VA‘Dİ TUTMAK, TEHDİTTEN CAYMAK

Dr. Âdem AKIN ademakin@yuzaki.com Muhammed YETİM muyetim@yuzaki.com

VASİYET 39-B

Va‘dinden asla cayma. Ama tehditlerinden vazgeçmesini de bil. Etmiş olduğun tehditleri işlemekten vazgeçerek kötülükten el çekmen, asla vermiş olduğun sözde durmaman mânâsına gelmez.

Tehdidinden vazgeçmeyi va‘dinden cayma olarak telâkki etmek Mûtezile Mezhebi’nin yanılmış olduğu noktalardan birisidir. Oysa;

“Biz her gönderdiğimiz Rasûlü ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik…”(İbrâhîm, 4) âyet-i kerîmesinin de ifade ettiği üzere Kur’ân-ı Kerim Arapça indirilmiştir ve onun lisana ait bahislerinde Arapların âdetine itibar olunur. Araplar ise; bir kişi yapmaya söz vermiş olduğu bir kötülükten vazgeçtiği zaman bunu, o kişinin ahlâkının güzelliğinden sayarlar.

Allah Teâlâ’nın va‘dettiği azaptan bilâhare vazgeçmesi de va‘dinden dönmek değil, bilâkis mağfiret etmek mânâsına gelir. İşte Mûtezile bu noktada büyük bir hataya düşmüş ve Allâh’ın azap tehdidini gerçekleştirmekten vazgeçmesini Allâh’a yalan isnad etmek gibi telâkki ederek muhal görmüşlerdir.

Ancak Kur’ân lisanıyla konuşan Arapların örfüne baktığımızda bu durumun yalan olarak telâkki edilmediğini görmekteyiz. İşte bu noktada Mûtezile’nin kullandığı aklî delil, vaz‘-ı hükmî hususundaki ilme ters düşmektedir. Bu, meselenin her noktasını delilleriyle bilmesine rağmen yine de yanılan bazı akılların bir kusurudur. Burada, hitapta şer‘î maksadın ne olduğuna, kimin hangi lisanla hitap ettiğine ve bu hitaba muhatap olan topluluğun örfünün ne olduğuna dikkatle nazar etmek gerekmektedir.

Bazı Araplar kendi ahlâklarını överken şöyle derler:

“Ben bir vaat veya tehditte bulunduğumda, va‘dimi mutlaka tutar, tehdidimden ise cayarım.”

Hâsılı, Cenâb-ı Hakk’ın azap tehdidini yerine getirmekten vazgeçmesi, asla va‘dine muhalefet etme değil, bilâkis O’nun kullarına karşı afv ve merhamet sahibi olması demektir.