinde bulundular. Osmanlı ordusunun 1526’da Mohaç Meydan Muharebesi’ni kazanıp Macaristan’a girmesi üzerine, Şarlken; Fransızlarla barış yapmaya ve önceki şartlarını hafifletmeye mecbur kaldı. Şarlken ile I. François arasında akdedilen Madrit Anlaşması uyarınca I. François serbest bırakıldı. Ayrıca iki hükümdar, anlaşmanın 26. maddesi gereğince Türklere ve Protestanlara karşı bir Haçlı Seferi düzenlenmesi konusunda mutâbakata varmışlardı. Bu maksatla Papa’ya müştereken bir mektup yazdıkları da bilinmektedir. Madrit Anlaşması’nın bu hükmünden Osmanlı Padişahı hiçbir zaman haberdar olmamıştır.

Ancak François; memleketine döner dönmez ilk iş olarak kendisine zorla kabul ettirilen şartları üzerinden atmaya çalışmış ve Kanunî Sultan Süleyman’la gizli bir anlaşma yaparak Osmanlıları Şarlken’in geniş topraklarına doğudan hücum ettirme plânını uygulamıştır.

1535 YILI FRANSA’YA KAPİTÜLÂSYONLARIN VERİLMESİ

1535 yılında Kanunî’nin Fransa’ya bazı ticarî kolaylıklar ve hukukî imtiyazlar tanıması; Osmanlı Devleti’nin mücadele hâlinde olduğu batı hıristiyan âlemini parçalamak amacıyla Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’na karşı ciddî bir diplomatik hamle olarak kabul edilmektedir. Osmanlı Devleti’nin amacı Fransa’yı yanına çekerek hıristiyan bloğunu parçalamaktı. Öte yandan 1535 Kapitülâsyonları, Osmanlı Devleti tarafından batı dünyasına geniş şümullü imtiyazların verildiği ilk büyük anlaşmadır. Kanunî ile Fransa Kralı I. François’in adlarına; Şubat ayında Sadrazam İbrahim Paşa ile Jean de la Forest arasında İstanbul’da imzalanan bu anlaşma, on beş maddeden oluşmaktaydı.

Anlaşmaya göre Fransız tacirler; Osmanlı topraklarında Türklerin verdiği kadar vergi ödeyerek ticaret yapabilecekler, Türkler de Fransa’da aynı haklardan yararlanabileceklerdi.

İkinci olarak; Fransızlar Osmanlı topraklarında yargı organları kuracaklar, kendi vatandaşlarını bu mahkemelerde yargılayacaklar; Osmanlı makamları da bu organların vereceği kararları uygulayacaktı. Diğer bir maddede de Osmanlı topraklarındaki tüm Fransız yurttaşlarına tam bir dînî özgürlük tanınıyor, hıristiyanlarca mukaddes kabul edilen yerleri koruma ve tamir hakkı Fransa’ya veriliyordu. Bu madde; Doğu Akdeniz’deki tüm Katolikler üzerinde Fransa’nın koruyuculuğunu sağlamıştır.

Anlaşma; Akdeniz’deki hıristiyan gemilerinin, korunma teminatı olarak Fransız bayrağı çekmelerini öngörmekteydi. Bu anlaşma Fransa’ya İstanbul’da sürekli bir büyükelçi bulundurma hakkı da vermekteydi.1

1535 Anlaşması’nın önemli bir özelliği de, sadece Kanunî döneminde geçerli olmasıydı. Ancak daha sonraki dönemlerde bu imtiyazlar genişletilmekle kalmadı, dâimî hâle de getirildi. Böylece kapitülâsyon anlaşması iki devlet arasında bir yakınlaşma meydana getirdi. Bu sayede iki devlet arasındaki ticaret ilişkisi, uzun süreli dostluk ilişkilerinin de başlangıcı oldu. 1535 Anlaşması’nın tamamıyla ticarî bir anlaşma olduğu, içinde siyasî muhtevalı tek bir fıkranın bile bulunmadığı dikkat çekmektedir. Osmanlı Devleti ile Fransa arasında Şarlken’e karşı bir ittifak anlaşmasının yapılması, Jean de la Forest’tan sonra İstanbul Konsolosluğu’na atanan Kardinal Montluc dönemine rastlamaktadır.

Kanunî döneminde Fransa’ya verilen bu ticarî imtiyazlar daha sonraki dönemlerde Osmanlı gümrük ve vergi gelirlerini olumsuz etkilemiş, Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam eden ekonomik problemlerin çok ciddî bir sebebi olarak görülmüştür.

Oysa Kanunî döneminde Fransa’ya sağlanan imtiyazlar, karşılıklılık esasına dayanmaktaydı. Bir başka ifadeyle, üretim yapan devletin lehine bir durum söz konusuydu. Sanayi İnkılâbı’ndan sonra Avrupalı tüccarların seri üretimle ucuza mal ettikleri ürünleri Osmanlı Devleti’ne ihraç etmeleri ve Osmanlı’nın geniş topraklarını âdeta iç pazar gibi kullanmaları, zamanla Osmanlı’da önemli ekonomik kayıplara yol açtı. Ancak bu imtiyazların başta ekonomik hayatı canlandırdığı ve dinamik hâle getirdiği de gözden ırak tutulmamalıdır. Kanunî döneminde karşılıklı pazarlara getirilen mallarda, ürün zenginliği açısından belli bir üstünlük söz konusu değildi. Ancak daha sonra Sanayi İnkılâbı’yla beraber oluşan fabrikasyon ürünlerin artması, dengeleri kapitülâsyon verilen ülkeler lehine çevirdi.

Osmanlı Devleti’nin ekonomik açıdan geri kalmasının büyük ölçüde kapitülâsyonlara bağlanması, ekonomik yönden geri kalışımızı bütünüyle açıklamaktan uzaktır. Bu değerlendirme yerine, üretim mantığımızda tarihî açıdan bazı açmazlarımız olduğunu kabul etmek zorundayız. Yükselme döneminde toplumun bütün ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan el tezgâhları ve atölyeler, zamanla artan ve çeşitlenen ekonomik ihtiyaçların karşılanmasında yeterli olamamıştır. Tarih ve iktisat bilimi göstermiştir ki; yeterince üretim yapamayanlar, zamanla daha çok üretim yapanların pazarı hâline gelirler.

ŞARLKEN’İN CEZAYİR ÜZERİNE HAREKETİ

Akdeniz’deki konumunu güçlendirmek isteyen Şarlken, beraberinde ünlü Amiral Andrea Doria olduğu hâlde 517 parça gemi ve içlerinde şövalyelerin de bulunduğu yirmi beş bin askerden oluşan ordusuyla Cezayir önlerine geldi. (Ağustos 1541) Karaya çıkarma yapan düşman ordusuna karşı; müslüman halk, güçlü ve başarılı bir direniş gösterdi. Şiddetli bir fırtınanın çıkması, Barbaros’un evlâtlığı ve vekili Hadım Hasan Paşa’nın başarıyla yönettiği savunma, Şarlken’e Cezayir’e çıkma fırsatı vermedi. Nihayet Şarlken, ordusunun daha fazla yıpranmasını önlemek için dört ay süren ablukayı kaldırmak zorunda kaldı. Ünlü hükümdar ve donanma komutanı Andrea Doria; 160 parça gemi ve çok sayıda asker kaybettikleri bu deniz muharebesinde, âdeta ikinci bir Preveze bozgunu yaşadılar. Bu sefere, daha sonra Meksika çıkarmasını gerçekleştiren ve mezâlimiyle hatırlanan Fernando Kortez de katılmış ve büyük bir ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.

HAYREDDİN PAŞA’NIN NİS SEFERİ VE VEFATI

1543 ilkbaharında Osmanlı donanması bu kez İspanyollara karşı Fransızlara yardım etmek maksadıyla yeniden Akdeniz’e açıldı. Güçlü İspanya donanmasının baskısına karşı, Osmanlı donanmasından yardım isteyen Fransa’ya bizzat Barbaros Hayreddin Paşa’nın idaresinde 110 kadırga ve 4 mavnadan oluşan bir filo gönderildi. Donanma önce Mesina ve ardından Napoli civarında Reggio ile diğer kaleleri aldıktan sonra Marsilya kıyılarına ulaştı. Oradan Şarlken’in müttefiki Savoi Dukalığı’nın yönetimi altında bulunan Nis’e geçerek kısa sürede şehri ele geçirdi. Ancak Nis kalesi büyük bir direniş göstermiş, Fransızlar da Osmanlılara yeteri kadar yardım edememişti. Hattâ bir aralık Fransızlar barutlarının bittiğini söyleyerek Barbaros’a müracaat etmiş ve barut istemişlerdi.

Bu tedbirsizliğe içerleyen Barbaros, müttefik Fransız Amirali Dük Dankiyen’e;

“Ne güzel muharipler! Gemilerini şarap fıçılarıyla doldurup baruttan başka bir şey unutmuyorlar.” diyerek serzenişte bulunduğu gibi, yanındaki Fransız sefirini de;

“İstanbul’dayken devletinin büyük ölçüde hazırlandığını söylediğin zaman, benimle eğleniyor muydun?” diyerek sert bir biçimde azarlamıştı.2

Barbaros Hayreddin Paşa, kışın yaklaşması ve şiddetli direniş yüzünden kuşatmayı kaldırarak kendisine bırakılan Toulon limanına çekildi. Buradayken Ceneviz’de esir bulunan büyük Türk denizcisi Turgut Reis’i kurtarmak amacıyla Ceneviz şehrini abluka altına aldı; yöneticilerini işgal ve yağmayla tehdit ederek korkuttu ve nihayet salıverilmesi karşılığında üç bin altın tazminat ödedi. Böylece kendisinden sonra da büyük yararlıkları görülecek olan Osmanlı deniz adamları silsilesinin en önemli sîmâlarından Turgut Reis kurtarılmış oldu. 1544 baharında Fransa’dan ayrılan Hayreddin Paşa, İtalya sahillerine ve adalarına akınlar düzenledi; pek çok esir ve ganimet alarak İstanbul’a döndü.

Osmanlıların batılılarla sulh dönemleri başladığından, Hayreddin Paşa yeni bir sefere çıkmadı. Zaten yaşı sekseni geçmişti. Ömrü şan ve şerefle geçen büyük denizci, Temmuz 1546’da vefat ederek Beşiktaş’taki türbesine defnedildi.

TRABLUSGARB’IN ALINMASI

I. Malta kuşatmasında idarî karmaşa meydana gelmesi ve Sinan Paşa’nın kararıyla kuşatmanın kaldırılmasının ardından Turgut Reis ve arkadaşları, Saint Jean Şövalyeleri’nin elinde bulunan Trablusgarb’ı (Libya) karadan ve denizden baskı altına alarak fethetmeyi başardı (14 Ağustos 1551). Böylece Osmanlı Devleti’nin Libya’da 1912 yılına kadar sürecek olan hâkimiyeti başlamış oldu.

_____________________

1 Sander ORAL, Ankara’nın Yükselişi ve Düşüşü, s. 85-86.
2 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi c. 2, s. 382, TTK Yayınları.