ÇAĞIMIZIN VAKİT HIRSIZLARI!

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Helâlinden yiyip içenlere, helâlinden kazanıp helâle harcayanlara, helâl konuşup helâl dinleyenlere, helâle bakıp, ebeveyn-eş-evlât-arkadaş-komşu-insan ilişkilerinde helâli gözetenlere, her şeyde helâl-haram çizgisini muhafaza etmeye çalışanlara helâl olsun!

“Eşyada asıl olan helâl olmaktır.” diyerek bazen helâle göre hareket etmenin hiç de zor olmadığını düşünürüz. Acıkırız istediğimizden yeriz, dil verilmiş istediğimiz gibi konuşuruz, akıl verilmiş dilediğimiz gibi düşünürüz, kâinattaki her şey insan için yaratılmış, insanlığın hizmetine sunulmuş deriz, rahatça kullanırız.

Nimetleri, havayı, suyu, aklımızı, dilimizi, enerjimizi, vaktimizi kullanırken helâl-haram çizgisini ne kadar gözetiriz? Çağımızın;

“İnsan özgürdür ve insan kendi mutluluğu için yaşar.” sloganına zaman zaman kendimizi kaptırıvermediğimizden emin miyiz?

Helâl rızık konusunda gösterdiğimiz hassâsiyeti sosyal ilişkilerde ve vakit konusunda da gösterebiliyor muyuz? Gıdalardaki katkı maddeleri, fâizsiz bankacılık gibi konularda dikkatli olduğumuz kadar; televizyon, internet, lâubâlî sohbetler gibi konularda da dikkatli miyiz? Bunlar şu yüzyılda sonuçları düşünüldüğünde hiç de küçümsenecek konular değillerdir!

Muhteva bir yana, bu tür meşgaleler başka işlere ya da başka kişilere tahsis etmemiz gereken vaktin israfı ya da vakit hırsızına kapıyı açık bırakmak değil midir zaman zaman? Çağımızda belki de mütedeyyin etiketli olanların en büyük meselesi; teknolojik âletler karşısında helâl-haramı muhafaza edememe sıkıntısıdır.

İşyerlerinde çalışanlar «facebook»a, «twitter»a, «msn»ye takılmaktan dolayı verimden düşerler. Çocuklar bu âletlerin karşısından kalkıp ders çalışmakta, anne-babalarına yardım etmekte zorlanırlar. Aile fertleri birbirlerine vakit ayırıp sohbet etmekte, hattâ cemaat oluşturup namaz kılmakta zorlanırlar. Hanımlar dizi takip etmekten çocuklarına ve eşine karşı görevlerini ihmal ederler. Misafirlikler azalır, büyükler unutulur, geçmiş olsunları, taziyeleri, bayram kutlamalarını internet üzerinden yapmakla yetinilir! Tüm bunlar helâl midir?

Hani bir gün Hazret-i Peygamber yatsı namazından sonra evine gidiyor ve gece namazı kılmak için eşinden izin istiyor. Namaz için eşten izin istemek demek ne demektir?

“Yatsıdan sonraki vakti aslında seninle birlikte geçirmeliyim; seninle sohbet etmeli, konuşmalıyım bunun farkındayım ama bana izin verir misin gece namazı kılabilir miyim?” demek değil mi?

Sübhânallah, ne incelik yâ Rabbi!

Her şeyin bir vakti var demek ki!

İbâdet için de olsa bencilce hareket etmek yanlış demek ki!

Kendimize, işimize, eşimize, çoluk çocuğumuza, anne-babamıza, konu komşumuza, arkadaşlarımıza tahsis etmemiz gereken vakitleri çağın teknolojileri karşısında hoyratça harcamaktan şiddetle kaçınmak gerekir. Muhteva bir yana başkaları için harcamamız gereken vakti, teknoloji hırsızlarına kaptırmak helâl olur mu? Bu durumdan «başkaları» memnun olur ve haklarını helâl ederler mi?

Sosyal bir varlık olan insan, sanal âlemde dolaşmakla aslında sosyalleşme ihtiyacını da gideremez. Çünkü insan gerçek bir varlıktır, sanal değil. İnsanın başka insanlarla konuşma, paylaşma, fikir üretme ihtiyacı vardır.

Elbette teknolojiyi silip atmak, hayatımızdan çıkarmak gibi bir seçenek de gerçekçi bir çözüm olamaz. Dünyanın son yirmi yılda teknoloji sayesinde ulaştığı bilgi inkâr edilemez. Bu mesele katilin elindeki bıçakla kasabın elindeki bıçağın aynı olmaması durumu gibidir. Katil ya da kasap olmak şuurlu insanın sonucuna katlanacağı hür seçimidir. Sosyal yön bir yana ferdî üreticiliği de körelten bu teknoloji hırsızlarına karşı çok dikkatli olmak helâl-haram çizgisinde değerlendirilecek kadar önemlidir.

İçi bomboş televizyon dizileri ve video paylaşımları ne kazandırır insana? Eğer insanın aklı varsa gülerken de düşünebilmeli, öğrenebilmeli, kendine ve insanlığa katkıda bulunabilmeli değil midir? İçi bomboş televizyon programlarıyla, video paylaşımlarıyla vakit öldürmek helâl midir? İsraf edilen bu vakitlerde insan neler yapabilir, neler üretebilir? Ciltler dolusu kitap yazanların, yüzlerce han, hamam, cami, köprü inşa edenlerin, vakıf kuranların, bilim ve teknolojiye katkıları olanların da bir günleri hep 24 saattir. Üretken olmak en çok da vakit hırsızlarına vakti kaptırmamakla alâkalıdır. Ve harcadığımız her saniyenin, yediğimiz-içtiğimiz gıdalar ve kazanma yöntemi gibi helâl olması gerekmektedir.

Evet, eşyada asıl olan mubahlıktır, helâlliktir. Lâkin helâl olduğunu düşündüğümüz bazı şeylerin bir ucunun da kendimize veya karşımızdakine veya da tüm insanlığa zararı dokunuyor mu diye de ince bir hesabı iyi yapılmalıdır!