Osmanlı-Haçlı Mücadeleleri I. KOSOVA SAVAŞI (AĞUSTOS 1389)

Ahmet MERAL ahmetmeral@yuzaki.com

Sultan I. Murad Anadolu’da Karaman gailesiyle meşgul olurken, Balkanlardaki karışıklıkları gidermek üzere de Timurtaş Paşa’yı görevlendirmişti. Timurtaş Paşa, 1378’de Bosna’ya doğru ilerlerken, Morava Nehri’ne karışan Toplıca Çayı vadisindeki Ploşnik Boğazı’nda Bosna Kralı Lazar Grebliyanoviç’in kuvvetleri tarafından pusuya düşürüldü. Müttefiklerin 30 bin kişilik kuvvetine karşılık Osmanlılar 20 bin kişi idi. Burada yapılan şiddetli çarpışmada Timurtaş Paşa’nın emrindeki akıncı kuvvetlerinin büyük bir kısmı şehid düştü.

Bu, Balkanlarda uğranan ilk büyük mağlûbiyetti. Osmanlıların mağlûbiyeti Balkanlarda yaşayan Sırp, Bosnalı, Bulgar, Arnavut, Ulah ve Hırvatlardan oluşan hıristiyan toplulukların hareketlenmelerine yol açtı. Oysa Osmanlıların 30 yıldır aralıksız süren zaferleri Balkan hıristiyan topluluklarını yılgınlığa sevk etmişti. Osmanlıların Ploşnik yenilgisi, gizlice yürütülmekte olan yeni haçlı seferi hazırlıklarını hızlandırmış, bu çalışmalar açıktan yürütülmeye başlanmıştı. Öte yandan, Orta Avrupa’nın en önemli kara gücünü oluşturan Macarlar da bu sefere önemli miktarda askerî güçle katılma kararındaydı.

Böylece, Sırp despotu Lazar önderliğinde altmış bin kişilik büyük bir haçlı ordusu, hazırlanmıştı. Amaç, Türkleri kesin olarak Balkanlardan atmaktı. Bu kez haçlılar, zaferlerinden emin görünüyorlardı; hattâ savaştan önce I. Murad’a isteklerini bildirmek amacıyla elçi gönderme cüretini bile göstermişlerdi. Bu elçiyle gönderdiği mektubunda Lazar; sayılarının çokluğundan dem vuruyor, askerî gücünün üstünlüğünü ifade ediyor ve en önemlisi de müslümanların ayaklarını bu diyardan kesip atmak niyetinde olduklarını belirtiyordu. Ayrıca İslâm dînini İslâm ülkelerinden bile sileceğini iddia ediyordu.

I. Murad’ın cevabı sade ve netti:

”Eğer merd ise meydana gelsin; cengin tozu-dumanı nasıl olurmuş görsün.”1

Gelişmeler üzerine I. Murad, derhâl müdafaa hazırlıklarında bulunarak Anadolu beylerini cihada çağıran davet mektupları gönderdi. Oğulları Bâyezid ve Yakub Çelebilere de fermanlar çıkararak savaş hazırlıklarına başlamaları talimatını verdi. Öte yandan Bulgarların haçlı ittifakına katılmalarını engellemek için Çandarlızade Ali Paşa kumandasında bir orduyu harekete geçirdi. Bu ordu derhâl harekete geçti ve sırasıyla; Pravadi, Şumnu ve krallığın merkezi olan Tırnova’yı ele geçirdi. Daha sonra Tuna boyunca ilerleyen Osmanlı güçleri, Silistre ve Niğbolu’yu zaptetti. Bu gelişmeler Bulgar Kralı Şişman’ın haçlılarla birleşmesini kesin olarak engellemiş oldu.

Asıl savaş; I. Murad’ın ordusuyla, Yanbolu ve Filibe üzerinden haçlıların toplandığı Kosova meydanına ulaşmasıyla başladı. 9 Ağustos 1389’da haçlılar kesif top atışıyla ilk büyük hamleyi gerçekleştirdiler. Başlangıçta Osmanlı ordusunun sol cenahı sarsılır gibi oldu. Şehzade Bâyezîd’in bu kola yardımı ve düşman saflarını yarması bu tehlikenin büyümesini engelledi. Toparlanan Osmanlı güçleri, karşı harekete geçerek güçlü haçlı ordusunu sekiz saat gibi kısa bir süre içerisinde büyük bir bozguna uğrattı. Haçlı ordusu dağılarak saf dışı kaldı. Esir alınanlar arasında Sırp Kralı Lazar ve oğlu da vardı. Bir kez daha haçlılara karşı kesin ve büyük bir zafer kazanılmıştı. Ancak, I. Murad zaferin ardından savaş meydanında dolaşırken yaralı bir Sırp asilzadesi tarafından hançerlenerek şehid edildi. Zafere kısmî bir gölge düşüren bu gelişme üzerine esir alınan Lazar ve oğlu orada öldürüldü. I. Murad’ın vasiyeti üzerine Osmanlı tahtına, devlet erkânının kararıyla Yıldırım Bâyezid geçti.

Osmanlı Devleti’nin yaklaşık beş yüz yıl sürecek Balkan hâkimiyetinde bu zaferin çok önemli bir etkisi olmuştur. Osmanlıların gücü tescil edildiği gibi, Sırbistan üzerindeki Osmanlı nüfûzu daha da arttı. Bu zaferle birlikte oldukça başarılı bir iskân politikası izlendi ve Osmanlı, kurum ve kuruluşlarıyla Rumeli’ye hızla yerleşmeye devam etti. Böylece, hoşgörü temeline dayalı etkili politikaları sayesinde kalıcı bir Balkan barışının temelleri atıldı.

YENİÇERİ OCAĞININ KURULMASI

Pençik ismi verilen bir sisteme göre hıristiyan tebaanın hem devlete yakınlaşmasını sağlamak, hem de artan fetih faaliyetlerinde kendilerinden yararlanma ve yeni bir askerî güç oluşturmak amacıyla Yeniçeri Ocağı kuruldu. Ocağın kuruluşunun, Edirne’nin fethinin ardından Çandarlı Kara Halil Paşa tarafından tamamlandığı kabul edilmektedir.2 Tamamıyla padişahın bir tür özel kuvvetleri hâlinde kendilerinden yararlanılan bu orduya kaydolunan askerler, hıristiyan çocuklarından oluşuyordu. Seçilen bu asker adayları önce Anadolu’ya gönderiliyor ve bir kaç yıl boyunca İslâm ahlâkına göre yetiştiriliyor ve İslâm devletinin emrinde görev alacak bir disipline kavuşturuluyordu. Sanıldığının aksine baskı ve zorlamalar yerine daha çok rızâya dayalı bir yöntemle çocuklar seçilmekteydi. Devşirme ismi verilen bu sisteme, bugünkü algılarımızla yaklaşmak bizi yanıltabilir. Eğer bir medeniyet; belli bir câzibeyi, cezbeyi oluşturabilmişse böyle uç değişimlerin de yaşanması gayet tabiîdir. Bugün de gençlerimiz karşıt bir devşirme operasyonlarına açık vaziyettedir. Binlerce aile, çocuklarını yabancı okullara üstelik birçok dersi papazların verdiği okullara göndermektedir. Unutulmamalıdır ki bir yeniçeri, devletin padişahlık hariç, en üst mertebelerine kadar yükselebilmekteydi. Kolay kazanılan savaşlarda elde ettikleri ganimetlerin 4/5’i kendilerine aitti. Ayrıca ulûfe adı verilen üç ayda bir aldıkları maaşa sahiptiler. XVIII. yüzyıla kadar klâsik dönem Osmanlı Devleti’nin orijinal bir askerî gücünü oluşturmaktaydılar. Zamanla değişen dünya şartlarına ayak uyduramayınca yeniçeriler gözden düştüler. Başlangıçta padişah otağının gözü pek savunucuları olan bu güç, zamanla padişahların korkulu rüyası hâline geldiler.
________________

1 Doç. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL, Osmanlıyı Yükselten Zaferler, Yeni Türkiye Yayınları, Osmanlı I, s. 347.
2 Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, Ankara, 1988, s. 146.