Çocuklardaki Davranış Bozukluklarına SEBEP YETİŞKİNLER Mİ?

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Yalan söyleyen, hırsızlık yapan, altını ıslatan, parmak emen, aşırı hareketli, inatçı, içine kapanık, saldırgan, küfreden, bağımlı, yalnız uyuyamayan… her çocuk hemen bir uzmana götürülmeli midir? Bu çocuklar anormal, problemli, bozuk karakterli, işe yaramaz çocuklar mıdır? Günümüz çocuklarının pek çoğunda gördüğümüz bu tür davranışlar ne zaman davranış bozuklukları kategorisinde düşünülmelidir?

Çocuklarımız «İslam fıtratı» üzerine tertemiz doğmuşken onların zamanla birtakım bozuk davranışlar göstermesinin mutlaka bir sebebinin olması gerekir ki «İslam fıtratı» kavramı zihinlerimizde yerini bulsun. Hayattaki her şeyde bir sebep-sonuç ilişkisi varsa tertemiz doğan çocuklarımızın yanlış davranışlarında da mutlaka bazı sebepler vardır!

Uzmanlara göre bu sebepleri beş kategoride incelemek mümkün ve gereklidir:

1. İrsiyet.

2. Fizikî sebepler (iç salgı bezleri, travmatik olaylar, özürler, beyin hasarları, süreğen hastalıklar ilh.)

3. Temel ihtiyaçlarda mahrumluk.

a) Biyolojik-fizyolojik temel ihtiyaçlar (yeme, içme, barınma ilh.)

b) Psiko-sosyal temel ihtiyaçlar (sevme-sevilme, kabul görme, güven, topluma üyelik ilh.)

4. Çevreyle ilgili, sosyo-ekonomik etkenler (aile çevresi, okul vb.)

5. Çocuk eğitimindeki yanlışlar.

Bununla birlikte bir davranışın, davranış bozukluğu kategorisine girebilmesi için çocuğun ait olduğu gelişim döneminde görülebilecek normal bir problemle de karıştırılmaması gerekir. Örnek vermek gerekirse beş yaşına kadar çocukların söyledikleri yalanlar aslında bir yalan değil hayal dünyasının genişliğidir. Hayalcilik o yaş döneminin en belirgin özelliklerinden biridir. 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun;

“Bugün bizim eve hırsız geldi, oyuncaklarımı aldı.” demesi yalan değildir. Ona yalan söylüyormuş gibi muamele etmek yokken problem üretmektir. Ancak 7-8 yaşlarından sonra kasıtlı, aldatma amaçlı yalanlar olabilir ki (hepsinin de yukarıda saydığımız beş kategoriyle alâkalı açıklaması mutlaka vardır.) bunlar davranış bozukluğu kategorisinde ele alınabilir. Hele hele 11-14 yaşlarında görülen yalanlar ciddî bir davranış bozukluğunun göstergesidir. Hangi yaş dönemine ait olursa olsun meseleye mutlaka şuurlu yaklaşılmalı; 7-8 yaşlarından sonraki yalanlar için, yara kangrene dönüşmeden bir uzmandan yardım alınmalıdır.

Aynı şekilde bebeklik döneminde emme refleksinin bir sonucu olarak parmak emme normal kabul edilirken daha sonraki parmak emmeler de davranış bozukluğu olarak kabul edilir ki çoğunlukla sebebi anne-babanın sebep olduğu duygu mahrumiyetidir.

Tuvalet eğitimini tamamladıktan 1,5-2 yıl sonra, yani uyum sürecini tamamladıktan sonra; bir çocuk tekrar alt ıslatmaya başlarsa bu da davranış bozukluğu olarak adlandırılabilir.

Yine 3-5 yaşlarındaki bir çocuğun misafirlik dönüşü cebinden bir oyuncak çıkması da, hırsızlık değil, o yaş döneminde yaşanabilecek sıradan bir problemdir. Çünkü o dönemde henüz çocukta aidiyet duygusu gelişmemiştir, olaylara benmerkezci bakar. Benim babam, benim annem, benim oyuncağım, benim dayım, senin kardeşin değil gibi üstüne bastırarak söylenen cümleleri çok işittiğimiz o yaş çocuklarında bu tür davranışlar; anne-baba tarafından çatışmaya dönüştürülmediği takdirde zamanla atlatılacaktır.

Şimdi, meselâ davranış bozukluğu diyebileceğimiz 6 yaşındaki bir çocukta görülen alt ıslatma meselesini masaya yatıralım. Çocuk altını ıslatıyor diye cezalandırmak, başkalarının yanında küçük düşürmek, aşağılamak, bağırmak problemi asla çözmeyecek, kişiliğinde kalıcı yaralara sebebiyet verecektir. Davranış bozukluklarını kendi hâline bırakmak da meseleyi çözmez. Zamanla geçen, düzelen problemler gelişim dönemlerine ait meselelerdir. (Tuvalet eğitimi esnasında yaşananlar gibi.) Temelindeki mesele halledilmeden geçtiği düşünülen bozukluklar ya kısa süreliğine geçmiştir, ya da şekil değiştirerek bir süre sonra tekrar ortaya çıkacaktır. Alt ıslatma bitti, derken başka problemlerin ortaya çıkması gibi.

Alt ıslatmayı yukarıda saydığımız beş kategoriden geçirerek tahlil edecek olursak… Gece ıslatmaları şeklinde de olsa bir şekilde ıslatmalar sürekli devam edegelmişse ve irsî olarak yakın akrabalarda da bu davranış var idiyse çocuğun problemi muhtemelen irsîdir. Herhangi bir idrar yolları iltihabı da fizikî bir sebep olarak bu davranışın oluşumuna sebep olmuş olabilir. Çoğunlukla tuvalet eğitimi kazanıldıktan sonra kardeş doğumu, okul fobisi, bir yakının kaybı gibi olaylar da çocuğun kendisini yalnız, çaresiz, değersiz hissetmesine sebep olarak bu davranışa sebebiyet verebilir. Bundan başka tuvalet eğitimi esnasında annenin çatışmaya, güç yarışına girmesiyle de bir çocuk altını ıslatarak şuuraltında ebeveyninden intikam almaya yönelebilir. Sebep ne olursa olsun gelişim dönemi özelliği olmayan her problem mutlaka şuurlu bir şekilde ve uzmandan yardım alarak çözümlenmelidir.

Televizyon veya bilgisayardan gördüğü için saldırgan, arkadaşlarından duyduğu için küfürbaz, ebeveyninden göremediği ilginin intikamını onları rezil ederek almak için hırsız, ebeveyninin aşırı beklentisini ve baskısını bertaraf etmenin bir yolu olarak yalancı, tam sosyalleşmesi gereken bir dönemde arkadaşsız kaldığı için içe kapanık, her işi ebeveyni tarafından yapıldığı ve aşırı kollandığı için bağımlı olan her çocuk doğuştan getirdiği tertemiz fıtratı değiştirilmiş çocuktur.

Sebep ne olursa olsun davranış bozukluklarına karşı dikkatli olunmalı, yanlış davranışın oluşmasına fırsat verecek tutumlardan şiddetle kaçınılmalıdır. Bir şekilde davranış bozukluğu oluşmuşsa da davranışın kendisinden çok, sebepleri üzerinde durularak düzeltilmeye, değiştirilmeye çalışılmalıdır. Yanlış davranışa odaklanmak, bataklık orada dururken sivrisinek avına çıkmak gibidir.

«İslâm fıtratı» gerçeğini açıklayan;

“Kötü çocuk yoktur; yanlış yetiştirilmiş çocuk vardır.” sözü ebeveynlerin çocuk yetiştirmedeki sorumluluğunu ne güzel açıklar! Çocuk yetiştirmenin çok daha zor olduğu günümüzde; insanlık adına faydalı işler yapabilecek sağlam karakterli nesillere sahip olabilmek için, daha çok şuurlu olmamız gerekmektedir!