ANNE BABAYA İTÂAT

İrfan ÖZTÜRK

Amel defterimizin hayır kısmına yazılacak en büyük sevaplardan biri; ana ve babamıza yapacağımız ihsan ve itâattir. Onların sağlıklarını ganimet bilmeli; onlara ikram, ihsan ve itâat eylemeli, güler yüz göstermeliyiz. Asla onların sözlerini kesmemeli, gönüllerini kırmamalıyız. Cenneti ve Hak rızâsını kazanmanın yolu budur.

Ey kardeş! Gafillerden olma!..

Annesinin rızâsı olmadan hacca giden bir delikanlının başına gelen felâketi ibret ile oku. Ana ve babana itâatkâr ol, Allah rızâsını kazan. Ana ve baban senin aziz misafirlerindir. Onları bir gün kaybedip, dünyada yalnız kalacaksın. Ana gibi bir yâr, bir dost bulamayacaksın. Çünkü, sana dost gibi görünen kişilerden en sadâkatlisi anandır. Başka dostlar yalandır.

Anandan gayrı dostlar senin dostun değil; senin paranın, rütbenin, güzelliğinin, gençliğinin, sıhhatinin dostudur. Züğürt de, çirkin de, ihtiyar da, hasta da, hapiste de olsan; en hakikî dostun anandır. Bunu bilmiş ol!

Bu gerçeklerden habersiz bir delikanlı hacca niyet edip, anasından izin istedi. Anası râzı olmadı:

“–Evlâdım, benim senden başka kimsem yok; sen hacca gidersen bana kim bakar. Hem de ben senin hasretine dayanamam.” dediyse de çocuk dinlemedi. Hac kervanına katılmak üzere bineğini hazırladı. Hazırlıklarını tamamladı.

Kadın baktı ki evlâdı fikrinde ısrar ediyor, onun yolda ihtiyaç duyacağı şeyleri hazırlayıp Allâh’a ısmarladı;

“–Yâ Rabbi, bana evlâdımı sağ-sâlim iade et. Sözümü dinlemedi ama gençtir, onu affet. Kazadan, belâdan koru!” diye arkasından duâ ve niyaz edip, onu yolcu etti.

Delikanlı hac kafilesi ile giderken bir kimse yanına sokulup;

“–Seninle arkadaş olalım. Ben bir kestirme yol biliyorum, o yoldan gidersek; bu kafileden bir hafta önce Kâbe’ye varırız.” deyip çocuğu kandırdı. Kafileden ayrıldılar. Yolları ormanlık bir yere varıp; insandan, canlıdan hiçbir eser kalmadı. O korkunç vadiye vardıklarında, o adam kılıcını çekip;

“Çabuk paraları çıkar!” dedi ve önlerinde olan hendeğe bakmasını çocuğa söyledi. Çocuk hendeğe bakınca ne görsün! Onlarca insan iskeleti!..

Yalvararak;

“–Bana kıyma, ben bir ananın tek oğluyum. Paralarım sana helâl olsun, beni anama bağışla!” dediyse de harâmî;

“–Ben yeminliyim, soyduğum adamı öldürürüm. Çabuk paraları çıkar!” deyip üzerine yürüdü. Delikanlı;

“–Bari, iki rekât namaz kılayım.” diye yalvardı. Harâmî nasıl olduysa bu isteği kabul edip;

“–Çabuk ol, kıl bakalım namazını.” dedi. Genç adam, abdest alıp namaza durdu ve yüzünü secdeye vurup, niyaza başladı. Hem ağlıyor hem de duâ ediyordu. Duâsında;

“Yâ Rabbi! Bana imdat eyle, derman eriştir. Biliyorsun yâ Rab, dünyada bir ananın bir oğluyum. Anamı firak ve hasret ateşine yakma, anama merhamet eyle!” diyerek gözyaşı döküp, münâcat etti. O esnada, kulağına bir ses geldi:

“Lebbeyk!”

Ses durmadan yaklaşıyordu. Delikanlı bu sesi işitince yüreğine su serpildi:

“Medet yâ Allah!” dedi. Ses yaklaşıyordu.

Delikanlı;

“Yâ Allah, medet yâ Allah!” dedikçe ses yanına gelmişti. Başını secdeden kaldırdığında başucunda elinde süngüsü ile heybetli, azametli bir zâtın durduğunu gördü;

“–Aman beni bu zalimden kurtar, beni öldürüp, anamı hasret ateşine yakmak istiyor.” dedi.

Hemen o esrârengiz zât elindeki harbeyi harâmîye vurup, onu kurbanlarının yanına yuvarladı. Genç adam, nice teşekkürden sonra bu zâta sordu:

“Sen kimsin, necisin?”

O zât;

“–Ben yedinci kat gök meleklerindenim. Hemen annenin hizmetine dön, hacca gitmekten vazgeç.” dedi ve kayboldu.

Genç, kabahatini anlayıp derhâl memleketine döndü. Anasına kavuştu. Kıssayı anlattı, hasretle kucaklaşıp, Allâh’a şükrettiler.

Kardeşler! Ana ve babamız hayatta iseler, onların kadr u kıymetlerini bilelim. Eğer onlara şimdiye kadar cehâlet dolayısıyla ind-i ilâhîdeki mevkilerini bilmeyerek itâatte ve ihsanda kusur ettiysek, bundan böyle rızâlarını alalım.

Onları incitmekten, hele âhir ömürlerinde bize muhtaç oldukları demde onları üzmekten çok sakınalım. Onlara hizmeti, bağışlanmamız için bir rahmet vesilesi bilelim.

Bizi bu vesileden mahrum etmek isteyen şeytan ve nefse kulak vermeyelim.

Evet, şeytan evlâtlara ana-babalarına hizmet etmemeyi öğütler. Evlât buna uyarsa, kendisine onca emek ve hizmeti geçmiş, büyütmüş, beslemiş olan ana-babasına nankörlük edip, Allah korusun gazab-ı ilâhîye dûçâr olur.

İşte şeytanın hilesine aldanan bir adamın hikâyesi:

Bir adamın, ihtiyar ve hastalıklı bir babası vardı. Karısı daima;

“–Senin babana bakmaktan usandım. Ya babanı yahut beni tercih et. Eğer babanı tercih edersen, ben çıkar giderim.” diyor ve kocasını rahatsız ediyordu. Adamcağız, karısına birçok defalar;

“–Hanım, ne yapayım? Babam bu, kime bırakabilirim? Ben bakmazsam, babama kim bakar, onu kim korur?” diye yalvarıp yakardı ise de, kadın bir türlü söz anlamıyor ve bildiğinden şaşmıyordu. Nihayet; düşündü, taşındı ve babasını götürüp bir dağa bırakmaya karar verdi. Arabayı hazırladı, küçük oğlunu da yanına alarak babasına;

“–Ben, oğlumla dağa gidiyorum. Haydi, sen de gel. Biraz gezmiş, hava almış olursun.” diye arabaya bindirdi. Dağın yolunu tuttular. Başına geleceklerden haberi olmayan ihtiyar, torunu ile konuşuyordu.

Issız bir ormana vardılar. Adam, yere bir yatak serdi, babasını oraya yerleştirdi. Yanına biraz su ve biraz da yiyecek bıraktı. Daha sonra;

“–Baba, sen burada yat… Ben, biraz odun keseyim.” diyerek çocuğunu yanına alıp oradan uzaklaştı.

Neye uğradığını anlamayan ihtiyarcık, arkalarından bakakaldı. Saatler geçtikten sonra; kendisini arayan, soran olmayınca oraya ne maksatla bırakıldığını anladı ve gözleri yaşardı. Fakat ne çare? Zavallı ihtiyarın elinden ne gelirdi?

İhtiyar, dağda kaderi ile baş başa âkıbetini bekleyedursun, baba-oğul araba ile köye döndüler. Çocuk babasına sordu:

“–Dedemi neden orada bıraktık? Gidip onu almayacak mıyız?”

Babası;

“–O ihtiyarladı. Artık orada kalacak.” cevabını verdi. Çocuk, işin farkında olmadığından;

“–Ama neden? Ben dedemi isterim.” diyordu.

“–Oğlum, o ihtiyar dedim ya… Orada kalması lâzım.” deyince çocuk;

“–Ben büyüyünce sen de dedem gibi ihtiyar ve hastalıklı olacaksın. Ben de seni o zaman, senin dedemi bıraktığın gibi dağda bırakacak mıyım?” deyince ne büyük bir günah işlediğinin farkına varan adam, ağlayarak geriye döndü ve bıraktığı yerde babasını bularak ayaklarına kapandı. İhtiyar, oğlunun başını okşayarak;

“Ağlama oğul!” dedi. “Ben, babamı dağda bırakmadım ki; Allah beni, sana dağda bıraktırsın.”

“Rabbena’ğfirlî ve livâlideyye ve li’l-mü’minîne yevme yekûmü’l-hisâb.”

Kardeş sen de evlâdına,
Bir gün baba olacaksın.
Ettiğinin cezasını,
İşte ondan bulacaksın.

(Gülzâr-ı İrfan)